Suç ve ceza

Suç, işleyene cezai müeyyide uygulanması öngörülmüş yasak fiil anlamında hukiki bir terimdir. Sözlükte; törelere ve ahlak kurallarına aykırı davranış ya da bir toplumda yazılı kurallarla yasaklanan ve yaptırıma bağlanan eylemdir. Aynı anlamda "cürm" kelimesi de kullanılır.
Eski Roma hukukunda suçlar, şahsi suç-amme suçu diye ikiye ayrılıyordu. Vatana ihanet, aile reisini öldürme, büyücülük, sihirbazlık ölümle cezalandırılırdı. Bir şahsı yaralayan veya sakatlayana kısas uygulanır, anlaşma halinde diyet ödenirdi.
Yahudilikte adam öldürme veya yaralama, zina, hırsızlık, yalancı şahitlik, komşusunun malına göz dikme, Tanrı'ya, anne-babaya sövme ve itaatsizlik, suç ve çirkin fiiller yasaklanmıştır. Rabbe küfreden, adam öldürenin, anne-babasına lanet edenin, zina edenin, cinsi sapıkların öldürülmesi, organlara karşı işlenen cinayet ve yaralamaların misliyle cezalandırılması hükmü yer almaktadır.
İslamda ise cezalar, kamu düzeninin korunmasını amaçlar. Yani bütün cezalar, kamuya karşı işlenen suçlarla ilgilidir. Buna mukabil, bireysel dini yükümlülüklerin ihlalı anlamındaki suçlara tereddüp eden hiçbir hüküm, Kur'an'da yer almaz.
Mesela Kur'an'da adam öldürene kısas, zina edene reem, eşcinsellik suçu işleyene ölüme varan cezalar, hırsızlık yapana Allah'tan caydırıcı bir ceza olarak el kesme, zinaye ölüm veya had cezası, terör ve anarşi çıkaranlara ölüm ve çapraz cezalandırma gibi ağır cezalar zikredilmiştir.
İlk bakışta bu cezalar ağır bulunabilir. Ölen ölmüş gitmiştir, biz yaşayanları kazanalım düşüncesi, suçu önlemek yerine suçluya umut ve cesaret vermektedir. Batı ceza hukuku sistemlerinde suçlunun mağdura ve topluma verdiği zarar göz ardı edilmektedir. Her türlü refaha, sosyal hak ve imkanlara sahip olmalarına rağmen Batı toplumlarında suç oranlarının artmasında bu yaklaşımın önemli payı vardır.
İslam, suça iten sebebleri azami ölçüde ortadan kaldırmış, insanı iman ibadet ve ahlak terbiyesi ile olgunlaştırmak için gerekli tedbirleri almış, bütün bunlardan sonra da kısas adıyla "cana kıyanın canına kıyılır" kaidesini koymuştur. Haksız aflarla bir gün hürriyetine kavuşma ümidini içinde besleyen bu kimselerin bu hapis hali, hiç de caydırıcı ve önleyici tedbir olamamıştır.
Kısas da diyete çevrilebilir ama bu konuda ölenin birinci derecedeki varisleri yetkilidir. Başkası bu cezayı diyete çeviremez.
Baştan cürcani olmak üzere bütün İslam alimleri, kısası "Caniye yaptığı şeyin mislinin yapılmasıdır" diye özetlemişlerdir. Kısas, kasten yaralama, skat bırakma ve öldürme olaylarında suçlunun işlediği fiile denk bir ceza ile cezalandırılmasıdır.
Bir eski atasözü varmış: "Öldürmeyi en iyi önleyen şey, katili öldürmektir."
Bu, Kur'an-ı Kerim'de şöyle ifade edilir.
"Ey akıl sahipleri! Kısasta sizin için hayat vardır. Umulur ki suç işlemekten sakınırsınız." (Bakara 179)
Müfessirler, bu ayeti tefsir ederken "Zira kısas tatbik edilirse bir kişinin öldürülmesiyle pek çok insanın yaşaması sağlanır. Çünkü işlediği suçun cezasının ölüm olduğunu bilen kimse, bu suçu işlemeyecektir" diyorlar.
Tarih boyunca ölüm cezaları farklı uygulanmıştır. Asma, boynunu vurma, giyotine yatırma, toprağa gömme, suda boğma, ateşte yakma, elektrikli sandalyede öldürme, çarmıha germe, taşlama, ölünceye kadar dövmek…
İslam, cezanın suça denk olmasını esas alır. "Bir kötülüğe karşılığı, aynı şekilde bir kötülük(le cezalandırmaktır." Şüra: 4 D
Muhammed Ali es-Sabuni, "Safvetüt Tefasir" adlı tefsirinde kısas ile ilgili hükmü şöyle yorumluyor:
"Ey akıl sahipleri! Meşru kıldığım kısasta sizin için hayat vardır. Hem de ne hayat! Çünkü bir kimse başkasını öldürdüğünde kendisinin de öldürüleceğini bilirse bu işten geri çekilir, öldürmekten vazgeçer. Böylece hem kendi hayatını korumuş olur. İnsanların kanları ve hayatları bununla korunur. Umulur ki Allah'ın yasakladığı şeylerden sakınır ve günahlardan kaçınırsınız."
Mevdudi de aynı ayetin tefsirinde şöyle diyor:
"Bu ayet, aşırıya kaçıp ölüm cezasını tamamen ortadan kaldıranlara karşı çıkar. Başka çarelere başvurmaksızın ölüm cezası üzerinde durmak nasıl insanlık dışı ise, bazı "medeni" ülkelerde yapıldığı gibi ölüm cezasını tamamen kaldırarak cinayeti teşvik etmek de aynı derecede insanlık dışıdır. Bu nedenle Allah, kısasta hayat olduğunu bildirmektedir. Eğer toplum, insan hayatına gereken kutsallığı vermezse, katili korumaya çalışırsa, bu suça prim vermiş ve binlerce masum insanın hayatını tehlikeye atmış olur."
Günümüzde eşini, çocuğunu, hatta anne ve babasını öldürme, hunharca parçalayıp çöp konteynırlarına atma, masumların canına kıyma gibi haberleri, her gün televizyon ekranlarından izler olduk. Neredeyse bütün toplum, katili bulmak için dedektif gibi iz sürmeye başladı. Bazı olaylar, arkası yarın dizileri gibi günlerce aylarca haber kanallarının baş konusu olmaya başladı. Mesele Narin olayında o masumun ne suçu var? Bir kişinin işlediği suç, bütün toplumun sorunu oldu. Olay nasıl çözülecek? Katil kim? Niçin öldürüldü?
Acaba O'nu öldürenler, bunun cezasının ölüm olduğunu bilselerdi aynı suçu işlemeye cesaret ederler miydi?
Ölüm cezasında öldürülen kişinin hayat hakkını telafi etme düşüncesi (ödetme kuramı) veya değerlerin ihlali için potansiyel suçlulara gözdağı vererek suçların önlenmesi için ölüm cezası, elbette şarttır.
XX. yüzyılın ortalarından itibaren Batı Avrupa ülkelerinin genelinde ölüm cezası, yasal olarak kaldırılmıştır. Bu bağlamda Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne girme şartları arasına ölüm cezasının kaldırılmasını da koymuşlardı. Ama aradan otuz yıl geçti, bu konuda bir arpa boyu yol alınamadı.
Bu dönemde toplumda yozlaşma, ahlak bozukluğu, suç işleme oranları hızla arttı. Caydırıcı cezaların olmayışı, verilen cezaların üçte birinin yatanın kurtulacağını bilmesi, bunda temel etkendir.
ABD'nin (50) eyaletinden 38'nde, Asya ve Afrika ülkelerinin çoğunda ölüm cezası halen yürürlüktedir. Batı Avrupa da ölüm cezasını geri getirmek için bir çaba ve gayret içindeler. Ama açığa vuramıyorlar.
Suça karşı ceza da olmalıdır. Hem de caydırıcı olmalıdır. İntikama yol açmamalı, suça özendirmemelidir. İnfaz yasası da caydırıcı ve ıslah edici vasfını korumalıdır.