Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Gençliğe Değer Kulübü, ‘Hiper-Teknolojik 21. Asırda Yeni Teknolojiler (Yapay Zeka-Dijitalleşme) Din ve Dindarlık’ konferans düzenledi.

O ilçemizde yine deprem O ilçemizde yine deprem

İlahiyat Fakültesi Prof. Dr. Fuat Sezgin Konferans Salonunda yapılan programa konuşmacı olarak Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Felsefe ve Din Bilimleri Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ahmet Dağ katıldı.  

Bilgisayarın internet aracılıgˆıyla iletis¸imde kullanılmaya bas¸lanması ve tabletler, akıllı telefonlar sosyal paylas¸ım sitelerinin toplumlar u¨zerinde ko¨klu¨ ve yeni bir degˆis¸ime yol ac¸tıgˆı gibi dinlerde de muhtemel bu¨yu¨k degˆis¸iklikler olus¸turacağını belirten Doç. Dr. Ahmet Dağ, “Medyadan sonra internet; dini^ kimlik yapılarını ins¸a etmek, mu¨zakere etmek, sunmak ve iletmek ic¸in o¨nemli bir alan haline gelmis¸tir. Din ve du¨nya go¨ru¨s¸u¨nu¨ degˆis¸tiren internet yani dijitalles¸me insanların imanlarının olus¸umunda en o¨nemli yollardan biri olmaktadır” dedi.

Akıllı nesneler, bulut ve tekillik teknolojilerinin, heklenme riski nedeniyle dinin en önemli unsuru olan “mahremiyet”in sorun yaşamasına yol açacağının altını çizen Doç. Dr. Ahmet Dağ, “Harari’nin geleneksel dinlere meydan okuyucu yeni bir din olarak gördüğü Dataizm, insan (sanalda) yaşantılarını depolayarak onları örüntüleştirerek kişinin düşünce ve duygu mahremiyetini tamamıyla ele geçirilmesini sağlıyor adeta. Dataizm, -bir nevi- “Kalpleri, yalnızca Allah bilir” ayetine meydan okuyucu bir yeni bir din iddiası ve biçimidir. 17. yüzyılın mekanik ve 18. yüzyılın akılcı yaklaşımından daha etkili ve meydan okuyucu yeni bir dinî devrim olan Dataizm, sadece mahremiyeti ihlal etmiyor aynı zamanda bilgiyi malumat sürecine doğru evriltmektedir” diye belirtti. 

TRANSHÜMANİZM, İNSANI KAPİTALİZMİN İNSAFINA BIRAKIYOR’ 
“Müslümanlar ile zemin kazanması mümkün olarak görmediğim fakat iddialarının bazılarının İslam için sorun oluşturmadığını düşündüğüm, “süper akıl, süper sağlık ve süper ömürlülük” iddialarını barındıran transhümanizmin özellikle hastalıkların tedavisi konusundaki hassasiyeti ve ömrü uzatma çabasını çok anlamsız bulmuyorum” diyen Ahmet Dağ,  “Ölümsüzlük ve makine-zihin birleşimini gerçekleştirme arzularını ise Tanrı’ya karşı bir challenge yani meydan okuma olarak görüyorum. Zira “ölümsüzlük” ve “ zekâ olarak üstünleşme” vaadinin, Şeytan’ın bir vaadi olması söz konusu. Dinin mucizesini teknolojiye atfeden transhümanizm, dinin insanlığın problemlerini çözmeyi vaad edici düsturunu kendine vazife edinir. Teknolojik evrimci, ateist ve seküler düzlemde I·nsan-Tanrı-Doğa tasavvuru barındıran transhümanizmin bu üç hakikate ilişkin tasavvuru, hem epistemolojik hem de ontolojik olarak sorunludur. Yani bilgi ve varlık anlayışı, hakikatten kopuk, materyalist ve pragmatist bir karaktere sahiptir. İnsanı maddi temelde algılayan ve bedensiz varlık olarak düşünen transhümanizm, gerek tekillik gerekse metaverse teknolojileri ile zekânın ve varoluşun bilgisayara aktarılabileceğini ve yükseltilebileceğini/upgrade varsayar. İnsanı nefs/ruh varlığı olarak görmeyip onu soft teknolojiler dünyasına ikame eden transhümanistler; insanın “mahremiyet, merhamet ve estetik vb.” yönlerini görmezden gelerek onu yükseltilebilecek ve dönüştürülebilecek bir varlık olarak algıladıkları için insanı kontrole ve denetim uygun bir varlık haline getirme tasavvuru taşımaktadır. Ölümün tasfiyesi vaadi ve Tanrı’nın ötelenmesi konusunda yaklaşımı bulunan transhümanizm, insan için iki zincir olarak düşündüğü “ölüm” ve “tanrı” varlığından kurtarması iddiası taşırken insanı teknolojinin olası gelişimine ve imkânlarına yani kapitalizmin/sermayenin gidişatına ve insafına bırakmaktadır” dedi. 

Birçok bilim alanından beslenen ve bilimleri (nano-teknoloji, biyo-teknoloji, siber-teknoloji, moleküler biyoloji, bilişsel bilim, genetik, enformasyon teknolojisi hatta uzay bilimleri) kendisi için imkân gören transhümanizmin, başta dinî ilimler olmak üzere psikolojiden sosyolojiye edebiyattan felsefeye tüm sosyal bilimleri etkileyeceğini kaydeden Dağ, “Transhümanizmin, sadece insanı konu alması söz konusu değildir. İnsandan bitki ve hayvanlara dönüşüm, YZ’lı robotik uygulamaları geliştirmeden uzayda koloni oluşturmaya kadar evren ve hayata dair köklü teknolojik dönüşümler tasarlamaktadır. Transhümanizmin sunacağı imkânların insanlık için fayda sağlayacağı gibi vücudu emanet olarak gören I·slam ile bedeni Tanrı’nın bir “emaneti” olarak görmeyip onun üzerinde her türlü dönüştürme hakkına ve imkânına sahip olduğunu iddia eden transhümanizmin birbirlerine karşı meydan okuyucu olması görmezden gelinemez” ifadelerini kullandı.

‘TRANSHÜMANİZMİ KÖTÜLEMEK YERİNE İNSANLIĞA SUNACAĞI İMKÂNLARI VE ZAAFLARINI DÜŞÜNMELİYİZ’ 
Transhümanizm akımını salt olarak “şeytani”, “sapkın”, “fütürist” gibi kavramlarla izah edip yaftalamak yerine bu akımın neliğini, imkanlarını ve zaaflarını kavramak için tüm yönleriyle ele alınması gerektiğini dile getiren Dağ, “Transhümanizm iddiaları bakımından sadece dini ve dindarları etkileyecek bir hareket olmayıp temel, mühendislik, tıp ve sosyal bilimleri etkileyen bir alan olduğu için ülkemizde tüm alanlarda bu konularla ilgili akademik ve kurumsal çalışmalar yapılmalıdır. 6 yıldır bu konuyla yakından çalışan biri olarak devlet kurumlarından daha çok STK veya derneklerin bu konuyla daha çok ilgili olduğunun bizatihi şahidim. Bu durum tuhaf bir durumdur. Bilimsel-teknolojik bir çağın ve uygarlığın belirlediği bir düzlemi yaşadığımız halde başta ilahiyat fakülteleri olmak üzere dinî eğitim veren okulların ve kurumların beşeri bilimler veya bilimsel-teknolojik çalışmalara vakıf olmasının yeterlilik bakımından mümkün olduğu söylenemez. Bu bağlamda ilahiyat fakültelerinin neden sözel denilen alandan alım yaptığını bir felsefeci olarak anlamış değilim. İlahiyat fakülteleri ve dinî kurumlarda genetik, biyo-teknoloji, moleküler biyoloji, yapay zekâ, teknolojik tekillik bağlamında ilişkili enstitü veya araştırma vb. kurumlar kurulmalıdır. Mevcut durum itibariyle ilahiyat araştırmacılarının diğer araştırmacılara göre önde olduğunu söyleyebilirim. İnsan zihni ve biyolojisi üzerinde çalışan bir alan olan tıp bilimcilerin ülkemizde bu tartışmalara yabancılığını anlamış değilim. Kavimler ve insanlar tekniği veya teknolojiyi geliştirdikleri için helak olmamışlardır. Ahlaksızlaştıkları ve hududu aştıkları için helak olmuşlardır. Teknoloji tabanlı bir hareket olan transhümanizmi “lanetlemek” veya “kötülemek” yerine insanlığa sunacağı imkânları zaafların üzerine düşünmemiz gerekir. Üretmediğiniz teknolojinin dini, etik ve hukuki sınırlarını belirleme iddiası yersizdir. Hususiyetle Müslümanlar, bu yersiz çabanın mücahitliğini yapmaktadırlar. Unutulmamalıdır ki teknolojinin de ruhu vardır. Nitekim bu bilincin olduğunun en büyük göstergesi zihnin algoritmaya yansıması olan YZ’dır. Başta fıkıh olmak üzere kelam, tefsir, tasavvuf, hadis gibi ilim dallarının bu konuda uzmanlarının yetiştirilmesi gerekir. Cevapları bizde hazır bulunmaktadır şeklinde cevaplar sürecin sorunlarını çözebilecek bir çözüm değildir. Uzun sayılabilecek bir süredir bu mevzuyu çalışan biri olarak Katolik din adamlarının bu konuda karşı argümanlarını da izlemek veya dinlemekteyim. Oldukça “savunmacı” ve “saldırgan” olduğunu tespit ettiğim bu üslubun dinleyenler de bir karşılığı olmadığı gibi transhümanistlerde hiçbir karşılığı olmadığını buradan ifade edeyim” şeklinde belirtti.

Tüm disiplinlerden beslenerek tüm alanları etkileyecek olan transhümanizmin, 21. yüzyılda en çok dini, dindarı ve dinî hayatı etkileyeceğini vurgulayan Dağ, sözlerini şu ifadelerle tamamladı:

“Böylesi etkili bir süreçte başta Diyanet İşleri Başkanlığı ve İlahiyat Fakültelerinin var olan süreci ilmi bir çerçevede alması gerekiyor. Yapay zekâ, genetik, CRISPR teknolojisi, nano-teknoloji, siber-teknoloji, moleküler biyoloji, biyoteknoloji vs. alanlarda yapılan çalışmaların neliğini kavrayacak ve etkilerini anlayabilecek uzmanlarını yetiştirmesi gerekir. Sadece tefsir, kelam, tasavvuf ve hadis vb. ilimleri bilen ilim adamlarından daha çok hem bu ilimleri hem de yenilikçi bilim ve teknolojileri bilen ilim adamlarına ihtiyaç var. Transhümanizmin getireceği hukuki, ahlaki ve dinî süreçleri ve meselelerin değerlendirilmesi, dine dair oluşturacakları sorunları ve dinin cevapları üzerinde çalışmalar yapılmalıdır. Bu meseleyle ilgili, araştırma merkezleri, lisansüstü programlar ve enstitüler vs. yapı ve kurumlar oluşturarak sürecin anlaşılması, kontrolü ve yönlendirilmesi gerekir.”

Editör: Fatih Akbaş