Bir insanın bir şeyin kıymetini bilebilmesi için sahip olduğu nimeti veya nimetleri fark etmesi gerekir. Ailede mutluluğun yolları sabır, şükür, vefa, hoşgörü ve kanaatkârlıktır.
Nimetler maddî ve mânevî olmak üzere ikiye ayrılır. Maddî nimetler dünyada varlığımızın devamı için gerekli olan her şeyi içine alır. Nahl süresi (5-18, 53, 65-72, 78-83, 114, 121) de bunların işleyişinden ve öneminden bahsedilir. Bunun yanında insanların dünya hayatında karşılaştığı çeşitli sıkıntıları Cenâb-ı Mevla'nın gidermesi, dua ve taleplerine icabet etmesi, insanlara yaşama sevinci vermesi gibi sayılamayacak kadar çok nimetler mevcuttur. Mânevî nimetler konusunda ise Kur'an ı Kerim de fertlerin dünya ve ahiret mutluluklarını yakalayabilmeleri için hidayet, iman, ibadet, şükür ve bunların sağladığı mutluluklar üzerine yoğunlaşılmıştır. Kur'an'a göre gerçek nimet, Cenâb-ı Hakk'ın "ruhumdan üflediğim" diye nitelendirdiği insanın (Hicr 29) selim fıtratını bozmayıp O'na bağlanmasıdır. İnsanla yaratıcısı arasındaki bu ilgi âhiret hayatına da taşınarak gereklerini yerine getirenler için, cennet nimetlerinden övgüyle söz edildikten sonra Allah'ın (cc) kulundan memnun oluşunun bütün nimetlerin üzerinde bulunduğu belirtilmiştir (Tevbe 72). Çeşitli hadislerde ise özellikle Allah'ın (cc) dünya hayatı için lütfettiği nimetlerin kadrinin bilinmesi, şükredilmesi, umursamaz davranılmaması ve sahip olunan imkânlarla, ebedî hayatın kazanılması yolunda harcanmasının önemi üzerinde durulmuştur.
Rabia kabilesinin ileri gelenlerinden Haris kızı Ümâme, kızını Amr oğlu Harisle evlendirdiğinde yeni yuvasına gönderirken şu nasihatler de bulunur: "Bak kızım! Edep ve terbiyesine, soy ve asaletine bakarak bir kimseye nasihat ve tavsiye etmemek gerekseydi, benim de şimdi sana öğüt vermeme gerek kalmazdı. Fakat tavsiye bilene, hatırlatma ise bilmeyenlere, öğretme niteliğinde olduğundan herkese faydalıdır.
Kızım! Eğer bir kızın, ana-babasının serveti sebebiyle kocaya ihtiyacı olmasaydı, herkesten çok senin ihtiyacın olmazdı. Ama öyle değil, erkekler bizim için yaratıldığı gibi, biz de onlar için yaratılmışızdır.
Kızım! Şu anda sen ana-baba evinden, büyüyüp yetiştiğin, gezip dolaştığın yuvadan çıkıp, bilmediğin ve ömründe hiç yakını olmadığın bir kişinin evine gidiyorsun. O halde kocanın rızasını gözetip cariye gibi itaat et ki, o da sana kul köle olsun. Seni sevsin, seni memnun etmenin yollarını arasın.
Kızım! Şu sözlerime uyar ve sırası geldikçe aynen uygularsan güzelce geçinir gidersiniz ve asla da aranız bozulmaz.
Sana yiyecek ve giyecek ne getirirse can-ı gönülden kabul et ve kanaatkâr ol. Zira kalp huzurunun ilk yolu kanaattir.
Yapmanı istediği şeyleri yap, yapma dediği şeyleri de yapma. Sözünü dinleyip kendisine itaat et. Anlaşma ve itaate dayalı beraberliklerden Allah'u Teâlâ razı olur.
Evin içini, üstünü başını temiz tutmaya dikkat et. Göze hoş gelmeyecek veya kötü koku neşredecek şeylerden kaçın. Sakın ha, kocanı kendinden iğrendirip, gözünden düşmeyesin.
Uyuyacağı, yemek yiyeceği zamanları kolla. Yani bunları hangi vakit ve saatte yapmaya alışmışsa, o vakitleri gözetip yemeğini ve yatağını hazırla. Zira açlık ateşlendirir, uykusuzluk öfkelendirir.
Kocanın malını koru, israf ve telef etme. İtibarını koru, hısım-akrabasına hürmet et. Eşine ait bildiğin sırları sakın kimseye duyurma. Eğer duyuracak olursan güvenini kaybedersin ve sen de ondan emin olamazsın. Dine aykırı olmayan isteklerini yerine getirmekte ihmal gösterme. Şayet ihmal gösterirsen, onu darıltır, kendine düşman edersin. O kederli olduğu zaman sen neşeli olma, o neşeli olduğunda sen üzüntülü görünmekten çekin. Onun üzüntülü zamanında senin neşeli, onun neşeli zamanında senin üzüntülü görünmen onu sevmediğinin, hislerine, dertlerine ortak olmadığının delilidir. Bu hal ise sizi birbirinizden ayırmaya kadar götürebilecek soğuk bir davranıştır. Sen eşinin dertlerine ne kadar ortak olursan o da senin dertlerine o kadar ortak olur. Eşinin isteklerini kendi isteklerine tercih et."
Bu nasihatler asırlar önce söylenen ve ne kadar güzel olan, mutluluğun anahtarı niteliğinde, kulaklara küpe olacak altın öğütlerdir. Bu öğütlere riayet edilen bir ailede huzursuzluk olur mu? Ama maalesef günümüzde ise bir kısım anneler kızlarını gelin ederken bu öğütlerin tam tersine, kimseye eyvallah etme, kendini ezdirme, kimseye kul kölelik yapma, senin hiç kimseye müdaran yok, burada bir evin daha olduğunu unutma, biz senin arkandayız benzeri öğütlerle gönderdiği içinde ailede çoğu zaman huzur olmuyor ve basit bir tartışmanın sonunda da suluklar babaların evinde veya mahkemelerde alınabiliyor. Eskiden anneler kızlarını gelin ederken kızım evinin hanımı ol. Kocana, kayın pederine, kayın validene hürmette kusur etme, artık sen o evinde bir kızısın, herkes ile iyi geçin ve beyaz gelinlikle girdiğin evden ancak beyaz kefen ile cık diye öğütlerlerdi. Ondan dolayı da gelin kız gittiği evi benimserdi. Bundan dolayı da aile yuvaları mutlu ve huzurlu idi. Çocuklarda mutlu bir yuvada şen şakrak büyürlerdi. Ben çocukluk yıllarımda, çevremde bir tane boşanma olayına şahit olmamıştım. Ama günümüzde ise yüzlercesini görüyoruz, duyuyoruz ve şahit oluyoruz.
Ne zaman sahip olduğumuz nimetleri fark edersek o zaman birçok şeyin kıymetini de bilmemiz mümkün olacaktır.