ASKERDEN DÖNENLER
Köyümüz Tolamehmet'te askerden sağ-salim dönen üç kişiden biri de Mustafa Çavuş'tu. Mustafa Çavuş'un hangi cephelerde vuruştuğu, başından neler gelip geçtiği konusunda bir bilgim yok. O aklıma geldikçe yıllardır yüreğim kan ağlıyor.
Bizim köylülerimizin çok iyi yanları olduğu gibi çok eleştirilerek yanları da vardır. (?)
Örneğin Mustafa Çavuş olayı.
O, köyümüzün en fakiri, en zavallısıydı. 17 yılı askerde geçmişti. Son katıldıkları savaşlardan biri Çanakkale diğeri Kurtuluş Savaşı'ydı. Başından geçenleri, tanık olduğu olayları anlatırken hep ağlayıp dururdu. 100 yaşında dişlerinin yeniden çıktığı söylenirdi.
Köyde herkesin az-çok bir arazisi vardı. Herkesin kendisine yetecek kadar kümes hayvanları, küçükbaş ve büyükbaş hayvanları vardı. Herkesin en az bir çift öküzü vardı. İki-üç çift koşusu olanlarda vardı. 1960'lı yıllarda köyümüzde 10 ailenin davar sürüsü vardı. Her sürüde en az 150-300 civarında davar bulunurdu.
Mustafa Çavuş Emmi'nin kaldığı ev ufacık bir kara yapıydı. İkiye bölünmüştü bu kara yapı. Arka taraf ne hava ne doğru dürüst ışık alırdı. İki hayvanı vardı. Biri kaburgaları sayılan bir inek, biri de kuyruğu kesik bir eşek. O arka taraftaki zindanın bir bölümünde bu inekle, eşek bağlı dururdu. Bu bölümün bir yanında da bu hayvanlara verilecek ot, saman-sap gibi kuru yiyecekler bulunurdu. Bunlar hayvanlara çok az verilerek ölmemeleri sağlanırdı. Kış boyunca yokluk paçadan akardı.
Karayapının öndeki tek odasının ufacık bir penceresi vardı. Buradan giren ışık odayı aydınlatmaya yetmezdi. Yarı karanlık bir hücre gibi bir yerdi.
17 yıl cephelerden cephelere koşmuş olan Mustafa Çavuş Emmi işte böyle bir mağarada oğulları Dursun ve Ahmet ile yaşam savaşı veriyordu. Ahmet'te, Dursun'da benden birkaç yaş büyüklerdi.
Kız kardeşleri de varmış. Ben onları anımsayamıyorum.
Sanıyorum 1990 yıllarıydı. Tola Koca'nın torunlarından Zekine teyzemin evindeydim. Zekine teyzem köyün en zenginlerinden Ahmet Kaa'nın kızıydı.
Mustafa Çavuş Emmi'nin oğlu Ahmet'in evinin yakınlarda olduğunu söyleyip, telefon edip onu da çağırdı. En az 30 yıl gibi bir süre görüşemediğim Ahmet çocuklarıyla çıkıp geldi. Hasretlik giderdik. Gözlerimiz dolu dolu oldu.
Ahmet'in çocuklarına dedeleri Mustafa Çavuş'u anlattım. Çocuklar şaşırdılar.
-Amca babam bunları bizlere hiç anlatmadı, diyerek duygulandılar.
O sırada bir gerçeği daha öğrendim. Meğer Ahmet'in ablası olan bir kız kardeşi açlıktan ve bakımsızlıktan ölmüş. Olayı anımsadıkça o günden bu yana sık sık ağlıyorum. Kahroluyorum.
İşte bu yüzden köylülerimi affedemiyorum.
Gene bildiğim, tanık olduğum bir çok olaylar vardı. Rahmetli Midi Sülük Dedem sık sık Mustafa Çavuş'un evine yemek veya tandırdan çıkmış sıcak çörekler gönderirdi.
Dedem gerçekten bir insan dostuydu. Köye kim gelse yardımcı olmak için kalbini açardı.
Mustafa Çavuş Emmi askerde gerçekten çavuşluk yapmışmıydı. Ona neden bu lakap verilmişti bunu bilmiyorum? Okuma-yazması yoktu. Ama yıllarının cephelerde geçmesi köye dönünce perim-perişan bir yaşam içinde 100 yaşının üzerinde ölmesi aslında bir destan konusuydu. Küçük kardeşi Salman Metin'di. Salman emmi çok uzun süreli köyün muhtarlığını yaptı. Okuma ve yazması olmadığı için gelen evrakları - yazıları kendisine okumam veya gerekli yazıları yazmam için çoğunlukla beni çağırdı. Ben o zamanlar daha ilkokulun ilk yıllarındaydım. Üzerime düşen görevleri yapmaya çalışırdım.
Salman Emmi; kardeşi cephelerde çarpışırken kendisine göre bağ, bahçe, tarla ne varsa kardeşi ile arazilerini paylaştırmıştı.
Mustafa Çavuş Emmi'ye en kıraç, değersiz ve en az yerler verilmişti.
Bizim köyde o dönemlerde ekilen araziler tahminen bire 8 ile 15 arasında ürün verirken Mustafa Çavuş'a verilen araziler ancak bire 3 - 5 ürün verebilecek bayır-bacak yerlerdi. Üstelik bu yerlerin sabanla sürülmesi de mümkün değildi.
O gariban bu toprakları ancak bel veya kazma ile işleyebiliyordu.
Herkes tarlasından çıkan arpa-buğday gibi ürünleri harmanlarına kağnı veya arabayla taşırken Mustafa Çavuş o zayıf eşeğinin iki yanına sararak taşıyordu.
Kısacası yoksulluk başından paçasına doğru akıyor, yiyecek ekmeğe muhtaç yaşıyordu. Buna karşın gönlü zengindi.
Örneğin kocaman Aliki Bağları'nda tek bir can eriği onun bağında vardı. Topladığı erikleri gördüğü çocuklara, insanlara dağıtarak yaptıklarından gurur duyuyordu.
Herkes harmanda düvenini öküzlerle, atlarla bir bayram havası içerisinde sürerken o zavallı düvenin çektirmek için ya o gariban eşeğini ya da ineğini koşuyordu. Oysa bu hayvanların düven çekmeye değil yürümeye bile mecalleri yoktu.
Köyümüzün onur abidesi.
Hey gidi Mustafa Çavuş Emmi manevi huzurunda saygıyla eğiliyorum!... (DEVAM EDECEK)