Günümüz çağında çocuklarımıza alfabenin değişik harfleri ile isim verdiğimiz bir çağda yaşıyoruz. Tüm suçu eğitime atmaktan ya da akran çevresini suçlamaktan öte gitmediğimiz bir anlayış içerisinde olduk. Öğretmenlerin öğrencilerine yaptığı uyarılar, yirmi yıl sonra da değişmemişse bir yerlerde problem olduğu daha doğrusu bilemediğimiz/tesbit edemediğimiz problemlerin devam ettiğidir. Yirmi yıl önce suçladığımız çocuklar anne/baba oldular ve bu defa aynı suçlamaları onların çocuklarına da yapmaya devam ediyoruz.
Zannımca bugüne kadar çocuklarımızı pek dinlemedik. Onlara " O çocuktur" mottosundan öte gidemedik. Çocukların da bir dünyası olduğunu, onların hayallerinin olabileceğini, kendilerine has girişimcilik ruhları olduğunu fark etmedik. O çocuklar büyüdüler anne/baba oldular ama halen çocuk muamelesi yapmaya devam ettik. Eğitim sürecinde de aynı hataları devam ettirdik.
Abraham Lincoln'un oğlunun öğretmenine yazdığı mektuptaki;
"Her düşmana, karşılık: Bir dost, olduğunu, ona kazanılan bir doların, bulunan beş dolardan daha değerli olduğunu, kaybetmeyi öğrenmesini ve hem de kazanmaktan neşe duymayı öğretmedik onlara.
Gökyüzündeki kuşların, güneşin, arıların ve yemyeşil yamaçlardaki çiçeklerin ebedi gizemini düşünmeyi, okulda hata yapmanın hile yapmaktan çok daha onurlu olduğunu öğretemedik.
Gözyaşlarında hiçbir utanç olmadığını, herkesin sadece kendi iyiliği için çalıştığına inananlara dudak bükmesini ve aşırı ilgiye dikkat etmesini,
Ona kuvvetini ve beynini en yüksek fiyatı verene satmasını, fakat: hiçbir zaman kalbi ve ruhuna fiyat etiketi koymamasını öğretemedik.! " uyarılarını dahi bir eğitimci olarak yapamadık.
Yaptığımız en önemli hatalardan birisi de çocuklarımıza dinlemedik. Alıntılayarak paylaştığım çocuğunuzdan mektubu takdirlerinize bırakıyorum.
"Sevgili Anneciğim, Babacığım;
Bütün duygu ve düşüncelerimi dile getirebilseydim, size şunları söylemek isterdim;
Sürekli bir büyüme ve değişim içindeyim. Sizin çocuğunuz olsam da sizden ayrı bir kişilik geliştiriyorum. Beni tanımaya ve anlamaya çalışın.
Deneme ile öğrenirim. Bana ayak uydurmakta güçlük çekebilirsiniz. Oyunlarda, arkadaşlıkta ve uğraşlarımda özgürlük tanıyın. Beni her yerde, her zaman koruyup kollamayın. Davranışlarımın sonuçlarını kendim görsem daha iyi öğrenirim. Bırakın kendi işimi kendim göreyim. Büyüdüğümü başka nasıl anlarım?
Büyümeyi çok istiyorsam da ara sıra yaşımdan küçük davranmaktan kendimi alamıyorum. Bunu önemsemeyin. Ama siz beni şımartmayın. Hep çocuk kalmayı isterim sonra. Her istediğimi elde edemeyeceğimi biliyorum. Ancak siz verdikçe almadan edemiyorum.
Bana yerli yersiz söz de yermeyin. Sözünüzü tutmayınca size güvenim azalıyor. Bana kesin ve kararlı davranmaktan çekinmeyin.
Yoldan saptığımı görünce beni sınırlayın. Koyduğunuz kurallar ve yasakların hepsini beğendiğimi söyleyemem. Ancak hiç kısıtlamayınca ne yapacağımı şaşırıyorum. Tutarsız davrandığınızı görünce hem bocalıyor, hem de bundan yararlanmadan edemiyorum.
Öğütlerinizden çok davranışlarınızdan etkilendiğimi unutmayın. Beni eğitirken ara sıra yanlışlar yapabilirsiniz. Bunları çabuk unuturum. Ancak birbirinize saygı ve sevginizin azaldığını görmek beni yaralar ve sürekli tedirgin eder.
Çok konuşup çok bağırmayın. Yüksek sesle söylenenleri pek duymam. Yumuşak ve kesin sözler her zaman daha iyi iz bırakır. "Ben senin yaşındayken...." diye başlayan sözleri hep kulak ardına atarım.
Küçük yanılgılarımı büyük suçmuş gibi başıma kakmayın. Bana yanılma payı bırakın. Beni korkutup sindirerek, suçluluk duygusu aşılayarak uslandırmaya çalışmayın. Yaramazlıklarım için beni kötü çocukmuşum gibi yargılamayın.
Yanlış davranışımın üzerinde durup düzeltin. Ceza vermeden önce beni dinleyin. Suçumu aşmadığı sürece cezama katlanabilirim.
Beni dinleyin. Öğrenmeye en yakın olduğum anlar, soru sorduğum anlardır. Açıklamalarınız kısa ve özlü olsun. Bana güvendiğinizi belli edin, beni destekleyin, hiç değilse çabamı övün. Beni başkalarıyla karşılaştırmayın, sonra umutsuzluğa kapılırım.
Benden yaşımın üstünde olgunluk beklemeyin. Bütün kuralları birden öğretmeye kalkmayın; bana süre tanıyın. Beni köşeye sıkıştırmayın; yalana sığınmak zorunda kalırım. Kızgınlığınızı haklı görebilirim, ama beni aşağılamayın. Hele başkalarının yanında onurumu hiç kırmayın.
Bana haksızlık ettiğinizi anlayınca açıklamaktan çekinmeyin. Özür dileyişiniz size olan sevgimi azaltmaz, aksine daha çok yakınlaştırır. Aslında ben sizleri olduğunuzdan daha iyi görüyorum. Bana kendinizi yanılmaz ve erişilmez göstermeye çabalamayın. Yanıldığınızı görünce üzüntüm büyük olur.
Biliyorum ara sıra sizi üzüyorum, belki de düş kırıklığına uğratıyorum. Bana verdiklerinizin yanında, benden istediklerinizin çok olmadığını da biliyorum. Yukarıda sıraladığım istekler size çok geldiyse birçoğundan vazgeçebilirim; yeter ki beni ben olarak seveceğinize olan inancım sarsılmasın.
Benden "Örnek Çocuk" olmamı istemezseniz, ben de sizden Örnek anne-baba olmanızı beklemem. Sevecen ve anlayışlı olmanız yeter.
Sizin çocuğunuz olarak doğmak elimde değildi. Ama seçme hakkım olsaydı, sizden başka kimsenin çocuğu olmak istemezdim.
Sevgiler Çocuğunuz."
Sevgide kalın, sevgiyle kalın…