Üzerime giydiğim libasın insanlık adına bir şeyler söylemesini istiyorum. Üzerime giydiğim bu kumaşı çarşı pazardan değil kalu beladan aldım. Bir emaneti yüklendim. Bu emaneti taşırken omuzuma düşen yorgunluk beni bezdiren değil de günün sonunda yorgunluğuma değdi diyecek cinsten olmasını istiyorum.
Zaman geçip giderken ömrümde hayatıma aldığım insanlar olması gerektiği halden çok uzakta idiler. Her birinin yüzünde bir manifaturacı dükkanından hazır yapılmış gibi kumaş vardı. Görüyordum maskenin ardına gizledikleri yüzlerini. O kadar iğrenç bir haldeydiler ki onları gördüğümü bildikleri halde, yaptıklarından dolayı hiçbir pişmanlık yaşamıyorlardı. Ve ben her seferinde onlar adına utanıyordum. Ve her ne hikmetse maskeleri yatsıyı bulmadan düşüyordu yüzlerinden.
Ne onlar bıktı yeni maskeler takmaktan ne de ben kabullenebildim bu samimiyetsiz ilişkileri. Hepsinden önce, en önce hep kendi kalbime baktım. Kalbimin sesine kulak verdikçe de üzerime giydiğim libasın hakkını verdiğime inandım. Ve iyi ki dedim iyi ki onlar gibi değilim...