17 Ağustos Marmara depreminden sonra, 12 Kasım 1999 Bolu - Düzce depremini yaşadık. Bu bağlamda sivil savunma personeli olarak, ben de Bolu İl Kriz merkezinde iki aya yakın görev yaptım. Bu görev süresinde olumlu ve olumsuz birçok olaya şahit oldum. Bazılarına üzüldüm, bazılarına sevindim. Yaptığını yaz, yazdığını yap hesabı gelecekte unutmamak adına ajandama not aldım. Belki alacağımız ders çıkar niyetiyle, bunlardan bazılarını sizlerle paylaşmak istiyorum. 
İl kriz merkezinde otururken orta yaşlarda bir bayan elinde bir zarfla geldi. 'Buyurun nasıl yardımcı olabiliriz?' dediğimizde; 'Efendim ben öğretmenim. Bana yanlışlıkla kira yardımı çıkmış ama benim evim oturulabilecek durumda. Bu nedenle bana çıkan kira yardımını iade etmek istiyorum. Lütfen bu parayı gerçek ihtiyacı olan bir başka afetzede vatandaşımıza verin' dedi. Bu güzel davranış, orada bulunan tüm arkadaşları duygulandırdı. Bizlerde geleceğimizin teminatı olan yavrularımızı yetiştiren öğretmene yakışanda budur, sizleri tebrik ederiz diyerek teşekkür ettik.
*
Artık afetin ilk acıları yavaş yavaş sarılmış, vatandaş bir nebze olsun afet sonrası oluşan yaşam tarzına uyum sağlamaya başlamıştı. İl Kriz Merkezi Başkanı ile beraber arkadaşlar çadırda oturuyoruz. Kriz merkezi başkanımız, 'Arkadaşlar burada depremi yaşamış fakat yeterli yardımı alamamış tanıklarınızdan, akrabalarınızdan mağdur durumda olan insanlar varsa yardımcı olabiliriz' dedi.
Ben bunu duyunca, Osmancık ilçemizin Seki Köyü'nden Bolu'ya yerleşen ve kriz merkezinin yakınında kapıcılık yapan,  kaldığı bina hasarlı olduğu için bahçede harabe bir barakada yaşamını sürdüren Mehmet Şebek ağabeyimizin yanına gittim. Durumunu sordum. Daha doğrusu evine gittiğim için gözlemledim. Kendisinin kriz merkezine gelmesi halinde imkânlar nispetinde yardımcı olabileceğimi söyledim. Verdiği cevap: 'Hocam, büyük bir deprem yaşadık,  evimize giremiyoruz. Belki işimi de kaybedeceğim. Fakat şuan da Allah devletimizden razı olsun. Üç öğün sıcak yemek veriyor. Ben bu yemeği yerken,  gidip birde gıda maddesi alırsam olmaz. Yarın Allah sorar. Düşündüğün için çok sağ ol. Bu sıcak yemeği bulamayan afetzedelere verin' dedi. Bu cevap karşısında; 'Hırsızlığın sebebi fakirlik olsaydı tüm fakirlerin hırsız,  bunun yanında tüm zenginlerin dürüst olması gerekirdi'  sözünü hatırladım. Kendisine samimi bir teşekkür ettim. Allah bu gönül zenginliğini hepimize nasip etsin diye içimden geçirdim…
*
12 Kasım depreminin üzerinden yaklaşık 40 gün geçmişti. Bir grup arkadaşla beraber Düzce ve çevresini görmek amacıyla gezmeye gittik. Afetin acı tablosu halen ortadaydı. Hasarlı binalar yıkılıyor, enkaz çalışmaları son hızla devam ediyordu. Çarşı içerisinde hasarlı bir dükkân dikkatimizi çekti. Bina ağır hasarlı ve dükkânının camları kırıktı. İçeride askıda takılı takım elbiseler gözüme ilişti. Arabayı durdurup, merakla etrafta bulunan bir vatandaşa sordum. Bu dükkânın içindeki takım elbiseler aynen duruyor. Kimse dokunmamış. Yoksa sahibi dükkânda mı yatıyor?  Diye. Sorduğum vatandaş 'Hayır bu dükkânın sahibi depremde öldü. İçerideki malzemeler de onun. Aynen duruyor. Hiç kimse zarar vermedi.' dedi. Bu cevap karşısında, demek ki bardağın hep boş tarafına bakmamak lazım dedim. 
*
TAVSİYE: 50 yılın birikimi olan, muhtevasında 660 adet farklı nükteli nasihatin yer aldığı Mahirane Söylemler ve Susamak kitaplarımı mutlaka okumanızı ve evlatlarınıza okutmanızı samimi olarak tavsiye ediyorum.  Yukarıdaki telefondan iletişime geçerek, benden imzalı olarak, adrese teslim (tanesi 50 TL)  temin edebilirsiniz.