Sabah Ümmühan abla ve çocukları ile vedalaşıp, Sadık abi ile birlikte terminale gidiyoruz. Sadık abi bizi Bingöl arabasına bindirip uğurluyor. Birkaç saatlik bir yolculuktan sonra Bingöl terminaline varıyoruz. Otobüs yazıhanesinden valizlerimizi alıp, öğretmen evini sorup yola düşüyoruz. Öğretmen evi, jandarma komutanlığı ile karşı karşıya. Öğretmen evinin arkasında adliye var. Adliyenin hemen yanında ise büyük bir çay bahçesi. Çay bahçesinin içinden geçip öğretmen evine varıyoruz. Ordu'dan tanıdığımız bütün öğretmenler de oradalar. Öğretmen evine kayıtlarımızı yaptırıp yerleşiyoruz. Öğretmen evi müdür yardımcısı Çorumlu çıkıyor. Bizimle ilgileniyor. Çorum'un neresindensiniz. Kimlerdensiniz gibi soruları o bize biz ona soruyoruz. Biraz yoklama soruları gibi bunlar. Çünkü gerilimli bir süreçten geçmişiz. Çorum olayları gibi acı olaylara tanıklık etmişiz. O nedenle tedbirli yaklaşıyoruz. Biraz mesafeli de olsa müdürün odasından çıkarken, samimi bir şekilde hemşerim, bir sorun olduğunda mutlaka haberim olsun. Bana gelmekte lütfen çekinmeyin diyor. Tamam diyor odamıza eşyalarımızı koymak üzere ayrılıyoruz. Müdür yardımcısı hemşerimiz sonraki zamanlarda bize iyi davranıyor. Bazen benim sürem dolduğunda görmezden geliyor günlerce bedava kalıyorum.
Öğretmen evi adeta evimiz gibi oluyor. Haftalarca orada kalıyoruz. Ordulu hocaların hepsi orada kalıyor. Hamdi, Ferhat, Kerim, Fikri diğerleri hepsi orada... Hep birlikte yemeğe gidiyor. Birlikte öğretmen evinde oyunlar oynuyoruz. Okey oyunlarına Nebahat da katılıyor. Birlikte çay bahçesine çıkıyor, orada çay içiyoruz.
Diyarbakır, Bingöl'e yakın. Dayımın oğlu Mahmut Sarıaslan Diyarbakır'da subay. Nebahat diyor ki, Mahmut'u da görelim. Bir gün minibüs ile dağ yolundan sanırım Lice üzerinden Diyarbakır'a gidiyoruz. Diyarbakır'a ilk gidişim. İlk gözüme çarpan yüksek kale duvarı gibi surlar. Çok hareketli bir kent. Dicle üniversitesinden kaynaklı olsa gerek her taraf gençlerle dolu. Metropol kent havası görünümünde Diyarbakır.
Askeri birliğe gidiyoruz, nizamiyede askerlere Mahmut abiyi soruyoruz. Hemen haber veriyorlar. Fazla zaman geçmeden Mahmut abi hemen geliyor. Sarılıp hasret gideriyoruz. Mahmut abi bizi alıp lojmandaki evlerine götürüyor. Bir gün de orada kalıyoruz. Bu arada Nebahat diyor ki, Muharrem Özünel'in kardeşi Satılmış Dicle Üniversitesi'nde Tıp Fakültesi'nde öğrenci. Hadi gel, gelmişken onu da ziyaret edelim. Dicle Üniversitesi'ne gidip Satılmış'ı çağırtıyoruz. Satılmış geliyor, bir süre kantinde çay içip muhabbet ettikten sonra, vedalaşıp ayrılıyoruz. Terminale gidiyor ve Bingöl biletlerini alıp otobüse biniyor ve Bingöl'e geliyoruz.
Nebahat'ın mehil süresi bitiyor ve Bingöl oto yolunu geçip yaklaşık bir saatlik bir mesafeyi yürüyerek Katran mezrasına gidiyoruz. Gidebilmek için öğretmen evinden çıkıyoruz. Karşı dağları patika yollardan aşıp, ana yola ulaşıyoruz ve karşıya geçip bir saat yürüyoruz.
Katran, parçalı bir mezra, evler herkesin bahçesinin yanına serpilmiş gibi... Mezranın merkezi denebilecek sekiz on evin bulunduğu ve tepeye doğru ahırdan bozma bir oda var. O ahırdan bozma ev okul yapılmış. Okul denen yerin doğru düzgün malzemesi yok. Kendi çabamızla sınıf haline getirmeye çalışıyoruz. İki öğretmeni var. Diğer öğretmen Orhan hoca ile birkaç gün sonra tanışıyoruz.
Her gün Nebahat ile birlikte o bir iki saatlik yolu yaya gidip geliyoruz. Vesait yok. Bir gün Nebahat ile Katran yolunda yürüyoruz birden koşarak başları poşulu adamlar geliyor.
Tedirgin oluyoruz ne oluyor diye. Adamlar acele bir yere yetişecek telaşı ile soluk soluğa yanımıza kadar geliyorlar. Biz korkuyoruz, olası bir saldırı beklerken, adamlardan biri Kürtçe şive ile hemşerim saatin vardır. Saat kaç, diyor. Ferahlıyoruz saati söylüyoruz aynı hızla yollarına devam ediyorlar.
Öğretmen evinde kalırken, siması yabancı gelmeyen Çorum'da görmüş olduğum bir adam görüyorum. Kalın bıyıklı ayağı hafif aksayan bir adam. Nebahat'a diyorum ki ben bu adamı tanıyorum. Çorum'da çok gördüm diyorum. Nebahat da bakıyor ve tanır gibi oluyor. Ben adamın yanına gidip tanışıyorum. Adı Hasan Yılmaz olan kişi hükümet binasında teknik ziraat bölümünde çalışan bir memur. Bütün merkezi birimler hükümet binasında toplanmış. Hasan Yılmaz bekar, bir otelde kalıyor. İşten sonra akşamları da öğretmen evinde öğretmenler ile muhabbet edip, oyun oynuyorlar.
Hasan Yılmaz, Nebahat ile de tanışıyor. Artık üçümüz iyiden iyiye kaynaşıyoruz. Nebahat ile Hasan Yılmaz aynı görüşten olduğu için çok iyi anlaşıyorlar. Ortak tanıdıkları bir çok insan var. O nedenle birbirimize güvenip her akşam öğretmen evinde buluşup çok sıkı dost olup görüşüyoruz.
Nebahat, Katran mezrasında okulda aynı sınıf içinde birinci sınıftan beşinci sınıfa kadar öğrenci okutuyor. Beşinci sınıfa gelenlerin çoğu adını soyadını yazamıyor. Problem büyük. Orhan hoca göreve başlayınca aralarında iş bölümü yapıp, öğrencileri paylaşıp eğitim öğretime devam ediyorlar. Orhan hoca bir gün okuldan öğretmen evine dönerken bizi evlerine davet ediyor. O gün orada çok güzel ağırlanıyoruz. Önceden annesine söylemiş olmalı ki, çok özel yemekler hazırlanmış doya doya yiyoruz. Çok iyi ve misafirperver insanlar, güzel bir sohbetten sonra yatıyoruz. Sabah kuvvetli bir kahvaltıdan sonra ev ahalisine teşekkür edip ayrılıyoruz.
Kış yaklaşıyor, ben olmasam Nebahat'ın Katran'a tek başına gidip gelebilmesi mümkün değil. Hüseyin eniştem DSİ müdürüne, Bingöl'deki mevkidaşını aratıyor durumu izah ettirip yardımcı olunmasını istiyor. Nebahat ile birlikte DSİ müdürlüğüne gidip şube müdürü ile görüşüyoruz. Şube müdürü çeşitli görüşmeler yaptıktan sonra resmi arabası ile birlikte bizimle Katran köyüne geliyor. Mesafeyi ölçüyor. DSİ, Katran arası 11 km geliyor. Adam şartları görünce bir bayanın burada görev yapmasının imkânsız olduğunu anlıyor. Birlikte tekrar DSİ'ye geliyoruz. Tekrar çeşitli görüşmeler yapılıyor, ilgili yerlere bir kadının orada görev yapabilmesinin mümkün olamayacağını anlatıyor.
Sonra Nebahat'a dönüp çeşitli köy isimleri söylüyor ve hangisini istediğini soruyor. Nebahat, köyleri ve yerleri bilmediğini, merkeze yakın servisi olan köyler üzerinde yoğunlaşıyor. DSİ müdürü, o zaman merkezin en güzel ve büyük köyü olan Çeltiksuyu köyünü öneriyor. Siz nasıl uygun görürseniz diyoruz. Müdür tekrar Milli Eğitim'de ilgili kişilerle yeniden görüşmeler yapıp Çeltiksuyu köyüne tayini yapıyor. Müdüre çok teşekkür edip, oradan ayrılıyoruz.
Ertesi gün Nebahat tayin yazısını Milli Eğitim'den alıp geliyor. Öğretmen evinden eşyalarımızı toplayıp köy minibüsüne binip Çeltiksuyu'na gidiyoruz. Köy, Bingöl'e yaklaşık 15 km uzaklıkta. Bingöl merkezden, köyün uzunca bir minaresi var ve gözüküyor. Yayla gibi dümdüz, yemyeşil bir arazide kurulmuş bir köy. Minibüs ile köye girerken doğal yemyeşil, kale direkleri olan ve nizami bir şekilde çizgileri çizilmiş bir futbol sahası görüyorum. Harika, ben iyi futbolcuyum, demek ki köy futbolu çok seviyor. Burada güzel günlerimiz geçecek diye düşünüyorum. (DEVAM EDECEK)