Müslümanların ilk önce ilgi duydukları ve üzerinde çalıştıkları konuların başında insan sağlığı ve tıp gelmektedir. Müslümanlar peygamberimizin insan sağlığı ile ilgili hadislerini referans alarak tıpla ilgilenmeyi dini bir görev olarak görmüşler ve gerek maddi gerekse kalp ve gönül temizliğine son derece önem vermişlerdir.
Kalp; bilgi ve düşüncenin kaynağıdır. Kuran'ın temel amaçlarından biride, insanı doğru bilgilerle donatarak onu her türlü yanlışlıklardan ve günahlardan korumaktır. Doğru bilgiyle donatılmış insan, Allah'a ve yaratılanlara karşı sorumluluklarının bilincinde olur. Kur'an insana önce yaratılış amacını ve sorumluluklarını öğretir sonrada "Allah'a karşı kulları içerisinde bilgili olanlar derin saygı duyarlar" (Fâtır 28). "Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu" (Zümer 9) İlahi emirleri ile insanları araştırıp düşünüp doğruyu bulmaya teşvik eder. Peygamberimizde "Ey kalpleri değiştiren, evirip çeviren Allah'ım, kalbimi dinin ve taatin üzerine sabit kıl" (Müsnet 2-168)
Bedendeki hastalıkların tedavisi mümkündür. İnsanlar hastalandığı zaman doktora giderler, verilen ilaçları kullanarak veya ameliyat olmaları gereken bir durum varsa, ameliyat olarak tedavi yollarını ararlar. Fakat kalplerde ki hastalıkların tedavisi kolay değildir. Her şeyden önce insanlar gönüllerini imana açarak şeksiz, şüphesiz inanıp, Allah'ın iradesine teslim olarak, imanın gereklerini yerine getirmek suretiyle, kalp ve gönüllerdeki gurur, kibir, nefret, büyüklenme, böbürlenme, üstünlük taslama, kendini beğenme gibi hastalıklardan kurtularak takva mertebesine ulaşabilirler.
"(Ey Muhammed seni yalanlayanlar) Hiç yeryüzünde dolaşmadılar mı? Dolaşsalardı elbette düşünecek kalpleri ve işitecek kulakları olurdu. Ama gerçek şu ki, gözler kör olmaz; göğüsler içindeki kalpler kör olur" (Haç 46). Kalp imanın merkezi olan duyumuzdur "Onların işleyip kazandıkları şeyler (Günahlar) kalplerinin üzerine pas olmuştur." (Mutaffifîn 4) "Mü'minler o kimselerdir ki, yanlarında Allah anıldığı zaman kalpleri titrer" (Enfal 2)
Kalp ve gönüller, imana, ibadete, Allah sevgisi ve muhabbetine kapatılırsa, kin ve nefretin nazargâhı olur. "Bilesiniz ki kalpler ancak Allah'ı anmakla (salih ameller işlemekle) mutmain olur" (Râd 28). Peygamberimiz "İnsan vücudunda bir et parçası vardır o düzelirse bütün vücut düzelir. O bozuk olduğunda bütün vücut ifsat olur. İyi bilin ki, işte o et parçası kalptir" (Buhari İman 39) Bundan dolayıdır ki peygamberimiz dua ve ibadetlerimizin Allah indinde kabul görmesi için, gönüllerimizi kötü duygu, düşünce ve kötü hasletlerden uzak tutmamızı istemiştir. Müslüman'a yakışan kalplere ve gönüllere Allah sevgisini yerleştirerek orasını Allah ve peygamber sevgisinin önüne geçecek, dünya sevgi ve muhabbetinden berî kılmaktır. Her sevgi geçici olup, Baki olan Allah sevgisidir. Bunu başarabilenler dünyada da ahirette de mutluluğu yakalamış olurlar.
Kalbi fesada uğratan hastalıkların başında "kibir" gelir. Kibir; Büyüklük taslayarak ululuk iddia etmek, kendisini büyük görüp başkalarını küçük görmektir. Küçük görmek şeytani bir özellik olup onun helakine sebep olmuştur. "Hani biz meleklere (ve cinlere): Âdem'e itaati emrettikte, iblis yüz çevirdi ve büyüklük tasladı, böylece kâfirlerden oldu" (Bakara 34). İnsanları helake götüren küfür ve inkâr hastalığının en önemli sebebi kibirdir. Peygamberimiz "Cennete kibirden hiçbir şey giremez. Allah güzeldir, güzel davranışları sever, Kibir ise hakkı küçük görmek ve başı gözü ile insanlarla alay etmektir" (Müslim İman 47)
Dinimiz, Namaz kılabilmemiz için bile önce bedenimizin, elbisemizin ve namaz kılacağımız mekânın temiz olmasını namazın şartlarından ve olmazsa olmazlarından saymıştır. Ondan sonrada mahrem yerlerin kapatılması ve kalbin her türlü kötülüklerden ve günahlardan arındırılması gelir. Peygamberimiz de ashabına "Evinin önünde bir akarsu olan ve günde beş defa o suda yıkanan bir kimsede kir kalır mı diye sorar." Ashapta hayır ey Allah'ın Resulü deyince, Peygamberimiz; "İşte günde 5 defa abdest alan bir kimse, aldığı abdestle maddi kirlerden, abdestten sonra kıldığı namazla da maddi dünyanın kirlerinden ve günahlarından kalbini ve gönlünü arındırır, hem ruhen hem de bedenen tertemiz olur." Buyurmuştur.
Günlük hayatta ki yaşantılarımızda ve uygulamalarımızda da bunu sıkça görürüz. Yemek yemenin birinci adabı elleri yıkamak sonuncu adabı da el ve ağız temizliği yapmaktır. Peygamberimiz "Bir yerde bulaşıcı bir hastalık varsa oraya gitmeyiniz, orada bulunanlarda oradan çıkmasınlar." buyurmuştur. Bu gün koruyucu hekimlik diye adlandırılan alan, peygamberimizin bu konuda ki tavsiye ve uygulamalarına borçludur. Bazen bazıları islam dendiği zaman namaz ve oruçtan ibaret bir din zannediyor veya öyle algılıyor. Halbuki İslam bir yaşam biçimi ve hayat tarzıdır. Ticaret ahlakından tutunuzda tuvalete hangi ayakla girilip hangi ayakla çıkılacağına, hangi elle taharet ve temizlik yapılacağına, hangi elle yemek yenileceğine varıncaya kadar hayatımızın her karesinde, belirli ölçüler, kurallar ve kaideler koymuştur. Bu tavsiye ve uygulamaları sünnet niyetiyle yaptığımız zaman, sağlık açısından birçok kazanımlar elde etmemizin yanında, büyük sevaplar kazanmamıza da vesile olacaktır. Önemli olan niyettir. Zira Peygamberimiz "Ameller niyetlere göredir" buyurmuştur.
Kur'an ve sünnete baktığımız zaman, dinimizin insan sağlığına, ruh ve beden temizliğine ne kadar büyük önem verdiğini görürüz. Peygamberimizin insan sağlığı ile ilgili tavsiye, söz ve uygulamalarını, İbn Kayyim El Cevziyye, Tıbbı Nebevi adlı 490 sayfalık bir kitapta toplayarak insanların hizmetine sunmuştur.
Müslüman demek inancıyla, ibadetlerinin hayatına yansımasıyla, kalbi, gönlü, ruhu ve bedeni ile örnek insan demektir. Yüce Rabbimiz Kur'an-ı Kerim'de "Şüphesiz ki Allah çokça tövbe edenleri ve iyice temizlenenleri sever." (Bakara 222)