Tarım ve hayvancılık deyince çiftçilik akla gelir. Bu da genellikle köy hayatı demektir. Şehirlerin kenar mahallelerinde çiftçi aileler bulunsa da tarla, bağ-bahçe işleri ve özellikle hayvancılık denince köy yaşantısı akla gelir.
Yetmişli yıllara kadar köylerde evler, ahırların üzerinde olurdu. Hayvanların ve ahırın sıcaklığı, evin de kolay ısınmasına yardımcı oluyordu. Evin altında on beş-yirmi büyükbaş hayvanı barındıracak kadar bir ahır bulunurdu. Onun yanında buzağılar için ayrı bir bölüm ve koyunlar için de ayrı ahır yer alırdı. Yani her evde koşumalı olan atların, öküzlerin ve mandaların yanı sıra sağılır durumda birkaç tane inek ve manda yer alırdı.
Ev kadınları, sabah akşam bunları ve koyunları sağardı. Gün boyuncada onları kaynatıp yoğurt, peynir yapmaya çabalardı. Evin yağı, yoğurdu, çökeleği, peyniri oradan çıkardı. Bu sayede kadınlar da ahıra girip hayvanların bakımıyla ilgilenirlerdi. Evin erkekleri, tarımda işlerine yaradığı için atlara, öküzlere bakmak üzere ahıra girer ve hayvanların yemi, samanı, bakımını ve altlarının temizlenmesini hiç ihmal etmezlerdi.
Altmışlı yıllarda traktörle birlikte tarım aletlerinin köylere girmesiyle birlikte önce çiftçinin baş yardımcısı olan atlar, öküzler, mandalar yani koşu malları tek tek satıldı. Ahırlar yarı yarıya boşaldı. Kalan hayvanların bakımıda tamamen kadınlara kaldı. Onlar da bu konudan sıkılmaya başladılar. Önce sağılır hayvanların sayısı azaltıldı. Sonra ahırlar boşalmaya başladı.
O güne kadar evinde tereyağ, yoğurt, katık, çökelek, peynir eksik olmayan köylü vatandaş, bunları şehirden satın alıp yemek zorunda kaldı. Düne kadar tavuklarının yumurtasıyla beslenenler, şehirden, bakkallardan yumurta getirmeye başladı. Dünün hayvan ürünleri satıcısı köylü de parayla satın alıp tüketir duruma düştü.
Köylerde hayvancılığın, küçük ölçekli hayvan üreticiliğinin yerini mandıralar, tavuk çiftlikleri almaya başladı. Ahırda hayvan olmayınca çiftçi, tarlasını doğal gübre yerine fenni gübreyle desteklemek zorunda kaldı.
Hayvancılık, çidtçinin bereketiydi. Tarlasında üretilen pek çok ürünün samanıyla, yemiyle hayvanlarını beslerdi. Evindeki yemek artıkları tavukların beslenmesine yetiyordu. Köylünün evinde atık ve pis malzeme kalmazdı. Kalanlar da tandırda yakacak olarak kullanılırdı.
Günümüzde tarım, büyük ölçüde makineleşti. Önceleri tarım işçilerinin yapabileceği pek çok iş, tarım aletleriyle yapılır hale geldi. Bu nedenle tarım işlerinde çalışan pek çok kişi şehirlere taşındı. Hastabakıcılığından al da hademeliğe kadar her işe talip oldular. Onların şehirleşmelerini gören pek çok kadın, şehir hayatına imrenir oldu. Kocalarını şehire göçmek için zorlamaya başladılar. Önceleri tarlasıyla evini geçindirebilen yüzlerce aile, şehre göçmek zorunda kaldı. Onlar da yıllarca sefilleri oynadılar. Sırf çocuklarını okutup şehirde bir meslek sahibi olmaları veya devlet dairelerine girebilmeleri umuduyla yıllarını, ömürlerini tükettiler.
Dolayısıyla köyler boşalmaya başladı. 90 hanelik köyde evlerin çoğu boş. Sekiz-on hanede birkaç kişi yaşıyor.
Bir de köyde çocuk sayısı az diye çocukları taşımalı sistemle şehirdeki okullara getirme işi başladı. Görünüşte vatandaşa kolaylık. Ama bu şehirde okumaya başlayan kızlar ve erkekler, ilkokuldan sonra zorunlu eğitimle ortaokula, oradan da liselere gidince bunların köye dönmesini ve tarım-hayvancılıkla uğraşmasını beklemek hayalperestlik olur. Bu da köylerin boşaltılmasına hizmet eden gizli ve sinsi plana dönüştü.
Günümüzde elbetteki yüzyıl öncesinin tarım hayatına dönülemez. Ancak tarımla hayvancılığı tekrar kaynaştıracak formüller mutlaka bulunmalıdır. Mesela Ziraat Fakültesi'nden mezun olan yüzlerce mühendis, devlette res iş peşindeler. Veterinelerler de aynı durumda. Bunların tarım ve hayvancılığın lokomotifi olmaları ve çiftçiye devamlı rehberlik yapmaları gerekmez mi? Resmi dairelerden çıkıp üreticilerin arasına karışarak onlara yol göstermeleri, dar zamanlarında yanlarında olmaları icap etmez mi?
Bu yetişmiş elemanlar için daha büyük binalar, daha geniş kadrolu resmi daireler yerine önce büyük işletmelerin birer veteriner ve ziraat mühendisi istihdam etmelerini mecburi hale getirerek bu insanların asli görevine dönmelerinin yolu açılamaz mı? Ya da bu işe büyük köylerden başlanamaz mı? Bunun için yasa mı gerekli yoksa vizyon mu? Ne gerekliyse önce oradan başlamak lazım. Ama bence öncelikle ne yapılabileceğine karar vermek lazım.