Yazarlar ve şairler ülkelerin fikir temsilcileridir. İnsanların kimi ve neyi okudukları da fikirlerinin oluşmasında ve olgunlaşmasında da oldukça etkilidir. Gerek öğrencilerin gerek bürokratların ve gerekse siyasetçilerin etkilenmediği bir yazar ya da şair hemen hemen yoktur. Öyle ki ülkelerinde ideolojilerin tetiklenmesinde/olgunlaşmasında yazarların ve şairlerin fikirlerinin etkili olduğu birçok örneği görmek mümkündür.
Yaşayan yazar ve şairlerle muhatap olmak, onların söyleşilerinden faydalanmak zihninizdeki fikirlerin olgunlaşmasında ve daha somut haline gelmesinde daha etkili olmaktadır. Oysa biz de yazarların ve şairlerin çoğu öldükten sonra kıymete biner.
Ülkemizde de bu anlamda etkili olan yazarlardan bir tanesi de Nuri PAKDİL'dir. "Muhafazakâr değilim devrimciyim" ifadesini kullanarak sağcı veya solcu olmadığını belirtip "İslamcı" olduğunu söyleyen, "Özgürlükçü, emekten yana olan dinden yanayım." şeklinde ifadeleri de kendisini konumlandırma ve çevresini etkileme noktasında önemli cümleleridir.
Geçtiğimiz yıllarda bir devlet üniversitesi, Ankara'da oldukça büyük bir konferans salonunda Nuri Pakdil'in de onur konuğu olduğu bir program tertip etmişti. Çok da medyatik bir insan olmayan Nuri Pakdil'i, o günlerde TRT de yayınlanan "Yedi Güzel Adam" dizisinden dolayı ülke olarak ismini duyar olmuştuk. 1200 kişilik o salon, üniversite gençliğinin çoğunlukta olduğu katılımcılarla dolmuştu. Yaşayan bir yazara gösterilen bu ilgi beni ziyadesiyle memnun etmişti.
Onur konuğu olarak Nuri Pakdil'in katıldığı programın Sunucu Hayati İnanç. Hayati Bey, güzel bir açılış konuşması yaptı. O akıcı üslubuyla etkinlikler arasında kulaklarımızın pasını da silmeyi ihmal etmedi. Üniversite öğrencilerimiz de etkinliklerini sergilediler. Nuri Pakdil de bir selamlama konuşması yaptı. O selamlamasını her zaman olduğu gibi ;
"Sevgili arkadaşlar;
Hepinizi anti emperyalist, anti kapitalist, anti sosyalist, anti nazizst, en önemlisi de Türkiye özeline ait olmak üzere anti firavunist bilinçle selamlıyorum."sözleriyle yaptı.
İhtiyarlamıştı, ayakta durmakta da zorlandığı belli oluyordu. Yanındaki asistanı aracılığıyla kürsüden inmişti. Mutluydum çünkü onu sağ olarak görme fırsatını bulmuştum. Daha sonra kendisini bir kez daha Ankara Kitap fuarında görme fırsatını buldum. Kızım da kendi okulunun bir faaliyeti çerçevesinde bir grup öğrenci ile birlikte evinde kendisiyle sohbet etme imkânı bulmuştu. Daha sonra kızıma Nuri Pakdil hakkında görüşlerini sorduğumda "Muazzam bir insan, oldukça samimi ve o yaşına rağmen fikirlerinde o kadar ısrarcı ki çok etkilendim" demişti.
Biz salona dönelim. Onur konuğu olduğu programda Nuri PAKDİL'in hemen yanında "Yedi Güzel Adam" dizisinde kendisini canlandıran sanatçı oturuyordu. Ben de hemen arkalarındaki sırada idim. Program ve bitmiş ve artık ritüel haline gelen fotoğraf çekme kısmına gelinmişti. Üniversite öğrencileri fotoğraf çektirmek için uzun bir kuyruk oluşturmuşlardı.
Aman Allah'ım! Ne görüyorum. Nuri PAKDİL ile fotoğraf çektirmek için sıraya girdiklerini düşünmüştüm. Ama o bizim dediğimiz gençlerin Nuri PAKDİL ile değil de ilgili sanatçı ile fotoğraf çektirmek için sıraya girdiklerini görmek beni hem şaşırttı hem de ziyadesiyle hayal kırıklığına uğratmıştı. Bir müddet sonra şaşkınlığımı atlatıp kendime geldiğimde; "Neden bu hale geldik?" sorusu kafama çekiç gibi vurmuştu.
Asıl dururken sanalına rağbet göstermek.
"Benim dünyamda, İstanbul'un özel bir yeri, Kudüs'ün daha özel bir yeri vardır. Yüreğimizin yarısı Mekke'dir, geri kalanı da Medine'dir. Üstünde bir tül gibi Kudüs vardır. Tutsak Kudüs'e borcumuz, Kudüs'ü savunmaktır, özgürlüğüne kavuşturmaktır." diyen Nuri PAKDİL değil miydi? Vee gelenler üniversitede okuyan bizim gençlerimizdi. Kültürlü, eğitimli diyerek tanımladığımız üniversite gençliğimizdi.
Fuzuli bir şiirinde, Marifet iltifata tabidir, Müşterisiz mal zayidir... Neye değer verdiğiniz önemli... Layık olana değer verir, saygı gösterirsen bunun getirisi daha fazladır...
Hayatta iken değerini takdir ve takdim etmek gerekir… İşte o zaman, bilim insanlarını ve Nuri PAKDİL gibi sanatçıları coşturur gösterilen ilgi, sevgi ve saygı...
Sonra tekrar düşündüm. Bir eğitimci olarak burada benim hiç mi kabahatim yok?
Sevgide kalın, sevgiyle kalın…