Suriye Yeniden Şekillenirken

8 Aralık 2024 Cumartesi günü itibarı ile Heyet Tahrir el Şam öncülüğündeki cihatçı gruplar, Suriye ordusuna karşı geniş çaplı mücadeleleriyle, Halep, Hama ve Humus 'un ardından başkent Şam'ı da ele geçirdiler.

Güney komşumuz Suriye'de taşlar yeniden döşeniyor. Zinde güçlerin sessizliğini anlamlandırmak zor olsa da içimizdeki bildiklerini okuyan muhalefet sözcüleri de dillerinin altında ki baklaları çıkarmaya başladılar.

İnsanlarımızın tepkisinden çekinmeseler, zalim Esad'ın savunuculuğunu yapacaklar. İçlerinde yerli ve milli olmak dışında ne ararsan var. Bundan fazlasını da beklemiyorduk zaten. Bilinmesi gereken önemli mesele odur ki; Gerçek kimliklerini gizleyen bu tür insanlar Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı ve Türk kimliğine dönseler de aidiyetlerinden hiçbir zaman vazgeçmemişlerdir. Her türlü İlerleme ve gelişimlerin de karşısındadırlar. Sen ne anlatırsan anlat, senin anlattıkların, karşındakilerin anladıkları kadardır. Hiçbir zaman unutulmaması gerekir ki bizler tarih boyunca hep mazlumların ve mağdurların yanlarında olan bir milletin torunlarıyız. Beşar Esad'ın ülkeden kaçtığı açıklandı. Özgür Suriye Ordusu Sednaya Cezaevi'ni kontrol altına alarak mahkûmları serbest bıraktı. Mahpus hanenin kapıları açıldı ama durum çok vahim. Vahim olduğu kadar da içler acısı.

Rusya yaptığı açıklamada "Esad bizim korumamızdadır" diyerek devrik Esad'a sahip çıkarken İsrail

Genelkurmay Başkanı Herzi Halevi ise; "Bu geceden itibaren ana savaş cephesi Suriye'ye taşınacak. Kimsenin sınırlarımıza ulaşmasına izin vermeyeceğiz." Görülen ve yaşananlar onu gösteriyor ki İsrail'in Arzı Mev'ud hayal çarkları hızla çalışmaya devam ediyor. Zira fırsatı ganimet bilerek Suriye nin bu geçiş döneminde Lazkiye'de muhaliflerin üstlerini bombalamaya devam ederken, golon tepelerindeki işgali de devam ediyor. Arap Birliği ise cılız bir sesle İsrail'in Suriye ile 1974'te imzalanan ayrılma anlaşmasını feshetmesini kınadığını açıkladı. Bölge ülkeleri ve dünya kamuoyu, her zamanki suskunluklarını teyit eden açıklamalar yaparken, Hakan Fidan somut mesajlar vererek: "Muhalif güçler birleşmelidir. Suriye halkı, ülkelerinin geleceğini yeniden şekillendireceklerdir. Türkiye, Suriye'nin milli birliğine, egemenliğine ve toprak bütünlüğüne çok büyük önem atfediyor. Ülkelerini terk etmek durumunda olan milyonlarca Suriyeli artık dönebilir. Suriye devlet kurumları korunmalıdır ve muhalif güçler hemen birleşmelidir. Komşu ülkelerle birlikte Suriye'nin yeniden inşa edilmesi için elimizdeki her türlü kapasiteyi kullanarak yeni idareyle çalışmaya devam edeceğiz. IŞİD ve PKK'nın bu süreci kötüye kullanmamasından emin olmak için çok dikkatli hareket ediyoruz..." Olaylar ve yaşananlar onu gösteriyor ki Suriye meselesinde ve İslâm coğrafyasında Türkiye'nin liderliği beklenmektedir.

Bizim coğrafyamızın en stratejik noktalarından birisi Suriye' dir. ABD de Rusya da biliyor ki Suriye'yi kontrol eden Doğu Akdeniz'i de, Kuzey Afrika'yı da, Arabistan Yarımadası'nı da kontrol eder. Basra Körfezi'ne ve Hint Okyanusu'na kolaylıkla açılabilir. Ayrıca Suriye üzerinde İngilizlerin ve Fransızların da ayrı planları vardır. Bu bağlamda Şiî yayılmacılığını hızlandırmak isteyen İran'ı da göz ardı etmemek gerekir. Bunların, özelliklede ABD nin başka hesapları da var. Suriye'nin petrol kuyularının olduğu bölgeler ABD kontrollü/ korumalı PKK ve PYD nin elindedir. Burada detaylarına ve de amaçlarına girmeyelim ama birkaç tane hesapları bir den vardır. Herkesin bilmesi gereken odur ki; Suriye de harita yeniden çiziliyor. Bu süreçte Türkiye sessiz kalamaz, geri planda duramaz, Türkiye 'siz oyun da kurulamaz! Türkiye, hem emperyalistlerin, hem onların uşaklarının, hem de İran'ın gizli tuzaklarına karşı dikkatli bir tutum sergilemektedir.

Zalim Esat ve Baas partisinin devrilmesi ile zulmün ve işkencenin görünmeyen yüzleri de ortaya çıkmaya başladı. Sednaya Hapishanesi'ndeki korkunç gerçekler, insanlık tarihine kara bir leke olarak kazınmıştır. Üç katlı bu cezaevi, fiziksel ve psikolojik işkencenin, insan hakları ihlallerinin en vahşi örneklerinden sadece birisidir. Burası ve benzeri yerlerde yatanların çoğu buralarda niçin hapsedildiklerini bile bilmemektedirler. Zira Suriye Baas rejiminde iki kişinin bir araya gelerek konuşması bile suçtu. İnsanların yalnızca fiziken değil, ruhen de çökertildiği, toplama kamplarını andıran bu yapının detayları dehşet vericidir. Sednaya'nın ilk yeraltı katında 40 bin mahkûmun, adeta havasız bir tabutta yaşam savaşı verdikleri görülmüştür. Havalandırma yetersizliği nedeniyle neredeyse boğularak ölen binlerce mahkûm, rejimin işkence sisteminin bir parçası haline gelmiştir. Mahpushane kapıları açıldıktan sonra bitkin halde çıkanlardan birisi soruyor; ne oldu da bizi bırakıyorsunuz. Özgür Suriye Ordusundan birisinin, Esat devrildi demesi üzerine de; hafız Esat mı diyor. Kaç yıldır dünyadan kopuk mahpushanede ise hafız Esat'ın yıllar önce öldüğünden ve yıllardır da oğlu Beşar Esat'ın yönettiğinden bile haberi yok. Bu koşullar, uluslararası toplumun "insanlık dışı muamele" olarak tanımladığı standartların bile ötesine geçmiştir. İkinci Katta ise, Karanlıkta Bekleyenler. Hapishanenin henüz bu bölümüne ulaşılamamıştır. Bu durum oradaki 80 bin mahkûmun kaderini daha da belirsiz hale getirmektedir. Yaşam koşullarıyla ilgili bilgiler sınırlı olsa da, diğer katlardan gelen bilgilere ve görüntülere göre buranın bir mezbahadan farksız olduğu görülüyor. Üçüncü kat ise rejim tarafından "en tehlikeli mahkûmlar" olarak görülen 30 bin kişiden müteşekkil. Bu mahkûmlar, rejimin düşmanı olarak görülmekle birlikte, herhangi bir yargılama ya da kanıt olmaksızın cezalandırılıyorlar. Esad rejiminin bu katı nasıl "tehlikeli" ilan ettiğini anlamak için despot rejimlerin korku politikalarını göz önüne getirmek yeterlidir. Burası, sadece bir hapishane değil, bir ölüm merkezidir. Mahkûmların tutulduğu hücrelerin dışında toplu mezar alanları ve hatta insan bedenlerini yok etmek için kullanılan presler olduğu da görülmüştür. Ne acıdır ki Firavun döneminin zulmü ile kıyaslanan bu sistem, modern dünyanın en karanlık yüzünü ortaya çıkarmıştır. Hapishaneden kurtulan bir kadının sözleri, bu cehennemin ne anlama geldiğini özetliyor: "19 yaşında tutuklandım, 32 yaşımdayım. Çocuklarım var, ama babalarını bilmiyorum." Bu sözler, Sednaya'da yaşananların sadece fiziksel işkence değil, aynı zamanda bir neslin ruhunu yok etme girişimi olduğunu göstermektedir. Hapishanedeki 67 Kassam mücahidi ve 630 Filistinli

de serbest bırakıldı. Kurtarılan esirler arasında Kassam Tugayları liderlerinden Ebu Cafer el-Celudi de var. el-Celudi'nin 9 yıldır burada olduğu açıklanmıştır. Burası, insan hakları ihlallerinin sembolü haline gelmiştir. Zulüm karşısında sessiz kalmak, en büyük zulüm olduğu gibi insanlığında yüz karasıdır.

Bu cezaevindeki yaşananlar, tarih kitaplarında insanlık suçları bölümünde yer alacak kadar korkunçtur. Gelecek nesillerimizin böyle bir trajediyi tekrar yaşamaması için adaletin tecelli etmesi bir zarurettir.