Soru
Farklı ırkların yaşadığı 780 bin 500 km2’lik coğrafyamıza Türkiye isminin verilmesi ve bu coğrafyada yaşayanlara Türk milleti denilmesi yanlış olmuştur. Bu anlayış Türk olmayanı ötekileştiren bir anlayıştır. Adaletsizdir. Allah Teâlâ kavimleri birbirimize üstünlük taslayalım diye yaratmadı. Birbirimizle Kur’ân ve Sünnet eksenli tanışalım, anlaşalım ve kaynaşalım diye yarattı. Hulasa biz Türk milleti değil İslâm milletiyiz. Sizlerin şahsında Meclis’imizden, yaşadığımız coğrafyamıza verilen Türkiye isminin ‘’Avrasya İslâm cumhuriyeti’’ olarak değiştirilmesini talep ediyorum. Hayırlı günler diliyorum.
Cevap
1. İlk fetihlerden itibaren Müslümanlara ait devletin içinde çeşitli ırklardan insanlar ve gruplar var olmuştur. Buna rağmen genellikle, belli bir coğrafi sınır çizerek “…filan topraklar İslâm Cumhuriyeti” diye bir isim hiç kullanılmamıştır. Zamanla birden fazla olan İslâm devletleri kurucu ve yönetici hanedanların adıyla anılmıştır. Bu isimlendirmeye kimse çıkıp da “Bu devlet hepimizin, niçin bir ailenin, hanedanın adıyla anılıyor” dememişlerdir. İslâm’da devlete verilen isim değil, yönetimin şeriata bağlı olup olmadığı önemlidir, ismi de bu mahiyet belirler.
Eğer Türkiye Cumhuriyeti şeriata göre yönetilseydi, nasıl eskiden böyle olan devletlere bir ailenin ismi verilir idiyse bu devlete de kurucu ve fethedici hâkim unsur olarak Türk ve Türkiye adı verilebilirdi. Tarihte, birçok bölgede Türk kelimesinin Müslüman manasında kullanıldığını da biliyoruz.
Yönetimin İslâm’a göre olduğu bir devlette, sayıları az olan ırklar, devlete bir ailenin veya ırkın adının verilmesinden rahatsız olmazlardı; eğer olurlarsa ve bu, bir tefrikaya, huzursuzluğa sebep olursa çaresi yine İslâm’ın içinde bulunurdu.
2. Bugün içinde yaşadığımız Türkiye Cumhuriyeti şeriata göre yönetilmeyen bir ulus devlettir. Diğer ulus devletlerde hangi ırk hâkim ise devletin adı da ona uygun olmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti adının değişmesi mevcut Anayasa’nın değişmez denilen maddelerinin değişmesine bağlıdır ve bu da mevcut şartlarda mümkün değildir, faydası da yoktur; çünkü adı değil, mahiyeti önemlidir. Teklif ettiğiniz isim de uygun değildir; çünkü TC, böyle bir devlet değildir. İsim değiştirmekle mahiyet değişmez.
Soru
Hocam, Selamünaleyküm. Bir sorum olacaktı. Ben devlet memuruyum. Bazen memurların hatası nedeniyle bize fazladan ücret ödenebilir. Bazen aylar bazen de yıllar sonra bu alacağı bizden tahsil ediyor. Tabii alırken de faiziyle istiyor. Karşımızdaki devlet olduğu için mecburen faizi ödemek durumunda kalıyoruz. Ödememe şansımız yok. Bunun bize bir günahı var mıdır. İkinci sorum ise tam tersi durumlar için bazen de almamız gerekeni epey sonra alabiliyoruz. Bunu isterken haliyle faiziyle istemiyoruz, bunun haram olmasından dolayı. Lakin enflasyon oranlarına baktığımızda alacağımız faiz oranından çok yukarlarda çıkıyor. Alacağımız ücretteki enflasyon farkını karşılaması için paramızı faiziyle istememiz caiz olur mu?
Cevap
Devlet alacağını faiziyle istiyorsa, bunu ödememek de kişinin imkânı dâhilinde değilse zarureten borcunu faiziyle öder.
Müslümanın devletten meşru/haklı bir alacağı varsa ve devlet bunu gününde ödememiş, aradan paranın değer kaybedeceği kadar bir süre geçtiği için faizi ile ödüyorsa alacağın, enflasyon farkı ile alınması caizdir. Devletin faiz diye verdiği enflasyon farkını karşılamıyorsa kişi devletten alacaklı kalır. Ödenen fazlalık enflasyon farkını aşmış ise bunu alır ve yoksullara dağıtır.
Bu vesile ile yanlış anlaşılan ve bana izafe edilen bir söz hakkında açıklama yapayım;
Ben hiçbir yerde ve zamanda “enflasyon kadar faiz helaldir” demedim. Bir gelir faiz ise haramdır, enflasyon farkı ise helaldir; işte ben bunu diyorum. Bir kimse, faizci bankaya gider, belli bir faiz ile para yatırırsa bu akitte (para yatırmak bir akittir) faiz zikredildiği için bu işlem caiz olmaz, kişi belli bir yüzde ile faize evet demiş olur. İleride alacağı faizin enflasyon farkından az veya çok olması, başta yaptığı faizli akdin hükmünü, sorumluluğunu ortadan kaldırmaz.
Bir alacak-borç ilişkisinde akit, anlaşma, sözleşme yapılırken faiz zikredilmez, taraflar faize haram gözüyle bakar ve razı olmazlarsa (yani akit faizsiz yapılırsa) vadesinde ödenmeyen borçlara öderken enflasyon farkının eklenmesi, kâğıt para sisteminde, borcun, satın alma gücü bakımından eşitinin ödenmesi demektir ve caiz olan işte budur.
Soru
Değerli vaktinizi aldım hakkınızı helal edin. Benim bir miktar Türk Lirası param var, param aylardır TL olarak evde duruyor, ancak her geçen gün param değer kaybediyor, dolar al bozda yüzde 1 vergi veriyorsun ayrıca dolarda her an düşüp yükselebiliyor, kumar gibi, altın da yine aynı, acaba tüfe oranında paramı faize yatırsam olur mu? Eğer uygun değilse bu paramın değer kaybını helâl yollardan nasıl engelleyebilirim, Allah sizden razı olsun hocam.
Cevap
Oran ne olursa olsun parayı belli bir yüzde ile faize yatırmanın, böyle bir akit yapmanın niçin caiz olmadığını yukarıda yazdım.
Eğer bir kimse parası ile meşru ticaret ve üretim yapamıyorsa helâl işler yapan şirketlerin hisse senetlerini alabilir (böyle şirketlerle ilgili listeler vardır), helâl gelir getiren maddi değerlere ait sukuk (kira sertifikası) alabilir, katılım bankalarına para yatırılabilir.