MUHAMMED ALİ B. TİRMİZİ 
(öl. 285/898)
- İlk devir mutasavvıflarından Hâkim-i Tirmîzî, ilme düşkün bir zat idi. Yazdığı birçok te'lif vardı. Çağında Tirmiz şehrinde onun sözünü anlayacak kimse bulunmadığından şehir halkı ona sırt çevirmişti. İlme talip olan iki şahısla ilim tahsil etmek için sözleştiler. Kararın gerçekleşmesi yoluna girince annesi üzüldü,
-Canım evladım! Ben zayıf ve kimsesiz biriyim. İşlerimi sen görüyorsun. Şimdi yalnız ve aciz bu yaşlı anneyi kime bırakıp gidiyorsun, dedi. Bu sözden oğlanın gönlüne bir dert düştü. Seferden vazgeçti. O iki arkadaşı ilim tahsil etmek için onsuz yola düştüler. Birkaç gün geçtikten sonra gitti mezarlığa oturdu ve "Ben burada cahil ve ihmal edilmiş biri olarak kaldım, arkadaşlarım ise ilimde kemal derecesine ulaşmış oldukları halde geri dönecekler", diyerek hüngür hüngür ağladı. Bu arada ansızın nûrânî yüzlü bir ihtiyar çıkageldi:
-Ey çocuk neden ağlıyorsun? Dedi. O da halini anlattı.  İhtiyar:
-Kısa sürede o iki arkadaşını ilimde geçmen için sana her gün ders vermemi arzu eder misin? Diye sordu.
-Evet, isterim diye cevap verdi. Üç yıl böyle geçti. Üç yıl sonra o yaşlı zatın Hızır olduğu bana malum oldu, diyor[50].
XVI. Yüzyıl mutasavvıf şairlerinden Sabâyî, Veysel Karânî 'nin menkıbelerini manzum olarak anlattığı Menâkıi Üveysü'l Kareni adlı eserinde Üveysîlerin Hızır tarafından nasıl irşad edildiklerini şu mısralarla ifade eder:
Üveysîler denir bir tâife var.
Bunlar şeyh ü mürşid olmazlar ey yâr
Bunlara Hazret-i Hak'tandır irşad
 Mürîd-i Hak murad ile olur şâd
Demişlerdir bazı kâmil şeyh ü üstad
Bunlara Hazret-i Hızır etti irşad[51]
Hızır bazı şahsiyetleri sadece tasavvuf yoluna sokmakla kalmaz. Bir kısmının da velilik derecesine ermesine yardımcı olur.
SÜLEYMAN ATA BAKIRGANİ 
(öl. 582/1186)
Ahmet Yesevî'nin mürîd ve halifelerinden Süleyman Atâ Bakırgânî bir gün şeyhine getirdiği odunlar yağmurda ıslanmasın diye kendi elbiseleri ile sarıp sarmalamış onları kuru olarak getirmişti. O sırada Ahmet Yesevî ile birlikte bulunan Hızır'ın bu durum çok hoşuna gitmiş, küçük bir çocuk olan bu müridin ağzına üflemiş, bu sayade dinî ve hikemî şiirler söyleme yeteneğini ona bahşetmiştir. Aynı zamanda bu çocuk on beş yaşına geldiğinde velayet bahşederek velilik mertebesine eriştirmiş, ona Hâkim lakabını takmıştır[52].
ABDÜLHALİK GÜÇDÜVANİ (öl.575/1179)
(Abdülhalik Güçdüvâni'ni baba babası İmam Abdü'l-Cemil, önceleri Anadolu'nun Malatya şehrinde otururlardı, aslen Malik b. Enes soyundan geliyordu. Annesi ise Rum hükümdarları sarayından gelen veliye bir hanımdı. Zamanında meydana gelen olaylar sebebiyle Rum diyarından Maverâünnehir'e göç etmişler, Buhara yakınlarındaki Güçdüvan kasabasına yerleşmişlerdi[53]. Hocası imam Sa'düddin'den ders okurken A'raf suresinin 55. Ayetinin tefsirinde gizli yapılan zikrin yolunu ve hikmetini sormuş, o da:-Oğlum, bu ilim ledünnî bir ilimdir. Hak Teâlâ dilerse seni Allah dostlarından birine eriştirir, cevabını vermiş. Hâce Abdülhâlik Hazretleri bu halin ve hakikatin elvermesini büyük bir arzu ile beklemeye başlamış. Bir gün Hızır, kendisine görünmüş ve: '' Su havuzunun içine dal, kalbin ile (Lâ ilâhe illallah Muhammedün Resûlüllah) de. Buyurarak "zikr-i hafî"yi telkin etmiştir.
Abdü'l Halik Güçdüvâni, "yirmi iki yaşında idim, gönül ehlinin hocası Hızır, beni büyük Allah dostu, Gavs-ı A'zam, Hâce Yusuf Hemedânî'ye ısmarladılar ve terbiyemi vasiyet ettiler. Onlar Mâverâünnehir'de bulundukça ben bağlılık ve hizmetlerinde oldum. Feyz alma ve faydalanma hususunda hiçbir fırsat ve dakika kaybetmedim. Buyurmuşlar.
BİŞR-İ HAFİ (öl.227/842)
 Bişr-i Hafi (ö.227/842) Hızır'la ilgili şu anekdotları paylaşır.
Bilâl Havvas'ın şöyle dediği anlatılır;
Benî İsrail çölünde giderken biriyle karşılaştım. Galiba bu Hızır'dır diye hatırımdan bir fikir geçti ve sordum:
-Hak hakkı için kim olduğunu söyle,
-Biraderin Hızır'ım
-İmam Şafii hakkında ne dersin
-O evtaddandır.
- Ahmed b. Hanbel hakkında ne buyurursun?
-O Sıddıklardandır.
-Bişr için ne dersin?
-Ondan sonra onun gibisi yoktur[54].
Bir gün eve gidince evde bir adamla karşılaştım ve sordum,
-Sen kimsin ve nasıl olur da destursuz içeri girersin
-Ben biraderin Hızır'ım.
-öyle ise bana dua et!
-Allah Teâlâ taatı ifa etmeyi sana kolaylaştırsın
-Biraz daha dua et,
-Taatını gizli tutmayı sana nasip eylesin[55]
MUHYİDDİN İBNİ ARABİ 
öl. (638/1240)
Gençliğinde bazı konuları şeyhiyle tartışmayı adet haline getiren Muhyiddin İbni Arabî, bir gün İşbilye (Sevilla) şehrinde Hızırla karşılaştılar. Hızır ona bir daha şeyhiyle tartışmamasını çünkü onların haklı olduklarını söyler[56].
ŞAH MUHAMMED BAHAÜDDİN 
NAKŞİBEND (718/1318-791/1389)
Şah Bahaeddin Nakşibend, Emir Hüseyin adl.
SON.