Marmara İlahiyat Fakültesi'nden, Mustafa Öztürk'ün yeni videosu ile ilgili tepkiler devam ediyor. Öztürk bu videosunda, Kur'ân ile ilgili akıl almaz, isnat ve iftiralarda bulunmuştu. Onun buna benzer aykırı görüşlerini biliyorduk ama bu defa Kur'an'a beşer sözü karışmıştır diyecek kadar ileri gitmiştir.
Bizim Marmara İlahiyatta Öğrenci olduğumuz yıllarda, aykırı söz ve davranışları ile meşhur bir Öztürk'ümüz daha vardı. Onun da "Bu ümmetin başına namazı bela ettiler" gibi Kur'an ve Sünnete aykırı olan birçok görüşleri vardı. Yine birçok konuda nassı bir kenara bırakarak aklını öne çıkaran, ayetlere zorlama yorumlar getiren, fikirlerine de şahit olmuştuk. Öbür tarafa gitmeden önce şekli şemalı değişen bu zat, Deist olduğunu da ilan etmişti. Bence Fransa'da ki Kur'an'a ve Peygamberimize yapılan hakaretler, M. Öztürk'ün Kur'an'a yaptığı hakaretin yanında çok daha hafif kalır. Yarınlarda toplumun dinî hayatına yön verecek olan öğretmenlerimizin, Müftü ve Vaizlerimizin yetiştiği İlahiyat Fakültelerimiz kimlerin eline kalmış. Kur'an'a karşı şüphe tohumları, Peygamberimiz ve ashabına yönelik edep'e mugayir, enaniyet merkezli bir dil kullanan bu tip adamlar, eğitim kurumlarında öğretici olabilirler ve islamı temsil edebilirler mi? İslam ve Kur'an adına, merkezinde Allah (cc), ilahi vahy, nübüvvet olmayan bir yorum gayri meşrudur, itibar edilemez. Üzülerek ifade edeyim ki şu ana kadar ne İlahiyat Fakültelerimizden nede Diyanet üst düzey yetkililerinden öyle yüksek bir sesle bir tepkide göremedik. Neden seslerinin cıkmadığıda sorgulanmalıdır. YÖK ün de ilahiyat eğitimine bir neşter vurma zamanı gelmiştir.
Akıllara gelen ilk soru, üstelikte bu adam, değişik ilahiyat fakültelerinde yıllardır derslerinde, bu tür söylemlerde bulunduğu bilindiği halde, neden engel olunmadığı ve taltif edilerek Marmara ilahiyata transferinin yapılmış olmasıdır. Açıkça bu adamın yaptığı Cenâb-ı Mevla'ya savaş açmak ve Peygamberimize iftira atmaktır. "Kur'an'a, Peygamber sözleri karışmıştır " demek, Peygamberimize en büyük bühtandır. Nihayet "Kur'an'a olan itikadı sarsmaktır. Bu adamlar hadisler uydurmadır, Sünnete, mezheplere ne gerek vardır diyerek, din âlimlerimizi, ulemayı ve tasavvuf önderlerini yıpratarak gözden düşürmeye çalışırlarken, bu konularda yazdığım birçok makalemde bu adamlara itibar etmeyin, bunlar iyi niyetli ve samimi değiller, bunun bir adım ötesi Kur'an'ı eleştirmeye gelecektir diye defalarca yazdım. Gördüğümüz üzere sıra Kur'an'a geldi. Dinimize en büyük zararı aklını ilah edinmiş, bu tip adamlar vermektedirler. Bunların verdikleri zararı ateistler bile veremiyor. Bu tip insanlar samimi olsalar, Allah (cc) ın varlığından, birliğinden, azametinden, kudretinden, sonsuz ilminden, imanın hazzından, Yüce Rabbimize ibadetin lezzetinden, salih amellerden, sorumluluklarımızdan, şükürden, infaktan, Emribilmağruf nehyi Anil münkerden bahsederler. Maalesef bunlardan bahsettiklerine şahit olmadık. İşleri güçleri akıllarda soru işaretleri oluşturarak insanlarımızın imanlarını zaafa uğratmaktır.
O daha önceki bir videosunda da aynen şöyle diyordu:"…Tanrının, merhametinin katsayısı belli değil, engin merhamet ve şefkat sahibi, dilinden lanet eksik olmuyor. Şimdi üstadım ben bunu tanrıya nasıl yakıştırayım? Tanrı niçin bu kadar hiddetli? Acaba diyorum Gazabı olsun. Kendisini övmesi/övünmesi olsun. Laneti olsun vesairesi olsun. Acaba Peygamberde bir tür Hermes gibi, hani Hermes'i biliyorsunuz, mitolojide tanrının mesajının insan idraki tarafından kuşatılamayacağı için, o mesajın insan diline çevirisini/aktarımını Hermes üstlenir. Bir tür elçilik yapar. Peygamber de Allah'ın soyut mesajlarını muhatap olduğu insan kitlesine kendi zihin süzgecinden geçirerek aktarıyor olabilir mi?.." Anlaşılan bir defa bu adam imanı içine tam olarak sindirememiş. Kur'an da şüpheciliğe yer varmıdır? Bir mümin bu tür söylemlerde bulunabilir mi? Bu tür söylemlerin dinimizdeki karşılığı nedir, sizlere bırakıyorum. İslamoğlu, okuyan, eliaçık gibi müptezeller, Kur'an'ı kendi sapık fikirleri ile adeta İncil misaline çevirmeye çalışıyorlar. Hadislere karşı çıkıyorlar ama ayetler üzerinde sayfalarca ve sapıkça zorlama yorumlar yapıyorlar. Madem sünnete hadise gerek yoksa bu kadar açıklamalara neden gerek duyuyorlar. Bunların yaptıkları ilim veya ifade özgürlüğü de değildir. Bunlar, müsteşriklerden çok farklı düşünmeyen, kime hizmet ettiklerini bile bilmeyen zavallılardır. Bunlar açıkça söylemeseler de peygamberin, sahabelerin Kur'an'ı anlayış ve yaşayışlarını beğenmiyorlar. Allah Resulünün anladığı ve yaşadığı bir islam onları kesmiyor.
M. Öztürk gibi hezeyanlarda bulunarak, bu bir beşer sözüdür diyen Velit b. Muğiyre'yi, Kur'an şöyle tasvir eder. "Zira o, düşündü taşındı, ölçtü biçti. Kahrolası nasıl da ölçtü biçti! Yine kahrolası, nasıl ölçtü biçti! Sonra (Kur'an hakkında) derin derin düşündü. Sonra yüzünü ekşitti, kaşlarını çattı. Sonra arkasını döndü ve büyüklük taslayıp şöyle dedi: Bu, ancak nakledile gelen bir masaldır. Bu, ancak insan sözüdür. Ben onu "Sekar"a (cehenneme) sokacağım" (Müddesir 18-25) "Şüphesiz bu Kur'an, âlemlerin Rabbi 'nin indirmesidir. (Ey Resulüm) Uyarıcılardan olasın diye onu güvenilir Ruh (Cebrail) senin kalbine apaçık Arapça bir dil ile indirmiştir" (Şuara 192-195) "…İnkarcılar ya bundan başka bir Kur'an getir veya bunu değiştir! Dediler. De ki: Onu kendiliğimden değiştirmem benim için olacak şey değildir. Ben, bana vahyolunandan başkasına uymam…" (Yunus 15) "Eğer O (Peygamber) bize atfen, (Kur'an'a) bazı sözler uydurmuş olsaydı, biz onu kıskıvrak yakalardık. Sonra da onun şah damarını koparır, helak ederdik, hiçbiriniz de buna engel olamazdınız." (Hakka 44-47) "Sana Kitab'ı indiren O'dur. Onun bazı ayetleri muhkemdir ki, bunlar Kitap'ın esasıdır. Diğerleri de müteşâbihtir. Kalplerinde eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onu tevil etmek için ondaki müteşâbih ayetlerin peşine düşerler. Halbuki Onun tevilini ancak Allah bilir. İlimde yüksek pâyeye erişenler ise: Ona inandık; hepsi Rabbimiz tarafındandır, derler. (Bu inceliği) ancak takva sahipleri düşünüp anlar" Kur'an'da, bunlar gibi çokça âyet-i kerimeler varken onu peygamber sözü olarak nitelemek, Kur'an'ı ve Cenâb-ı Mevla'yı açıkça yalanlamak değil midir?
İster istemez insanın aklına şunlar geliyor. Yıllardır derslerinde bu fikirleri nasıl savundu? Bu düşüncelere sahip olduğu bilindiği halde Kuramer'in (Kur'an araştırma merkezi) nin içerisinde yıllarca nasıl yer aldı? M. Görmez, kendisini Külliye' de huzur derslerine baş hoca olarak nasıl atadı. Böylece Marmara Üniversitesine geçiş yolunu mu açtı? Hezeyan ve iftira ile dolu kitapları, Kuramer'de nasıl basıldı? Bu soruların temeline inilmedikçe, bugünkü ilahiyat programlarından hep bu tip adamlar üremeye devam edecektir. Kur'an'ın Allah kelamı olmadığını ispatlamaya çalışan bir zatı, koruyan zihniyet, etkili ve yetkili yerlerde olduğu sürece, Öztürk'ün, Kuramer'den ve İlahiyat Fakültesinden çıkarılmış olması bir anlam ifade etmez.