Bu haftaki yazımda anlatacağım konu günlük hayatta çok sık rastladığımız olaylardan. Belki de maalesef normal gördüğümüz ve daha da kötüsü normalleştirdiğimiz olaylardan.
Bir arkadaşım telefonla beni aradı
-Hocam, benim bir akrabam var. Yurt dışına gidecek ve orada çalışacak. Bunun için de hazırlıklarını tamamladı. Ancak not dökümü (transkript) ile ilgili bir evrakın aslı ile karşılaştırılarak onaylanması gerekiyor. Bunun için de (A) ilindeki bir kurumun il müdürlüğüne gitmiş. Şu anda çok yoğunuz, bu evrakın onaylanması için arşive bakmamız lazım gibi bahanelerle yardımcı olamayacaklarını söylemişler. Üstelik bu evrak o ilden onaylandıktan sonra Ankara’da bu kurumun bakanlığına da onaylattırılması gerekiyor. 2 gün içerisinde halledemezse hakkı yanacak. Bu konuda ne yapabiliriz? dedi.
Sana dönüş yapacağım diyerek telefonu kapattım. Olayın resmi boyutunu inceledim. Resmi boyutunda hiçbir problem yoktu. Bu torpil de değildi. Bir başkasının hakkına gasp edilme durumu da söz konusu değildi. Yetkililerin aslı ile karşılaştırıp onaylaması gereken bir evraktı. Yani normal rutin olması gereken bir işlemdi.
O ilin aynı kurumundan yetkili bir arkadaşı bir arkadaşı aradım ve durumu izah ettikten sonra,
-Hocam buraya gelsin, durumu inceleyelim ve resmi anlamda bir problem yoksa elbette yardımcı oluruz, dedi.
Yaklaşık 1 saat sonra ilgili kişi beni arayarak “ Hocam çok teşekkür ederim, arkadaşlar yardımcı oldular” dedi.
Ertesi gün aynı arkadaş tekrar aradı.
-Hocam, akrabam Ankara’da ilgili bakanlığa evrağı onaylatmak üzere gittiğinde kendisine “Biz bu tür evrakları saat 11’den sonra kabul etmiyoruz. Yarın daha erken saatte getir diyerek geri göndermişler, dedi.
O Bakanlıkta tanıdığım başka bir arkadaşı arayarak durumu izah ettim, öyle şey mi olur hemen benim yanıma gelsin, dedi.
Bir süre sonra arkadaşım teşekkür için tekrar aradı. İşleri hallolmuştu. Normal bir prosedür kapsamında olması gereken bir iş için birilerinin söylemesine gerek var mıydı? İnsanlara bu kadar eziyet etmenin anlamı ne idi? Böyle yaparak kendilerini tatmin ettiklerini mi zannediyorlardı? Yoksa eskiden bir anlayış olan işlerini güçleştirirsem kıymetim artar anlayışı mı hâkimdi?
Eminim bu anlattığım olaylar birçok okurumun da yaşadığı olaylardır. Öğleden sonra evrak almıyoruz anlayışı “Bugün git yarın gel” sözünün güncellenmiş halinden başka bir şey değildir.
Burada asıl vurgu yapmak istediğim konu insanımızın kendi kendisine yaptığı bürokratik basamaklarla engel çıkarmasıdır. Adı üzerinde devlet memuru olan bu arkadaşlar devleti de temsil ettiklerini unutmamalıdırlar. Bu gibi kişilerin davranışları yüzünden devlet böyle yaparsa iktidar böyle yaparsa anlayışına olumsuz katkı sunduklarını unutmamalıdırlar.
Bir memurun orada olmasının amacı vatandaşa hizmet etmektir. Makamda ya da bulunduğu yerde bulunma amacınızı unuttuğunuzda kendi içerinizde bir bürokrasi oluşturmaya başlarsınız. Makamlar hava atma yeri değil hizmet etme yerleridir. Yoksa asıl gayenizi de unutursunuz zamanla. En son bir ilçemizde mülki amirin öğretmenimize yaptığı hareket de bu minvalde değerlendirilmelidir.
Kişilerin hangi makamda ve hangi amaçla bulunduğunu unutmaması esastır. Bir öğretmenin ve okul müdürünün orada olmasının asıl amacı öğrencilerdir. Öğrencilere kaliteli bir hizmet sunmak adına o makamlarda olduğunu bilmesi gerekir.
Hatta il müdürlüğü yaptığım dönemlerde yaptığım toplantılarda;
-Öğretmenlerin, okul müdürlerinin, ilçe müdürlerinin, il müdürlerinin hatta Milli Eğitim Bakanı’nın bu makamlarda bulunma sebebi öğrencilerdir, derdim. Buradaki amacım herkesin görevini en iyi şekilde yapmakla yükümlü olduğuna vurgu yapmaktır. Öyleyse asıl amacımızı unutmadan görev ve yetkilerimizi bilerek hareket etmek bir sorumluluktur.
Sadece memurların değil her kesimin neden orada olduğunu ve yaptığı işi en güzel şekilde yapması gerektiğini unutmaması gerekir.
Bürokrasi yönetsel bir mekanizma olmakla birlikte hiyerarşik emir komuta zincirinin yer aldığı yapılardır. Bu zincirin her halkasında kullanılan otorite, görevin yasal sorumluluk alanıyla ve amirlerin takdir yetkileriyle sınırlıdır. Şeklinde tanımlansa da çoğu zaman takdir yetkisi yoruma dayalı olarak değişmektedir.
Bürokrasi çoğu zaman adı ve unvanı ile önem taşıyan kişilerden oluşmakla birlikte daha kırsal kesimde normal bir memur da bürokrasinin bir parçası olabilmektedir.
Bu bakımdan bürokrasinin güler yüzlü ve çözüm odaklı çalışan kişilerden oluşması devlete ve özelde de siyasete katkı sağlayacaktır.
Yine unutmamalıdır ki devlet dairelerinde çalışan her bir birey aynı zamanda devletin orada görünen yüzüdür. Devletin temsilcisidir. Dolayısıyla devlet dediğimiz sistem oradaki memurdur. Bu bakımdan bürokrasi bir anlamda devletin ve hükümetin görünen yüzüdür.
Zaten Peygamber efendimiz de: “Kolaylaştırın zorlaştırmayın; müjdeleyin, nefret ettirmeyin!” demiyor mu?
Sevgide kalın, sevgiyle kalın…