BİR AY SONRA
Aklımız erdiğinden itibaren sabrı, katlanmayı, Peygamber kıssaları, hak erenlerden bahislerle öğretmişti; Meliha anam. "Oğul, çamura taş atma ki üstüne sıçrar, kanı kanla yıkamazlar suyla, sen kötüden iyilikle utandırarak öcünü al. Kin, husumet koyma ki kalbine imanın fakirleşmeye. Kalp sevgilinin tecelligahı dır, Leylamız Allah'tır. Sevgiliyle pis olan kin hiç bir arada olur mu? Sizi çok üzdüklerinde elvan, elvan çiçekler, sarı başlı çiğdemler gelsin hatırınıza . Hani sormuş ya Koca yunus Çiğdem'e;
"Sordum sarı çiçeğe-Annen baban var mıdır?
Çiçek aydur Derviş baba -Annem babam topraktır.
Kara toprağa çiçek gibi yüz sürmek gerek. Yüzü secde ile yere koymak nefsi kibri yere çalmaktır….
Günler birbirini takip etti. Analığın hükmünde kendi evimizde misafir gibiydik, ürkektik. Bir değil, iki yumurta pişsin diyemezdik işe yemeğe elim yatkınken üvey anne ekseri Mahmut'a iş buyururdu. Sofraya oturmuşuz yine bir öğle vakti, daha ilk lokmada dayına sert sert;
-Kalk, kilerden şimşir kaşık getir bana.
-Haydi kedi pilav tenceresini açmış mı bir bak da gel.
En son olarak.
-Git mahzenden senin boyundaki koca küpten turşu getir bolca. Sakın yere döküp damlatma haaa!
Dayın;
-Ablam daha iyi becerir o gitsin.
-Yok olmaz, sen getireceksin!.
Ben, sen, o derken kadın sofradaki koca, derin çinko kabı kapıp dayının eline verdi.
-Kalk yallah!
Kardeşim sabrı tükenmiş olarak, hışımla kalktı .
-Gel de turşu nasıl getirilirmiş gör bak!
Deyip oda içinden geçmeli mahzenin basamaklarını tapır tupur indi. İşkillenen üvey ana da peşinden gitti. Ben de.
Dayın kenarda duran sarı tunç havanın elini alıp havaya kaldırıp küpe indirmesi bir oldu!
- Paaat, şıraaak!
Anında tuz buz olan küpte ne varsa şarıl şarıl saçıldı her tarafa! Kadın korku ve dehşet içinde! Onca zamandır suspus halindeki bizim oğlandan böyle bir şey beklemediğinden gözleri fal taşı gibi açıldı! Çar pabuç giyinip sokağa fırladı. Dayın da peşinden;
(Devam Edecek)