Merdivenleri;
- Aman ne soğuk, ne soğuk diye diye çıktım. Hanım, çocuklar, komşu arkadaş, onun çocuğu da peşimdeydiler. Evin gelini bize yol gösterirken:
* Gorkman diyordu, soba yukarıda bi iyi yanıyı. Dışına çıktı gızartısı. Hele bi çıhın yuharı. 
Odaya girdiğimizde sıcak bir hava, yüzümüze vurdu. Sedire oturduk. Bir taraftan da soyunuyoruz. Hava soğuk ama, çok güzel kar yağmış. Yumuşak, titrek, kalın bir tabaka dalların üzerine asılmış. Kasabayı hiç bu kadar beyaz görmemiştik. Öylesine bir beyazlık ki sormayın. Ay ışığı da yüzüne vurunca, gece sanki gündüz olmuş. Uzak dağlar görülüyor, ta uzaklardan tepelerdeki ağaçlar bile fark ediliyor.  Aramızda konuşulanlar hep kış üzerine:
- Bi de goca kışta olmuştu bu afat.
- He ya o gışta da böyle yollar kapandıydı.
- Böyle de gış hiç mi hiç görülmemiş.
- Geçen gış buraya bi tenecik bilem gar yağmadı. Hep yağmur yadı. 
- Aman ben yamuru hiç sevmem. Yağmur yağacağına, böyle kar yağsın daha iyi. Yollar bari çamur olmaz. Hem bak dışarı ne güzel. 
- Uy gözel, gözelmiş he. Bide sen dışarda galanlara sor bi. 
- He ya, Allah korusun dışardakileri afattan. Allah gorusun cümle kullarını, kurtlarını, kuşlarını. Odunsuz çırasız, gazsız ney bu kış geceleri biter mi hiç?
- Fena mı ana, erkencecik yatağa girer konuşurlar tekmil. Yaptığın hep böyle değil mi? Işığı da söndürür masal neyi anlatırsın. Bi de bakarsın gözlerin kapanıp gitmiş. 
Konuşmalar hep kış üzerine dönüp dolaşıyordu ki benim hanım:
- Ben dedi, bol yağmurlu havayı severim. Şimşek çaksın, gök gürlesin, şakır şakır yağmur yağsın. Sinsi sinsi yağan yağmurdan hoşlanmam. 
Bu sözler hoşa gitmedi. Evin gelini bir irkildi. Kocası eski bir hatırayı tekrar yaşadı. Hele büyük valide ocak başındaki minderin de şöyle bir kımıldadı. Bir kolunu kaldırdığı dizine dayadı. Eli ile yüzünü ovuşturdu.  Alnını karıştırdı. Gözleri önünden bir hayali kovmak isteyen bir hal takındı. Komşu arkadaşın çocukları da derin derin göğüs geçirdiler. Odaya bir an sessizlik çöktü.  Sanki gizli bir el, odanın penceresini açtı da havayı soğuttu. Herkeste bir ürperme. Gelin elini sobanın kapağına götürdü sessizce. İlk konuşan ihtiyar oldu:
- Yoh dedi gelin. Çok yağmurlu havayı biz hiç sevmek. Kasabanın tamamı, böyle bir havadan korkar. 
- Sen bi burdaki selde bulunsaydın, bak sever miydin böyle havayı.  
Bunu diyen evin gelini idi. Bıraktığı yerden devam etti. 
- Sel bi geldiydi. Gümbürtüsünü ta burdan duyduk.  Alamet bir şey. Bi daha böyle bi şiyi Allah göstermesin. Evin erkeği hepsinin sözünü kesti. 
Bizim hayret nazarlarımız, oda da dolaştı. O zaman hepsi birden konuşmak istediler. Karısına;
- Sen ne gördün ki dedi. Evden mi çıktın? Asıl seli ben gördüm. O gün berberde tıraş oluyordum. Bir ara uyku basmış heral. Hava çok sıcaktı. Kabak zamanıydı. Karpuzlar doluydu çarşı da. Ben tıraş olurken uyuklamışım.  Birden bir cayırtı ile uyandım. Berber de çok korktuydu. Başımızı pencereden uzattık. Ta Uludere üzerinde bir gök bulut, öyle kararmış ki sormayın. Gömkök. Arkasından bir çatırtı daha. Gök bulut bir anda kasabanın üzerine tamamen çöktü. Öyle karanlık oldu ki ortalık, şaşırırsınız. Birden bir sağanak aldı ortalığı. Dükkânın önünden seller başladı akmaya. Güldür güldür. Biz önce hoşlandık ama, Pazar yerinden karpuzlar birer birer dükkânın önünden geçtiğini görünce şaşırdık. Sonra uzaktan gürültüler gelmeye başladı kulağımıza. Yıkılıyor, can kurtaran yok mu, diye. Birden bir haber daha geldi. Dere taşmış.  Ben yarı tıraşlı yüzümle fırladım. Ceket falan berber de kaldıydı. Koştum köprüye doğru ama, parkın yanında kaldım. Dere oralara kadar taşmış meğer. Paçalarımızı sıvadık. Orası birden insanla doldu. Köprüye yaklaştık ki köprü yerinde yok. Dere kenarlarındaki evlerin alt pencerelerinden içeri su giriyordu. Karşı yakadan insanlar;
- Kaçın geri kaçın diye bağırdılar. Sel yukarı mahallelerden birinin daha köprüsünü götürmüş meğer. Bir gümbürtü, bir gümbürtü. Dağlar yıkılıyor sanırsınız. Parkın yanına kadar geri geldik. Bizi bir telaş aldı. Acaba evlerimiz ne oldu? Bizim çocuklar ne oldu? 
- İşte bizde evdeydik o zaman, diye gelin söze karıştı. Ben küçük oğlana gebeydim de dışarı çıkınca komşular bırakmadıydı. Gelin gitme gelin, çocuğunu düşürürsün dediler. Ben durmadım. Evden çıktım. Sokak içinde durdum. Aha bizim bu sokağın başına kadar, selin bi kıymığı geliyordu. Ama bises, bi ses. Sanki top atılıyı. Yavaş yavaş dereye doğru indiydim, birden;
Amanın biri suyun üstünde gidiyi diye bağırdı biri. Biraz daha aşağı koşmuşum herhâlde, anam geldi beni geri getirdi. 
- Sorman çocuklar, diye büyük anne söze karıştı. Gelini geri gönderdiydim, birazda ben bahıyım dedim. Caminin yanına vadım. Koca bi ceviz kütüğü yuvarlanır durur. Daha arhadan bi koca kapı. Üstünde bikadın uzanmış gidiyor. Gadını tanıdım. Hatce gız nereye gidiyon diye bağırmışım. Ama sesimi kim duyar. Gadın sulara bi daldı, bi daha daldı, sona goca kavağın dibinde kayboldu gitti. Ölüsünü bir gün sonra, değirmenin yanında buldular. Vücudu davul gibi şişmiş, ağzı, gözü kum dolmuş. Hala kapıyı elleri ile tutuyormuş. İhtiyarın bu anlattıklarını, oğlu tamamladı:
- O gün kadın evde, gelini ile çamaşır yıkamış. Çocuklar evin önünde oynuyorlarımış. Gök gürleyince içeri kaçmışla. Gelinde bahçeden içeri girmiş. Kayınna geline, bahçeden çamaşırları topla da öyle gel demiş. Gelin çamaşırları toplayıp gelinceye kadar, sel de gelmiş. Gelin çocukları yukarı kata çıkarmış. Kayın ana ben demiş kapıya dayanacağım, seli içeri almayacağım.  Kapıya sırtını dayamış emme, sel kapıyı devirmiş. Kadın kapı ile yuvarlanmış. Sonra da sel kapı ile birlikte alıp götürmüş. 
Hepimizin alakası bir kat daha artmıştı. Çocuklar birbirlerine biraz daha sokuldular. Herkes yorulan vücudunu dinlendirmek için, vaziyet değiştirdi. Gelin sobaya birkaç odun daha attı. Dışarda uğultulu bir rüzgâr çıkmıştı. Pencere aralıklarından soğuk giriyordu. Odanın bayağı soğuduğunun, ancak farkına vardık. Fakat soğuktan hiç şikâyet etmedik. Tekrar gözlerimizi ihtiyara çevirdik. O derin bir iç çekişi ile tekrar söze başladığı zaman, az önce uyumak isteyen en küçüğümüz de dinleyiciler arasına sokulmuştu. Küçüklerde bir korku da seziliyordu. 
- Siz asıl Güllünün hikayesini dinlemelisiniz. Güllü bizim gelinin mahallesinde oturur. Yanında da komşusu Zehra vaya ikisi birbirine dardın. Bu iki kadının dargınlığını, kasabada herkes bülü. İki komşu kaç yıldır birbirlerine dargındır. İşte o selde barıştılar. Güllünün evini su basar. Kadın içerde ekmek yaparmış. Sacın üzerine yufkayı koyarken, kapı ardına kadar açılır. Su bi gelir, Güllü şaşırır kalır. Odadan çıkmak ister ama nasıl çıksın! Bakar çıkamıyı sedirin üstüne çıhar. Biraz sona su sedire çıhar. Güllü de pencerenin önüne çıhar. Pencerenin dışında demir parmaklık va. Oradan dışarı çıhamıyı. Pencereyi gırınca, sular odadan dışarı akmaya başlamış. Bu ara da evin arkasını da su basınca, evin eşyaları yüzerek, Güllünün yanına gelmeye başlamış.  Güllü de her birine allahaısmarladık demiş. Bi aralık bide ne görsün? Gonşusu Zehra'nın yeni ördüğü çorabı da şişinen beraber gelmez mi? 
Güllü: 
- Vah zavallı Zehra kadın vah demiş. Konuşmadan öldü zaar. Allah günah yazmasa bari. O böyle kendi kendine konuşurken bi de kapıya bahar ki Zehra kadın yüze yüze odaya doğru gelmiyo mu? 
- Zehra kadın da Güllü’nün odasına girer. O da gelir öbür pencerenin pervazına tutunur. Hiç konuşmazlar yine de. Öyle asılı galırlar bi zaman. Derken sel şiddetlenir. Daha da sular yükselir. Güllünün çenesinin altına gadar gelir. Zehranın da biraz daha yukarı çıharlar. Su da kaldırır azcık. Turşu küpü gelir. Zehra’nın çenesine dayanır. Güllü bakar ki Zehra boğulacak, başı ilen küpü iteler. Zehra kadın bi yol nefes neyi alır, sonra Güllü ilen konuşur:
- Güllü der. Dünyanın sonu geldi herhal. Gel konuşalım. Ölüyoz mu ne? Allah günah yazmasın. Bak ben gadar buraya gelmek istemediydim. Yine de seller beni buraya getirdi. Konuş artık. 
Güllü de: 
- Konuşalım der. Bu dünyanın sonu anam. Şindi nerdeyse boğuluyok. Hakkını helal et. 
Zehra da:
- Helal olsun, sen de helal et der. Böylece helalleşir, ağlaşırlar. Ardından sular alçalmaya başlar. Sedire kadar inince de adamlar gelir. Pencere demirlerini neyi söküp, ikisini de suda boğulmuş sıçan gibi çıharırlar. İkisine de bişiy olmaz. 
- Güllü asıl size bunları anlatsın da bi gülün bak. Güllü halam anlatırken insanları hem güldürür hem ağlatır. 
- O gün bizim evde bi çok misafirler yattıydı dedi komşunun hanımı. Bize oturmaya gelmişlerdi öte geçeden. Tahriratcınınki bankacınınki, öğretmen emmininki hep bizdeydiler. Oturuyorduk. Birden gök gürleyince, pencere ye goştuk. Gök sanki ortadan çatladı. Bi sel, bi sel.  Kovaynan suları boşaltıyon sanki. Sonra köprüler neyi yıkılınca karşı kenar, erkeklerle doldu. Hepsi işinden goşmuş, garısını arar. Pencereden bağırırlar hep burdayık diye. Herkes birbirini arar. Selin gürültüsü bi yandan, insanlar bağırır bi yandan. Biz burdayık, siz nerdesiniz?
- Burdayık biz de. Kalın orda, bu geçeye geçemezsiniz. Diye bağırıştılar. Biz de: 
- Merak etmen hanımlarınız bizde dedik. Hepsi bizde yattı. Sofalar, sedirler, odalar tüm doldu. Ama sabaha gadar hiç uyumadık. Sabah gök ağarınca, kocaları geldi, garılarını aldılar. Zaten selde artık inmişti. Goca köprünün üst başına bi goca kütük uzattılar. Halk günlerce o kütükten karşıya geçti. 
Odanın havası yine soğumuştu. Gelin sobaya odunu tazelerken evin erkeği bıraktığı yerden aldı:
- Sel dedi, akşama kadar devam etti. Sonra yavaş yavaş yatağına çekilmeye başladı. O çekildikçe, biz de dere kenarına yaklaştık. Kenara geldiğimiz de hala goca kütükler, iri iri taşlar yuvarlanıp gidiyordu. Herkeste bir telaş. Karşıdakiler bize karılarını sorar, biz onlara sorarız. Herkes birbirine haber ulaştırır. Bizim taraftakller bir aralık; 
- Bir urgan alalım, uç uca tutunalım, soyunup karşıya geçelim dediler. Öyle yaptık. Soyunduk, el ele verdik. Urgana bağlandık. Karşıya geçtik. Karşı taraftakiler de bizden cesaretlendi. Onlar da bu tarafa geçti. Ama kadınlar cesaret edemedi. Su sakinleşince herkes dere boyunda ölenlerini aramaya başladı. 
- Hususi muhasebe memurununkini de anlatsana dedi gelin. Gözler damada döndü yine.
- Ha dedi damat. O zavallının ölümü de yok yere oldu. Genç adamdı zavallı. Yukarda değirmeni var. Ona bakmaya gitmiş. Öte geçeye geçmiş. Bir kenardan sele bahıyormuş. Birden bastığı toprak aşağı inmiş. Sel daha önce toprağın altını oymuşmuş. O toprak kütlesinin üzerinde, sel onu şehre kadar getirmiş. Tutunacak bir yer bulup, kurtulmaya çalışıyormuş. Sel toprak kütlesini devirmiş, oda sele kapılıp gitmiş. Bir daha dirisini gören olmamış. Ertesi sabah aşağıda ölüsünü buldular. 
- Bi daha Allah o günleri göstermesin. 13 kişinin cenazesini galdurdula. 
(Derleyen: Mustafa Yolcu)