Cimrilikle tasarruf bazen karıştırılır. Hâlbuki ikisi de çok farklı kelimelerdir. Cimri olma durumu, eli sıkılık, pintilik anlamına gelir. Tasarruf ise ihtiyaç kadar kullanmak, israf etmemek yani gereksiz harcamamak manasınadır. Dünya da her şeyin bir sonu vardır. ''Bir neslin kaderini, bir önceki nesil tayin eder veya dedelerin hatasını torunlar çeker'' diyen düşünürün sözlerinden hareketle, genel anlamda tüm kaynakları tasarruflu kullanarak, torunların torunlarına yaşanabilir bir dünya bırakmak gibi sorumluluğumuzun olduğu aşikârdır. Özelde ise rahat yaşayabilmek, muhannete muhtaç olmamak, gelecekte sıkıntıya düşmemek adına planlı programlı, disiplinli hayat sürmek veya büyüklerin ifadesiyle ''Ayağımızı, yorgana göre uzatmak'' zorundayız. Çünkü ''İnsanları güçlü kılan; yedikleri değil hazmettikleridir. Zengin kılan, kazandıkları değil muhafaza ettikleridir. Bilgili kılan, diplomaları, sertifikaları değil ihtiyaç halinde doğru dürüst uyguladıklarıdır. '' Kazananda benim, harcayanda benim. Nasıl olsa imkânlarım var. İstediğim gibi harcarım deme lüksüne sahip değiliz. Ülkemizi bir gemiye benzetirsek hepimiz bu geminin yolcularıyız. Yolcuların ortak görevi bu geminin batmaması için çalışmaktır. Gemi batarsa muhtemelen tüm yolcular zarar görecektir.
Sevdiğim saydığım, emekli eğitimci (gerçi eğitimcinin emeklisi olmaz, sadece rahmetlisi olur) Ali Geylani hocamız, Osmancık Atatürk ilköğretim Okulu'nda görev yaparken, öğrencilerini tasarruf hakkında bilgilendirmek ve hemen harekete geçirebilmek için, sınıfa, terazi, tencere ve bir poşette pirinç getirir. 300 gram pirinci tartıp tencereye koyar. Öğrencilere, ''Çocuklar, bundan bir tencere pilav çıkar. Bugün tüm Türkiye'nin öğle yemeğinde pilav yediğini ve herkesin tabağında bir adet pirinç tanesi bıraktığını düşünelim. Bu tabakta kalan pirinç tanelerini ülke nüfusuyla çarpalım ve sonucuna bakalım'' der. Çocuklar pür dikkat Ali Öğretmen'in kara tahtada yaptığı çarpma işleminin sonucunu merakla bekler. Her çok azdan olur, çoğun temelinde az yatar. Önce az olanlar, birike birike çoğu meydana getirmiştir. Sonuç Ankara'yı bir öğün doyuracak şekilde pirinç pilavı çıkar.
Öğretmen, ''Çocuklar, durum ortada. Bakınız, tabakta bıraktığımız bir pirinç tanesi yüzünden, Ankara'nın bir öğün pilavını çöpe atıyoruz.'' Der. Artık, Ali öğretmenin öğrencileri pirincin merkezi Osmancık'ta olsalar da, gelecekte Ankara'yı aç bırakmamak için israf etmemek gerektiğini öğrenmişler ve daha dikkatli olmak için söz vermişlerdir. İstanbul'da çöpe atılan ekmek Hollanda gibi bir ülkeyi besleyecek şekilde diye yıllar önce gazetelerde okumuştum. Suyu, elektriği, telefonu, yakıtı ne kadar israf ederek kullanıyoruz. Bunun maddi yönünü, oturup uzun vadede düşündüğümüz zaman, karşımıza hiçte küçümsenmeyecek bir rakam çıkacaktır. Birde bunun yanında ülkenin genelini ilgilendiren durumunu hayal edin, sonuç daha da aşikâr olacaktır. Gezen görür, yaşayan ölür, israf eden gelecekte bedelini öder veya ödetir. Buna mukabil Japonlar da, ''Geliriniz ne kadar az olursa olsun, bir köşede daima paranız bulunsun!'' derler.
Emekli Albay olan bir yakınım da, '' Evladım, ne olur ne olmaz. Acil işler için bir maaşın daima bir köşede bulunsun ve sen onu unut '' derdi. Kendi de rahmetli olduğunda, bir köşede tek maaşı bulundu. Gerçi günümüzde bunun yerini kredi kartları almıştır ama disiplinli harcamaya alışamayan insanlar, bunun bedelini aile boyu veya yakın çevre olarak çok ağır ödemektedirler. İşte sizlere Japonya'dan çarpıcı bir örnek;
Japonya'da telefonlar ücretsize dönüştürüldüğünde, ülke genelindeki kullanımının % 30 civarında düştüğü gözlenmiştir. Sebebi araştırıldığında, Japon halkının; ''Önceden kullandığım telefonun ücretini kendim ödüyordum. Bu durumda sadece kendime karşı sorumluluğum vardı. Şimdi ise benim adıma devletim ödüyor. Dolaysıyla benim sorumluluğum bir kat daha arttı. O halde, benim daha çok dikkat etmem lazım. Çünkü ben gereksiz yere fazla konuşursam gelecekte devletim sıkıntıya girer ve istese de bana sahip çıkamaz. Ben mağdur olurum. Bu nedenle, devletimin sıkıntıya girmemesi için bedava konuşmalarda benim daha çok dikkat etmem lazımdır' diye düşündüğü ortaya çıkmıştır.
Netice olarak, fakirlik gelmeden zenginliğin, hastalıklar gelmeden sağlının, yaşlılık gelmeden gençliğin, meşguliyet gelmeden boş vaktin kıymetini bilmek adına; sudan-enerjiye, gençlikten-sağlığa, özelden - genele doğru hesap ederek, ''Ben, beni düşünürüm demek yerine, ben, benimle beraber dünyayı düşünmek zorundayım'' felsefesiyle, gelecekte yaşanabilir bir dünya için hayatın her safhasında israftan kaçınıp, tasarrufa riayet etmek zorundayız.
Özetin Özeti: Özellikle olası afetler sonrasında çocuklarımızın o sıkıntıları daha az atlatabilmesi için, en azından ara sıra da olsa aile boyu bayat ekmek yemekte fayda vardır. Bu da farklı bir tatbikattır. Çünkü, ömründe bayat ekmek yememiş bir çocuk, deprem sonrasında üç günlük bayat ekmeği yemek durumunda kalınca muhtemelen zorlanacaktır. Bununda çözümü basitte görülse bu tür tatbikatlardan geçmektedir. Dolaysıyla, zenginlik istemek elbette hakkımızdır. Ancak istediğim gibi harcarım demek gelecek nesillere ve dünyaya haksızlıktır. En basiti ile büyük tasarruf yapamazsak bile - ne olur, ihtiyaç olmadığı halde gündüz gözüne şu boşa yanan elektrikleri söndürünüz - n o k t a…
*
HATIRLATMA: 50 yılın birikimi olan, içinde 666 adet farklı nasihatin yer aldığı ''Mahirane Söylemler'' kitabımı mutlaka okumanızı ve evlatlarınıza okutmanızı samimi olarak tavsiye ediyorum. Yukarıdaki telefondan iletişime geçerek benden imzalı olarak (okunsun diye maliyetine 30 TL)