1992 yılında, Bosna Savaşı'nın en karanlık ve trajik dönemlerinden birinde, Višegradyakınlarındaki VilinaVlas Oteli, savaş suçları ve insanlık dışı uygulamaların merkezine dönüşmüştür. O dönemde otel, toplama ve tecavüz kampı olarak kullanılarak Sırp olmayan nüfusa yönelik etnik temizlik politikasının acımasız bir aracı haline gelmiştir. Bu karanlık uygulamalar, yalnızca bölgedeki toplumsal yapıyı tahrip etmekle kalmamış, aynı zamanda insanlık tarihine derin bir leke bırakmış ve Bosna'nın hafızasında silinmez bir acı ve travma yaratmıştır.
Otel, Sırp paramiliter güçlerinin, özellikle Milan Lukic'in liderliğindeki "Beyaz Kartallar" ve diğer bağlı grupların karargâhı olarak hizmet vermiştir. Burada çoğunluğunu Boşnak kadınlar ve genç kızların oluşturduğu yaklaşık 200 kişi, sistematik olarak tecavüz, işkence ve cinsel şiddete maruz bırakılmıştır.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'ne bağlı Uzmanlar Komisyonu'nun (Bassiouni Komisyonu) raporları, VilinaVlas'taki korkunç olayların boyutlarını çarpıcı bir şekilde ortaya koymuştur. Söz konusu raporlara göre, çoğu kadın ya öldürülmüş ya da intihar etmeye zorlanmıştır.Hayatta kalanların sayısı ise yalnızca on kişi kadar kayıtlara geçmiştir. Ayrıca, ölen kurbanların cesetleri gizlenmiş, birçok naaş ise bulundukları yerlerden çıkarılarak başka bölgelere taşınmıştır.
VilinaVlas, yalnızca fiziksel şiddetle sınırlı kalmayıp, aynı zamanda etnik kimliklerin yok edilmesine yönelik sistematik bir soykırım stratejisinin parçası olmuştur. Tecavüze uğrayan kadınlar, "Çetnik çocukları" doğurmaya zorlanarak sadece kişisel acılarla karşılaşmakla kalmamış, aynı zamanda toplumsal yapılar ve kültürel kimlikler köklü bir şekilde yok edilmiştir. Bu süreç, Boşnak halkı üzerinde derin bir travma yaratmış ve toplumun hafızasında silinmesi imkânsız, kalıcı izler bırakmıştır.
Bugün VilinaVlas Oteli, bir turistik tesis olarak işlev görmekte ancak geçmişte yaşanan trajediler tamamen göz ardı edilmektedir. Otelin tanıtım materyallerinde, savaş sırasında yaşanan dehşet verici olaylara dair hiçbir bilgiye yer verilmemesi, geçmişin karanlık yüzlerine dair bir örtü çekme çabasının bir yansıması olarak görülmektedir. Bunun yerine otel, termal sağlık turizmi ve doğal güzellikleriyle ön plana çıkarılmaktadır. Bu yaklaşım, Bosna'nın geçmişle yüzleşme çabalarını engellemeye yönelik bir adım olarak değerlendirilmekte ve kurbanların anısına duyulması gereken saygıyı yok saymaktadır.
Višegrad, Bosna-Hersek'e gelen turistler için popüler bir destinasyon olmakla birlikte, VilinaVlas'ın karanlık geçmişine dair herhangi bir bilgilendirme yapılmaması, bu trajedinin unutulmasına hizmet etmektedir. Türkiye'den gelen turist gruplarının dahi bu trajediden habersiz bir şekilde otelde konaklaması hem geçmişle yüzleşme eksikliğini hem de uluslararası bilincin geliştirilmesi gerekliliğini gözler önüne sermektedir.
Uluslararası insan hakları örgütleri, VilinaVlas gibi mekânların hafıza alanlarına dönüştürülmesi gerektiğini vurgulamaktadır. Bu tür alanlar, yalnızca geçmişteki suçların hatırlanmasını sağlamanın ötesinde, adaletin sağlanması ve toplumsal uzlaşmanın güçlendirilmesi adına da hayati bir rol oynamaktadır. Ancak Bosna-Hersek'te, bu mekânların turistik merkezlere dönüştürülmesi, travmatik geçmişle yüzleşmekten kaçınılmasına olanak tanımaktadır. Bu durum, savaş suçlarıyla yüzleşmenin ve toplumsal barışın inşa edilmesinin önündeki büyük engelleri açıkça ortaya koymaktadır.
VilinaVlas, Bosna Savaşı sırasında işlenen insanlık suçlarının unutulmaması adına bir sembol haline gelme potansiyeline sahiptir. Ancak mevcut işlevi, bu potansiyeli ortadan kaldırmaktadır. Kurbanların yaşadığı acıların silinmesi ve otelin geçmişine dair hiçbir bilginin sunulmaması, yalnızca mağdurların değil, aynı zamanda adaletin ve hakikatin de inkâr edilmesidir.
Bosna-Hersek ve uluslararası toplum, VilinaVlas gibi mekânların geçmişiyle yüzleşmeli, yalnızca savaşın kurbanlarına saygı duruşunda bulunmakla kalmamalı ve aynı zamanda benzer trajedilerin önlenmesi adına toplumsal sorumluluğu yerine getirmelidir. Bu, bir insanlık görevidir.
Türkiye'nin Bosna-Hersek ile olan tarihi ve kültürel bağları, bu trajediyle yüzleşme ve çözüm bulma sorumluluğunu özel bir şekilde üstlenmesini gerektirmektedir. Türkiye, TİKA ve diğer devlet kurumları aracılığıyla, VilinaVlas'a alternatif bir otel inşa edilmesi için liderlik yapmalıdır. Bu yeni tesis, yalnızca bir turistik tesis olmanın ötesine geçmeli, aynı zamanda iyileşme, dayanışma ve adaletin simgesi olmalıdır. Ayrıca burada yaşananların unutturulmaması adına hafıza çalışmalarına katkı sağlanabilir; bu alan, kurbanların anısını yaşatarak toplumsal farkındalığı artıracak bir merkez olarak işlev görebilir.
Bu girişim, Türkiye'nin Bosna-Hersek ile olan tarihî bağlarını pekiştirecek ve uluslararası alanda sorumluluk üstlenme ile liderlik konularında önemli bir örnek oluşturacaktır.