Şiirde, edebiyatta, sanatta değil de genel tarihte bir milattır Tanzimat…
Mevzu şiir olunca bu miladın başlangıcını tarihsel bir dönüm noktasından değil de özellikle Namık Kemal ve arkadaşlarının başlatmış olduğu ve merkezine yeni adlı bir edebi hareketin koyulduğu düzlemden bakmak daha isabetli olacaktır. Her alandaki yenilikleri modernleşme açısından değerlendiren genel tarih, şiirdeki modernleşmeye salt tarihsel perspektiften bakarsa eksik ve yanlış olur.
Divan şiirinden kopuş bu süreçte en keskin ve belirgin hattı teşkil eder. Namık Kemal'in çığlık manasındaki 'Vaveyla' şiiri o dönem büyük yankı uyandırdı. Yankı uyandırması sadece vatan ve hürriyet temasını yazdığı için değildi sadece. Önemli bir etkisi 'Vaveyla' ile birlikte yapısal manada çok farklı bir hüviyete bürünmesiydi. Yüzyıllardır devam eden divan şiir geleneği Namık Kemal'in bu tür şiirleri ile ciddi sarsılmalar yaşamaya başladı. Zira son güçlü ve etkili sesini Şeyh Galip ile yaşayan divan şiiri neredeyse yüz yıla yakın bir süredir can çekişiyordu.
Tarihin her toplumsal tabakasına verdiği değişim uyarısı edebiyata da yansıdı. O dönemde nesir alanında çok fazla üretken olmayan divan edebiyatı da bu değişimi ile ve en çokta şiirde yaşadı. O dönemde dünya edebiyat tarihinde henüz 200/300 yıllık olan roman/hikaye türü, mesnevi geleneği olan bize fazla sirayet etmemişti. Bu değişimden en çok şiir nasiplenmişti. Çok güçlü koşuk geleneğinden gelen Türk şiiri sadece yapısal manada değil, anlam ve muhteva yönünden de büyük değişimler yaşadı.
Sözlü ve yazılı şiir geleneği güçlü olan milletlerin şiir estetik ve zevk anlayışları sürekli değişir. Çünkü toplumun yansıması olan edebiyat, toplumsal her olaydan fazlasıyla nasibini alır. Yeni adı ile her zuhur olan edebi akım ve görüşler, kendinden önceki edebiyat dönem ve disiplinlerini beğenmez ve eleştirirler. Zaten gerek Batıdaki edebi akımlar olsun gerek bizdeki edebi dönem veya grupları olsun, çoğu birbirine tepki olarak doğmadı mı? Her biri kendinden öncekini eleştirip, manifesto edasıyla 'eskiyi tahkir, yeniyi yüceltme' parolalarıyla ifa etmediler mi?
İşte bu 'eskiyi tahkir, yeniyi yüceltme' düzleminin akabinde, yüzyıllardır süregelen kadım şiir estetiğimiz, geleneğimiz terkedilerek, toplumun ve sanat erbabının hiç aşinalık duymadığı yepyeni terkipler sahiplendi. Yenilerin çoğalması edebiyatta bilhassa da şiirde moderniyeti doğurdu. Yeniyi reddedip eski şiir geleneği ile yazmaya ve üretmeye ısrarla devam eden şairlere, çağın ve sanatın gerisinde kalmak suçlamaları yapıldı.
O dönem Türk edebiyatının güçlü ve etkili kalemlerinden, dönemin Mekteb-i Sultani'sinde bugünün Galatasaray Lisesi'nde edebiyat öğretmenliği yapan ve ciddi bir kesimin üstünde ağır etkisi bulunan Muallim Naci bile yeniliğe karşı duruşunu yumuşatmak durumunda kalmıştır. Kendisi yeni edebiyata geçisin seyrinin daha yavaş ve doğal bir süreçte olması gerekliliğini bir zaman sonra savunmak durumunda kalmıştır. Velhasıl, otorite kabul edilen, üstad lakaplı ciddi ve etkili sanatçılar bile bu değişim sürecine karşı çıkamamışlardır.
O dönemde eski şiir geleneğini sürdürmek isteyenlerin eserleri bugün toplumumuzun çok az sayılabilecek bir kesimi tarafından okunuluyor. Tabi bu terkedilme serüveninde dilin de payı çok büyüktür. Özellikle 16. yüzyıldan itibaren Arapça, Farsça kelime ve tamamlamalarla inşa edilen bir dil bugün anlaşılmıyor maalesef. Buna mukabil 13. yüzyılda dönemin Anadolu Türkçesi ile yazılan Yunus Emre şiirleri toplumun hemen hemen her kesimince anlaşılıp idrak edilebiliyor. Daha yüz yıl önce yazılan Ahmet Haşim'in şiirleri, sekiz yüz yıl önce yazılan Yunus Emre'nin şiirlerinden daha uzak bize. İşte bazı şairlerimizdeki estetik olma hassasiyeti ve divan şiirindeki terkibe sadık olma hissiyatı, bu değişim ile birlikte kendilerini daha da fazla toplumdan uzaklaştırmıştır.
Velhasıl bizdeki şiir alanındaki değişim çok daha radikal olmuştur. Batıdaki romantizm akımına tepki olarak doğan realizm gibi değerlendirilemez bizdeki değişim. Bizdeki değişim toplumun ve devletin her kademesinde yaşanmıştır. Zira Cumhuriyetin ilanından sonraki edebi yenilikler de bu dönemki kadar keskin ve etkili olmamıştır. Birbirine hiç benzemeyen, hatta zıt olan Garip akımına tepki olarak doğan ikinci Yeni geçişinde bile bu keskinliği görmeyiz. Yani buradaki temel ayracımız eski-yeni mücadelesidir. Ve bu mücadele döneminde olduğu kadar hiçbir dönemde keskin değişimler, net ayrışmalar ve radikal adımlar atılmamıştır.
Baki muhabbet ile…