Sâid Bin Zeyd

594 yılında Mekke'de doğmuştur. Daha hayatta iken cennetle müjdelenen (Aşerei Mübeşşere) on sahabeden birisi olan Said, çok genç yaşta iman edenlerdendir. Babası, İslâm öncesi Hanîf dinine mensup olmakla bilinen Zeyd b. Amr' dır. Said putlara tapmayan, müşriklerin kestiği hayvanların etlerinden yemeyen, câhiliye âdetlerine değer vermeyen ve kız çocuklarının diri diri toprağa gömülmesine karşı çıkan bir aile ortamında yetişmiştir. 
Said’in babası Amr bir gün, Varaka bin Nevfel, Abdullah ibni Cahş ve Osman ibnul-Haris'e ; "Vallahi siz kavminizin, atamız İbrahim'in Hanif dininden çıkarak, putperest olduklarını biliyorsunuz. Eğer kurtuluşu istiyorsanız kendimiz için bir din arayalım" diyerek, onları Hanif dinine teşvik eder. Bunun üzerine bir araştırma içerisine girerler. Sonuçta Varaka ibni Nevfel, Hıristiyan olurken diğer ikisinde bir değişiklik olmaz. Zeyd, bu arayışını şöyle anlatır: "Yahudiliği ve Hıristiyanlığı inceledim. İkisinde de içimi rahatlatacak bir şey bulamadım. İbrahim dinini araştırmaya devam ettim. Nihayet Şam'a gitmiştim. Bir rahiple karşılaştım. Ona Hanifliği sordum. O da "Yalnız Allah'a ibadet edilen, İbrahim'in dinidir." dedi. "İşte ben bu dini istiyorum" dedim. Oda: "Evet ey Mekkeli! Senin İbrahim dinini aradığını anladım. Seni ona eriştirecek kimse bulamazsın ama sen hemen memleketine dön, İncil de haber verildiği üzere, Allah senin kavminden İbrahim dinini yenileyecek, son bir Peygamber gönderecektir. Gelmesi yaklaşmıştır." dedi. "Ey İsa biz seni, senden önce gönderdiğimiz Tevrat'ı tasdik etmek ve senden sonra göndereceğimiz ismi Ahmet olan peygamberi insanlara müjdelemek üzere gönderdik" (Saf sur. 6) Ben de o Peygamberin gelmesini beklemeye başladım. Zeyd, daha sonraki bir ticaret yolculuğunda, bedevîlerin saldırısına uğrayarak, Hak Peygambere ulaşamadan vefat etmiştir. Son nefesinde oğlu Saîd için "Ya Rabbim Oğlum Saîd'i ondan mahrum etme!" diye dua ettiği rivayet edilir.
On ikinci müslüman olduğu nakledilen Said, amcasının kızı ve Hz Ömer'in kız kardeşi Fâtıma ile Hz Ömer de onun kız kardeşi Atike ile evliydi. Peygamberimiz iki Ömer'den birisinin iman etmesi için dua etmişti. Ebu Cehilin diğer bir adı da Ömer'di ama hidayet Hattap oğlu Ömer'e nasip olmuştur. Müşriklerin Peygamberimizi öldürme kararını uygulamak üzere harekete geçen Hz Ömer, yolda kız kardeşi Fâtıma'nın ve eniştesinin de müslüman olduklarını öğrenince, yolunu değiştirerek Said in evine yönelir. Said ve hanımı, Ömer'den önce Müslüman olmuşlardı. Öncelikle onları haklamak için kapılarına dayanır. O sırada kulağına, o zamana kadar hiç duymadığı lahuti bir ses gelir. "Nedir o okuduğunuz?" Telaş ve heyecan içinde bulunan Said: "Bir şey yok" dediyse de, Ömer eniştesini tartaklamaya başlar. Kız kardeşi Fâtıma'ya da bir tokat atarak burnunu kanatınca Fatıma, biz artık müslümanız, Allah'a ve O'nun Resul'üne iman ettik. Ne yapsan da dinimizden dönecek değiliz." Kardeşinin bu cesurca çıkışı, Saîd'in de sabırlı davranması, sorulara samimi cevaplar vermesi üzerine insafa gelen Ömer, okudukları ve işittiği Kur'an sayfalarını getirmelerini ister. O sırada perde arkasında saklanan Habbâb ortaya çıkarak âyetleri ona uzatır. Hz. Ömer okuma yazma bilenlerdendi. Allah'ın azamet ve kudretini anlatan Tâhâ Suresi'nin ilk âyetlerini okuyunca kalbi yumuşayarak hidayet nurunu görmeye ve fark etmeye başlar. Pey-gamberimizin bulunduğu yere giderek iman nuru ile şereflenir. 
Saîd müşriklerden çok eziyet görerek Medine'ye hicret edenlerdendir. Peygamberimiz Medine'ye hicrette onu Râfi' b. Mâlik ile kardeş ilân etmişti. Medine'de Peygamberimizin yakın çevresinde bulunan Zeyd, Mekke müşrikleri başta olmak üzere aleyhte faaliyet gösterenler hakkında bilgi toplama konusunda önemli görevler yapmıştır. Bedir savaşı öncesinde Mekkeliler 'in, Suriye kervanı hakkında bilgi toplamakla görevlendirildiği için savaşa katılamamıştır ancak ganimetten payı tam olarak verilmiştir. Gördüğü hizmete karşılık cihat sevabını da alacağı kendisine müjdelenmiştir. Uhud ve Hendek gazveleri, Hudeybiye Antlaşması, Mekke'nin fethi, Huneyn ve Tebuk Seferi ile Veda haccında bulunan Saîd, Peygamberimizin vefatından sonra da önemli görevler üstlenmiştir. Hz. Ebû Bekir'in halife seçilmesi sırasında ortaya çıkan ihtilâfları gidermek için büyük gayret göstermiştir. Hz. Ebû Bekir vefatından önce yerine halife bırakacağı kimse ile ilgili genel eğilimi araştırırken onun da görüşüne başvurmuştur. Ecnâdeyn Savaşı'nda (13/634) ordu kumandanı Hâlid b. Velîd'in talimatıyla bu savaşta bozguna uğrayarak Fihl'e kaçan Bizans ordusuyla yapılan Fihl Muharebesi'nde piyade birliklerine kumanda etmiş ve her iki savaşın kazanılmasına büyük katkı sağlamıştır. Yine kumandanlardan biri olarak katıldığı Yermük Savaşı'nda ve Dımaşk'ın fethinde önemli roller üstlenmiş ve Ebû Ubeyde b. Cerrâh kendisine Dımaşk valiliğini teklif edince o bunu kabul etmeyerek cihadı tercih ettiğini bildirmiştir. Hz. Osman'ın hilâfeti döneminde, fitne olaylarının ortaya çıkmasından sonra ise Medine'ye çekilerek iç çekişmelerden uzak durmuştur. Hz. Osman ve Hz Ali dönemlerinde, fitne ateşini yakmaya çalışanlarla mücadeleyi de elden bırakmamıştır. Hayatının son dönemlerini Medine yakınında bulunan Akik vadisindeki evinde ziraatla uğraşarak geçiren Saîd 671 yılında vefat etmiş ve Medine de Cennetü'l-bâki' a da defnedilmiştir. Peygamberimizden 48 de hadis nakletmiştir. Saîd, zamanını devamlı ibadetle geçiren, ilme önem veren çok sayıda sahabeye ilim öğreten, dünya ve dünya nimetlerinden daha çok ahireti düşünen, makam ve mevkiyi hiç düşünmeyen bir kişiliğe sahipti. 
Onlar malları ve canları ile Allah (cc) yolunda mücadele ederek geride bizler için güzel örnekler bıraktılar. Karşılığında da Rabbimizin rızasını kazanarak vâd edilen ve ebedi yurt olan cennet ve nimetlerini hak ettiler. 
Yüce Rabbimiz bizleri de rızasını kazanma yolunda gayret gösteren kullarından eylesin.