Ramazan Akkır (2024) URAD’da yazdığı Ebu Hanzala portresinin son paragrafında “Radikal, aşırı ve sürekli uçlarda yer almayı gerektiren cihadi selefi düşünce bu ülkede nasıl taban bulabiliyor? Neyi eksik, neyi fazla, neyi doğru, neyi yanlış yapıyoruz?” sorusuyla ciddi bir konuyu gündeme getirmişti. Hakikaten din, sosyolojik açıdan toplumsal dayanışma ve bütünleşmeye katkı sağlarken, bazen çeşitli sebeplerle çatışmalara da yol açabilir. Tarihte bunun birçok örneği vardır. İslam'ı irfan geleneği ve insan merkezli yorumlar özdeşleştiren Türk milletinin din anlayışında, son zamanlarda pek çok ortamda görünen radikal düşüncelerin ortaya çıktığı ve etkili olduğu ortamları besleyen nedenlerin anlaşılması hem toplumsal bütünlük, güvenlik ve huzur ve hem de milletin beklentileriyle uyumlu olacaktır. Bu yüzden bu çalışmada radikal selefi cihadi grupların bir ülkede nasıl taban bulduklarını ve bu taban bulmayla ilişkili olarak Türkiye’deki selefiliğin zemin bulma çabalarını anlamaya çalışacağız.

Radikal, cihadi Selefi düşünce, bir ülkede nasıl bir taban bulabilir?

Cihadi Selefizm, Salafi cihadizm olarak da bilinen, küresel bir hilafet kurmayı hedefleyen ve İslam'ın düşmanlarına karşı askeri cihadı savunan radikal bir Sünni İslamcı ideolojidir. Bu ideoloji, sosyopolitik, ekonomik ve ideolojik faktörlerin bir kombinasyonu nedeniyle çeşitli ülkelerde taban bulmaktadır (Wiktorowicz; 2005).

Sosyopolitik Bağlam

Sosyopolitik bağlamın en önemli ayağı hiç şüphesiz siyasi istikrarsızlıktır. Siyasi kargaşa, iç savaşlar veya zayıf yönetim yaşayan ülkeler, aşırılık yanlısı ideolojiler için verimli bir zemin sağlar. Kaos, cihatçı grupların kendilerini İslam'ın dış ve iç tehditlere karşı savunucuları olarak konumlandırarak etkilerini artırmalarına olanak tanır. Böylelikle bu tür gruplar, şiddet eylemlerini algılanan adaletsizliklere meşru tepkiler olarak çerçevelendirebilir. Bu meşrulaştırma süreci, gruba katılım için çok önemlidir çünkü takipçiler arasında şiddeti algılanan bir görev veya zorunluluk haline dönüştüren tam da bu süreçtir (Maher, 2016; Just, 2015).

İkinci ayağı ise baskı ve marjinalleşmedir. Müslümanların baskı gördüğü veya marjinalleştiği bölgelerde, Selefi cihatçı gruplar, yerel hükümetlere veya yabancı güçlere karşı şikayetleri istismar ederek kendilerini Müslüman topluluğun (ümmet) "kafir" rejimlere karşı savunucuları olarak gösterebilirler. Özellikle göçmen nüfuslar arasında marjinalleşmiş topluluklar, kendilerini dışlanmış hissedebilir ve kimlik ve direniş aracı olarak radikal ideolojilere yönelebilirler. Bu durum, özellikle ikinci nesil Müslümanların sosyal dışlanma yaşadığı Avrupa bağlamında belirgindir (Maher, 2016). Diğer yandan bazı demokratik ülkelerde sözde şeriat hukukuna duyulan sempati gereği bu türden gruplara destekler sağlanmaktadır. Bu durumlarda başta demokratik toplulukların yumuşak karnı gibi görülen özgürlükler üzerinden, cihatçı ideolojiler meşruiyet kazanabilir ve kimi kamu destekleriyle takipçilerini artırırlar (Reinares, 2017; Ranstorp vd., 2019). Örneğin, Pakistan ve Mısır gibi dinsel hukuka önemli destek veren ülkelerde, Selefi cihatçı faaliyet ve örgütlenmelerin daha fazla olduğu gözlemlenmektedir (Muthuswamy, 2017)

Ekonomik Faktörler

Ekonomik faktörler cihadi selefilerin zemin bulmasında etkili sebeplerden birisi olarak sayılabilir. Örneğin yoksulluk ve işsizliğin yüksek olduğu ülkeler bunun örnekleridir. Yüksek yoksulluk ve işsizlik oranları, bireyleri radikal hareketler içinde amaç ve kimlik arayışına sürükleyebilir. Ekonomik çaresizlik, cihatçı grupların vaatlerini—topluluk, aidiyet ve finansal destek—çekici kılmaktadır (Muthuswamy, 2017).

İdeolojik Çekicilik

İdeolojik çekicilik de cihadi selefilerin zemin bulmasına etki etmektedir. Örneğin İslam’ın lafzi yorumu, kendi içinde basit ve sade bir din anlatısına dayanmaktadır Cihadi Selefiler, "gerçek İslam"ı geri getireceğine inandıkları katı ve lafzi bir İslam metinleri yorumunu savunur. Bu yorum, moderniteyi reddeder ve sözde Hz. Muhammed ile sahabelerinin orijinal uygulamalarına dönüşü teşvik eder. Bu bir anlamda Batı etkisinin reddedilmesi ve "gerçek" İslam olarak algılanan bir duruma dönüş isteğini içerir. Seçilen İslami metinlerin katı, lafzi yorumunun çekiciliği, karmaşık bir dünyada netlik ve kesinlik arayan bireyleri cezbedebilir (Salafi, 2024). Diğer taraftan tekfir ve dışlama da ideolojik çekicilik içinde değerlendirilebilir. Çünkü Cihatçıların diğer Müslümanları dinden çıkmakla suçladığı tekfir uygulaması, net bir grup içi ve grup dışı dinamiği oluşturur. Bu, yandaşlar arasında bir birlik duygusu oluştururken, kafir olarak görülenlere, diğer Müslümanlar da dahil, karşı şiddeti meşrulaştırır.

Küresel Ağlar

Bir diğer faktör hiç kuşkusuz küresel ağlardır. Çünkü ulusötesi bağlantılar sayesinde cihadi selefiler dünyanın pek çok bölgesine ulaşabilmektedir. Cihadi Selefizm yerel bağlamlarla sınırlı değildir; teknoloji ve sosyal medya tarafından kolaylaştırılan küresel bir boyutu vardır. Bu, propaganda paylaşımı, gruba katılım ve farklı ülkelerdeki gruplar arasında koordinasyonu mümkün kılarak, erişimlerini ve operasyonel yeteneklerini artırır. Bu platformlar, cihadı destekleyen eylemleri meşrulaştıran ve destekleyen videolar, makaleler ve diğer içerikleri paylaşmalarına olanak tanır. Sosyal medyanın erişilebilirliği ve geniş erişimi, bu mesajların farklı demografik gruplara nüfuz etmesine olanak tanır, bu da grupların çeşitli geçmişlerden potansiyel katılımcıları çekmesini kolaylaştırır (Maher, 2016; Just, 2015). Bu dijital ulaşım, izole bireyler arasında bir topluluk ve aidiyet duygusu yaratabilmektedir. Sosyal medya, cihatçı grupların savunmasızlık veya memnuniyetsizlik belirtileri gösteren bireyleri belirleyip onlara ulaşarak hedefli gruba katılıma olanak tanır. Kişiselleştirilmiş mesajlar ve ikna edici teknikler kullanarak bu gruplar, bireyleri uzaktan etkili bir şekilde radikalleştirebilmekte ve çevrimiçi içeriklerden etkilenen yerel radikallerin ortaya çıkmasına yol açabilmektedir (Abdo, 2015). Sosyal medyanın bu etkileşimli doğası, radikalleşmiş bireylerin birbirlerinin inançlarını pekiştirebileceği ekosistemlerinin oluşturulmasını teşvik eder. Bu çevrimiçi topluluklar, aidiyet ve doğrulama duygusu sağladığı için aşırılık yanlısı görüşlerin daha da pekişmesine neden olabilmektedir. Bu platformların merkezsiz yapısı, aşırılık yanlısı içeriklerin hızlı ve geniş bir şekilde yayılmasına neden olarak izlemeyi ve terörle mücadele çabalarını zorlaştırmaktadır (Just, 2015; Wiktorowicz; 2005).

Karizmatik Liderlik

Bu sosyal ağları kuran ve örgütleyen karizmatik liderlikler söz konusudur. Cihatçı anlatıları ifade eden etkili liderlerin ve ideologların varlığı destek toplayabilmekte ve yeni katılımcıları çekebilmektedir (Göldner-Ebenthal, 2019). Bu liderler, mesajlarını yerel şikayetler ve arzularla uyumlu hale getirerek sunarlar. Küresel ağlar içinde göçmen gruplar arasında yabancılaşma duyguları, Selefi ideolojilerin çekiciliğine yol açabilmekte ve bu ideolojiler genellikle net cevaplar ve bir kimlik duygusu sağlayarak (Göldner-Ebenthal, 2019) bireyleri ikna edebilmektedir (Muthuswamy, 2017; Reinares, 2017; Ranstorp vd., 2019).

Tarihsel Çatışma Anlatıları

Nihayet tarihsel çatışma örnek ve hikayeler de bir ülkede taban bulmalarına yardımcı olmaktadır. Dünyanın pek çok bölgesinden çatışma bölgelerine giden kişilerin tamamı gittikleri yerde kalmamışlar ve yeniden ülkelerine dönmüşlerdir (Maher, 2016). Bu insanların kaybettikleri yerel ilişki ağları zamanla hibrit ilişki ağlarıyla güçlenmekte ve tarihi hikaye ve dramlar üzerinden örgütler zemin bulabilmektedir. Bu çatışmalardan elde edilen deneyimler ve anlatılar, mevcut cihatçı hareketler için sıklıkla bir plan görevi görür (Wiktorowicz; 2005). Suriye ve Irak gibi çatışma bölgelerine seyahat eden yabancı savaşçı fenomeni, cihatçı ideolojilerin yayılmasına da katkıda bulunmuştur. Bu bireyler, genellikle radikalleşmiş görüşler ve ağlarla eve dönerek aşırılıkçı inançları daha da yaymaktadırlar.

Peki Türkiye’de bu gruplar nasıl taban bulmaktadır?

Son zamanlarda medyadan sıklıkla görüldüğü üzere Cihadi Selefi düşünce ve gruplar, Türkiye'de bir taban bulma eğilimindedir. Bu eğilimin başlıca nedenleri şunlardır:

Jeopolitik Dinamikler

Hiç kuşkusuz bunların en önemlisi Türkiye’nin Jeopolitik dinamikleridir. Türkiye'nin Avrupa ve Orta Doğu arasında bir köprü konumundaki coğrafi konumu, Türkiye’yi cihatçı hareketler için stratejik bir yer haline getiriyor. DAEŞ gibi grupların Suriye ve Irak'taki toprak kayıplarının ardından Türkiye, sığınacak veya yeni bir operasyon üssü arayan Selefi cihatçılar için bir destinasyon haline geldi. Raporlar, Türkiye'nin bu gruplar için bir geçiş noktası veya nihai varış noktası olarak giderek daha fazla görüldüğünü ve özellikle Suriye'deki çatışma bölgelerinden göç ettikleri için Türkiye’nin önemli olduğunu göstermektedir Hiç şüphesiz, komşu ülkelerdeki devam eden istikrarsızlıklar, radikalleşme konusunda Türkiye'deki dinamikleri etkilemeye devam etmektedir.

Sınır Kontrol Zorlukları

Sınır kontrollerinin tam sağlanamaması büyük bir sorun olarak görünmektedir. Türkiye'nin özellikle Suriye ile olan sınırlarının geçişini engellemedeki zor yapısı, cihatçı savaşçıların ve sempatizanların hareketini kolaylaştırıyor. Suriye'den Türkiye'ye geçmeye çalışan bireylerin akışı önemli bir sorun oluşturmakta ve bu da ülkenin Selefi ağlar için bir merkez haline geldiğini düşündürmektedir. Türk güvenlik güçlerinin bu hareketi engelleme çabalarına rağmen, sınır güvenliğindeki devam eden zorluklar, aşırılık yanlısı unsurların sızmasına izin vermektedir.

Sosyal ve Ekonomik Koşullar

Son yıllarda Türkiye’nin içinde bulunduğu sosyal ve ekonomik koşullar cihadi selefilere imkan verebilmektedir. Türkiye'nin yaşadığı zorluklar sebebiyle çeşitli faktörlere bağlı olarak genç nüfusu, kendini dışlanmış veya marjinalleşmiş hissedebilecek önemli sayıda argüman üretmektedir. Bu durumların üstte de ifade edildiği üzere selefilere yaradığı bilinmektedir. Son zamanlarda ana akım dini lider ve grupların ortaya dökülen algıları iki taraflı etkiye sahiptir. Toplumun bir tarafı daha sekülerleşirken diğer tarafı ise daha radikalleşebilmektedir. Özellikle Türkiye'deki İslam'ın tarihsel bağlamı, Osmanlı İmparatorluğu'nun mirası ve ardından gelen laikleşme çabaları, gelenekli dini yapıları zayıflatmış veya illegal duruma düşürdüğü için insan kaynaklarını azaltmıştır, bu yüzden son zamanlarda geleneksel dini yapılarda bile selefileşme eğilimleri dikkat çekmekte ve İslam'ın daha radikal yorumlarının yeniden canlanması için benzersiz bir zihniyet ayniliği görülmektedir. Bir anlamda savunma sistemleri zayıflamış Türk toplumunun içinde olmayan radikallik, dini anlam ve derinlik kazanmak istercesine çeperleri zorlamaktadır. Bazı Selefi gruplar, yerleşik dini tarikatların yapılarına sızarak veya belirli karizmatik liderlerle hizalanarak meşruiyetlerini artırmaya çalışmaktadırlar. Bu strateji, Türk toplumu içinde daha geniş kabul görmeyi sağlamak ve radikal görüşlerini meşrulaştırmak amacı taşımaktadır. Örneğin, Selefi figürler, Türkiye'deki daha geniş İslami söylemin bir parçası olarak kendilerini sunmak için daha ana akım dini liderlerle diyaloglara veya ortak faaliyetlere katılmaktadırlar.

Dini Liderlerin Etkisi

Son yıllarda kimi popüler dini liderler, İslam'ın katı yorumlarını onaylayarak/yayarak Selefi-cihadi hareketlere ideolojik meşruiyet sağlar görünmektedir. Bu dini liderlerin kimilerinin kendisini ehl-i sünnet diye etiketlemesi ise başka bir durumdur. Bilhassa gençlik gruplarında "saf" İslam'a dönüş arayışında olan kesimlerin bu Ehl-i Sünnet dijital vaizlerin söylemlerinden etkilenerek radikalleşmesi muhtemeldir. Bu meşrulaştırma, ana akım dini uygulamalardan veya laik devletten hoşnutsuz olan takipçileri çekmek için çok önemlidir. Bu bağlamda, yerel dini tarikatlar, Selefiliğin artan dijital etkisine karşı uyum sağlamak veya rekabetle yanıt vermek zorunda hissederek, ya bunu karşı karşıya gelerek ya da uygulamalarına bazı unsurlarını dahil ederek yapmaya çalışmaktadırlar. Burada yine ana akım dini grupların selefileşme tehlikesi dikkat çekmektedir.

Siyasi Değişimlerin Etkisi

Hiç şüphesiz AK Parti’nin yönetimi altında din, Türk siyasetinde daha görünür hale gelmiştir. Parti, tabanını harekete geçirmek için bilhassa son yıllarda ulusal kimlik, dini imgeler ve duygusal söylemi birleştirmiştir. Bu durum, seküler seçmenlerin Türkiye'nin cumhuriyetin kurucu değerlerinden uzaklaştığı hissini ortaya çıkarırken, diğerlerinin ise dini değerlerinin ve yaşam tarzlarının her zamankinden daha fazla temsil edildiğini görmesiyle toplumda bir zıtlaşmaya yol açmıştır. Bu zıtlaşmanın şimdilik AK Parti eliyle daha kontrol edilebilirliği gelecekte de bu durumun aynen devam edeceği anlamına gelmemektedir. Bu yüzden dini ve milli sembollerin kullanım miktarı ve bağlamı iyi ayarlanmalıdır. Selefiler için bilhassa dini sembol ve kavramların devlet eliyle kullanılması/tüketilmesi tam da istedikleri propagandaya zemin hazırlamaktadır.

Türkiye'deki laikliğin artan güçlü tabanı ve din devletine destek düzeyleri diğer bölgelere kıyasla daha düşük olmasına rağmen, dini hukukun katı yorumlarını tercih eden toplum kesimlerinin varlığı, meşruiyet ve destek arayan cihatçı ağları çekebilmektedir (Muthuswamy, 2017). Özellikle bu türden kişi ve grupların AK Partili yıllarda marjinalize olsa da varlıklarını ve çeşitli STK ve devlet düzeyinde gördükleri destekleri bilinmektedir. Zayıflamalarına ve toplumsal tabanlarını kaybetmelerine rağmen radikal grupların selefilerle etkileşime girdikleri/girecekleri öngörülebilmektedir. Kimi dijital vaizler, Selefiliği algılanan adaletsizliklere bir yanıt olarak çerçeveleyerek siyasi şikayetleri ve sosyal sorunları teşvik etmek için sıklıkla istismar etmektedirler. Bu istismar, mevcut siyasi durumdan hayal kırıklığına uğramış ve radikal alternatifler arayan dindar ve muhafazakar bireyleri daha çok çekebilmektedir (Muthuswamy, 2017).

Radikal Anlatıların Kültürel Rezonansı

Türkiye için en tehlikeli durum geleneksel dini anlatının kültürel rezonansının radikallik ile etkileşime girerek selefileşme eğilimi/pratiği göstermesidir (Demir, 2014). Hala örgütlü yapıları güçlü ve Anadolu’nun pek çok şehir ve kasabasında etkili geleneksel dini grupların söylemsel zayıflığı ve temsilindeki düşüş, radikal gruplara kapı aralama riskini taşımaktadır. Bazen bilinçli bazen de bilinçsiz şekilde özellikle ilk üç asra yapılan dikkatsiz vurgular Selef adı altında Selefileşmeyi sağlayabiliyor. Bu durumda kimi dini yapıların selefileşme eğilimine bilmeden girmeleri bir tarafa AK Parti siyasi retoriğinin zayıfladığı yerlerde bu yapıların farkına varmadan selefi ideolojiye kaymaları da muhtemel görünmektedir. Geleneksel dini anlatılardaki kimi İslam'ın katı, lafzi yorumunun cazibesi, Türkiye'deki belirli kültürel anlatılarla uyum sağlayarak radikalleşme ve selefileşme üretme potansiyeline sahiptir. Özellikle Anadolu’da Hanefi-Matüridi geleneğin zayıflaması ve bu bilginin yeni nesle aktarılmaması yerini Selefiliğin doldurmasını kolaylaştırmaktadır.