Yıl 1968 Haziran ayı pazar günü idi. Çarşamba günü İskilip'in pazar günü olur, tüm köylerden gelenler ihtiyaçlarını giderip, köylerine giderdi. Köye dönüşler, kamyon veya traktörle gerçekleşirdi.
Pirinç pazarında bulunan dükkanımızda, pirinç satıyordum. Ortaokul ikinci sınıf tatilinde idim. Öyleye doğru hava kararmaya başladı. Benim de Sakarya Mahallesi’nde bulunan, eniştemlerin evine gitmem gerekiyordu. Hava karardığı ve pazar günü de olduğu için, gidip gitmemekte kararsız kalıyordum. Nihayet bir an evvel gidip gelmek için dükkândan ayrıldım.
Salliler başına gelince hava daha çok karardı, rüzgârda hızla esiyordu. Altın dişlerin evinin önüne gelince, bardaktan boşanırcasına yağmur yağmaya başladı. Sığınacak bir yer arıyordum.
Orada da bir kamyon duruyor, şoför mahallinde de iki tane kadın köye gitmek için bekliyordu. Kamyonun kapısı açıldı, kadınlar beni arabaya çağırdılar. Koşarak gidip kamyonun şoför mahalline girdim. Dışarda daha fazla kalsaydım, sırıl sıklam olacaktım. Onlara teşekkür ettim. Beni çağıracakları hiç aklıma gelmiyordu.
Bana - "Şeerli bu yağmurda niye çarşıya çıktın." dediler. Bende Sakarya Mahallesi2ne gidecektim dedim. Yağmurun bir an önce dinmesini bekliyor, dükkânı da merak ediyordum. Yağmurun yağması biraz hafifleyince, kadınlara teşekkür edip hızla dükkânın yolunu tuttum. Rüzgâr yine hızla esiyordu. Dükkâna gelince, hemen kepenkleri kapattım. Pazarda bulunan birkaç komşu da bizim dükkâna mallarını getirdiler. Yağmur yine hızla yağmaya başladı. Bu kez de sel gelir mi diye endişeleniyorduk. Büyük seller İskilip'e genellikle Haziran-Temmuz ayında gelirdi.
Biraz zaman geçince, rüzgâr kesildi. Yağmurun yağmasıda sona erdi. Akçay'dan da korktuğumuz gibi sel gelmedi.
Salliler başında Altın dişlerin evinin yakınına her geldiğimde, burada yakalandığım yağmuru, bana iyilik edip beni arabalarına çağıran kadınları hatırlarım. Yaşadıklarım filim şeridi gibi gözümün önünden geçip gider.
İYİLİK YAP DENİZE AT. BALIK BİLMEZSE HALIK BİLİR.