I. Dünya Savaşı sonrası oluşan ekonomik darboğazın ardından yabancı ülkelere para akışının önünün kesilmesi ve toplumsal tutum bilincinin oluşması amacıyla başlatılan anlayış, ülkemizde de 12-18 Aralık tarihleri "Tutum, Yatırım ve Yerli Malı Haftası" olarak kutlanıyor. İlkokul çağlarımdan, öğretmenlik meslek hayatıma varıncaya kadar benim ve öğrencilerimin dört gözle beklediğimiz günlerdi,  "Tutum, Yatırım ve Yerli Malı Haftası" nı kutladığımız o günler. Birkaç gün öncesinden annemize söyler, o gün için hazırlık yapardık. Annemizin yaptığı pastalar ve kurabiyelerin yanına bir gün öncesinde babamıza ısmarladığım portakal, elma ve mandalinalarla mönümüzü tamamlardık.
O gün geldiğinde hepimiz de bir heyecan. Kim ne getirdi acaba? Okula gelirken rastladığımız arkadaşlarımıza da sormadan edemezdik.
-Sen ne getirdin?
Arkadaşımız da nazlanıp, "Söylemeyeceğim, sürpriz" demesini hiç unutmadık. Ekonomik durumu daha iyi olan arkadaşlarımızın getirdiklerini daha çok merak ederdik. Bilirdik ki o arkadaşlar hepimizden farklı bir şeyler getirirdi. Bu arkadaşlarımızın getirdikleri ile deyim yerindeyse gözümüzle birlikte midemiz de doyardı. Ve onlarla aynı masada olmak için adeta yarışırdık. Zenginden yana olmak aslında taaa o zamanlarda içimizde varmış demek ki. :
Öğretmenimizin,
-Haydi çocuklar, herkes getirdiklerini çıkarsın, dediğinde heyecanımız daha da artardı. Heyecanla birlikte merak. Kim ne getirdi, kim kimin masasında oturacak?
Ancak öğretmenlerimiz bu konuda tecrübeli olduğu için herkesin getirdiğini bir yerde toplar, sonra da bunları masalara eşit olarak dağıtırdı. Kimin ne getirdiğini öğrenemezdik ama her masada olanın bizim masada da olduğunu bilir ve sevinirdik.
Yine öğretmenimizin bir hafta öncesinden hazırlanmamız için verdiği şiirleri, rontları[1]büyük bir heyecanla hazırlar, aynı heyecanla da büyük bir şenlik havası içerisinde şiirlerimizi okur, rontlarımızı oynardık.
Elma                                                              
Amasya elmasıyım,                                       
Meyvelerin başıyım.                                     
Al sarı yanağım var,                                   
Beni yersen kan yapar.                               
*****   *****   *****
Armut
Armudu unutmayın
Onu da baştan sayın.
Ne güzeldir kokusu
İçi dolu ballı su.

Başka ulustan alma
Sakın alıp kullanma.
Dışarıdan gelen mallar
Yararlı olur sanma.

*****   *****  *****
Yabancının malını
Gitsin başkası alsın.
Şaşırma hiç yolunu
Paramız yurtta kalsın.

Ne güzel günlerdi değil mi? Halen özlemle ara sıra okurum o şiirleri. Gözümde canlandırırım oynadığımız o rontları, canlandırdığımız meyveleri temsil eden kostümlerimizi.
"Tutum, Yatırım ve Yerli Malı Haftası" derdik ama arada kaçak olarak gelen yiyecek ve içeceklerimiz de yok değildi. Mesela kolalar. Nedendir bilmem ama öğretmenimiz de bizleri hiç uyarmazdı. Belki de mahcup etmemek adına bir şey demezdi.
Birkaç şiir, birkaç ront ve getirilen yiyeceklerin yenmesinden sonra "Tutum, Yatırım ve Yerli Malı Haftası" kutlaması biterdi. Yerli malı deyince sadece meyve, sebzeden ibaret olmadığından hiç bahsedilmedi. Sizi bilmiyorum ama ben hatırlamıyorum.
Bir kamyon portakal satmamız halinde kaç televizyon alabilirdik? Bir tarla elma satarak kaç tane cep telefonu alabilirdik? Bu soruların cevabını hiç veren olmadı. Bu soruların cevabını vermekle sadece öğretmenler görevli değildi. Asıl bu sorunun cevabını vermesi gerekenler bırakın bu soruların cevabını vermeyi, soruların aklımızın ucundan geçmesine dahi şans tanımadı. Belki de biz bu soruları sormasını bilmiyorduk. Ne bilelim işte yerli malı deyince hep portakal, elma ve Anamur muzundan oluştuğunuz zannediyorduk. Dedim ya belki bize bunların dışında bir şey öğretilmemesi isteniyordu. Kimse de uzun yıllar yerli malımız bunlardan ibaret değil demedi.
Yerli malı denildiğinde tarımsal ürünler olarak kısırlaştırılmış zihinlerimizin, daha geniş düşünmeye başlamış olmasını dahi yeterli görmemek gerekir. Yeni yeni duymaya başladık. Yerli savunma, yerli silah, yerli füze, yerli tank, yerli televizyon, yerli otomobil vb.
Daha yeni duymaya ihtiyacımız olan çok şey var. Artık bunların farkındayız… Bu konuda artık çok daha ümitliyim. Ümitliyim çünkü o kısır anlayışımızı terk ettik. Yerli malının sadece tarım ürünlerinden ibaret olmadığını biliyoruz. Vizyonumuz genişledi. Yeni vizyonlar çerçevesinde insan kaynağımız, bilgi birikimimiz ve ufkumuz genişledi. Yerli malı dediğimiz şeyin meyvelerin çok ötesinde olduğunu anlamak, kısırlaştırılmış düşünce yapılarından kurtulmak gerekiyor.
Yatırım, tutum kısmına gelince; israfın haram olduğunu hep bilir söyleriz ama birçok alanda olduğu gibi hayatımıza tatbik etmedik maalesef.
Sizce ümitli olmamak mümkün mü?
Sevgiyle kalın, sevgide kalın…