İlahi emirlerin en yoğun bir şekilde yaşanıp, birlik ve beraberlik ruhunun sağlandığı, yoksulların halinden daha iyi anlayabileceğimiz bir iklime bizi çağıran ilahi ikramın sağanak halinde yağdığı, Rabbimizin rahmetinin zirveye çıktığı yeni bir rahmet ayı ramazana bizleri sağlıklı bir şekilde ulaştıran Allah (cc) a hamdüsenalar olsun.
Her zaman yapılan dua ve ibadetler makbul olmakla birlikte, mübarek gün ve gecelerde, ramazan ayında yapılan dua ve ibadetler ise daha faziletli ve sevabı daha fazla olduğu bilinmektedir. Peygamberimiz ramazanın müminler için "Rahmet, bereket, mağfiret ayı" olduğunu bildirirken, diğer bir hadiste ise "Kim kötü söz ve davranışları bırakmazsa, onun yemesini içmesini terk etmesine Allah'ın ihtiyacı yoktur. Oruç bir kalkandır. Sizden biriniz oruçlu olduğu bir günde kötü söz söylemesin, kavga etmesin. Ona biri sataşır veya kötü söz söylerse 'Ben oruçluyum' desin" Kur'an da "Ey iman edenler! Oruç sizden önce gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki (oruç sayesinde kötülüklerden ve günahlardan) korunursunuz." (Bakara 183) "Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur'an-ın indirildiği aydır öyle ise sizden ramazan ayını idrak edenler onda oruç tutsun." (Bakara 185) Peygamberimizde; "Eğer ümmetim ramazandaki tuttukları oruçların ve ibadetlerin sevabını bilseler ve görselerdi keşke senenin bütün günleri ramazan ve oruç olsaydı derlerdi" buyurmuştur.
Orucun dini, ahlaki, ruhi, ferdi, toplumsal yönden ve sağlık açısından birçok yararı olduğu bilinmektedir. Oruç tutan kimse sıkıntılara göğüs germeyi, açlığa susuzluğa dayanmayı, nefsine ve iradesine hâkim olmayı öğrenir. Oruç tutan kimseler açlığın ve susuzluğun ne demek olduğunu bilir, yoksulların durumunu nefsinde yaşadığı için onlara karşı yaklaşımı değişir. Kalpler ve gönüller oruç sayesinde daha merhametli bir hale geldiği için yoksulların yaşadıkları güçlüklerin farkına varır ve oruç tutan insanlar başkalarına yardım etme alışkanlığı kazanırlar. Bununla birlikte ramazan ayında verilen zekâtlar, fitreler, kılınan teravih namazları ve mukabele gibi güzel dini uygulamalarımız toplumdaki bireyleri bir birlerine yaklaştırır ve kaynaştırır.
Dinimiz birlik ve beraberlik dinidir. Sağlıklı bir fert toplum ilişkisinin kurulabilmesi için her türlü tedbiri almıştır. Kur'an da; "Müminler ancak kardeştirler" (Hucurat 10) "İnsanlar için ortaya çıkarılan doğruluğu buyuran, fenalıktan alıkoyan, Allah'a inanan hayırlı bir topluluktur" (Âl-i İmran 110). Yine Kur'an-ın deyimi ile aşırılıklardan arınmış başka topluluklara örnek olma özelliğine sahip, orta yolda, iyilikte yarışan ve birbirlerinin yardımcıları olan, zenginlik kaynaklarının belli ellerde birikerek sosyal adalet dengesinin bozulmasına müsaade etmeyen bir toplumdur buyrulur.
Dinimize göre çalışmak ibadetten sayılmıştır. Alın teri ve emek övülmüştür. Tembelliğe ve miskinliğe kesinlikle yer verilmemiştir. Peygamberimiz "Kişinin kendi el emeği ile kazandığından daha hayırlı bir lokma yoktur" İhtiyaç sahibi olan, çalışma gücü ve imkânı bulunmayan, ülkeleri işgal altında olan veya kuraklık yaşayan, çaresiz insanların ihtiyaçlarını gidermek içinde, dinimiz birçok tedbir öngörmüştür; zekât, fitre, sadaka, kefaret, ödünç verme vb. gibi. Emevi halifesi Ömer Bin Abdülaziz zamanında Şam valisi halifeye şöyle bir mektup yazıyor "Zekât fonunda epeyce bir para birikti, verecek fakirde bulamıyorum ne yapayım? Herkesin çalışmanın ibadet sevabı olduğu bilinciyle hareket ettiği ve zekâtını düzenli bir şekilde verdiğinden dolayı fakir kalmamış. Halife: "Öyle ise maddi imkânı bulunmayan gençleri evlendir. Çeyizlerini al, düğün giderlerini karşıla, oradan artanı da zengin olduğu halde borçlu olanlar varsa onlara ödünç ver" der.
Ramazan ayı; maddi ve manevi birçok güzellikleri içinde barındıran, kılınan namazların, tutulan oruçların verilen zekât, fitre ve sadakaların bir e 700den başlayan sevaplarla manevi doyuma ulaşıldığı, günahların affedildiği, yoksulların maddi olarak sıkıntılarını giderdiği, birlik ve beraberlik ruhunun zirveye ulaştığı bir aydır.
Bizler bu güzellikleri yaşarken dünyanın birçok yerinde açlık çeken can güvenliği olmayan mazlum insanlar bizlerden yardım bekliyor. İmkânlarımızın bir kısmının bu bölgelere gönderilmesi zorunlu bir ihtiyaçtır. Binlerce aç olan insanların yaşadığı bir dünyada, sorumluluklarımızı yerine getirmek zorundayız
Yüce Rabbimiz "Ant olsun ki sizi biraz korku ve açlık, mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltme (fakirlik) ile deneriz. Sabredenleri müjdele" (Bakara 155) buyuruyor. Mal, mülk, sağlık her şey bir emanettir, fakirin hakkı olan zekâtı vermemek ise kişinin kendisine yaptığı en büyük kötülüktür. Tıka basa karnını doyurup, yan gelip yatarak Allah'ım verdiğin nimetlere şükürler olsun demek, şükür değildir. Malın şükrü; zekât, fitre, sadaka olarak vermektir. Vücudun şükrü ise salih amellerdir. Yüce Rabbimizin birilerini yoklukla imtihan ederken bizleri de varlıkla ve bollukla imtihan ettiğini unutmamak gerekir. Bu gün sadece Türkiye'de ki ekmek israfı Açlık çeken birkaç ülkenin ihtiyaçlarını fazlasıyla karşılar. Dünya ülkeleri silahlanmaya ayırdığı paraların %1'ini yoksul ülkelere gönderse açlık diye bir problem kalmaz. Müslüman'ım diyen insanlar zekâtlarını düzenli bir şekilde hakkıyla verseler yine açlık ve yoksulluk diye bir şey kalmaz. Sorun insanların ihtiyacından fazla hoyratça ve gereksiz yere israfta bulunmaları, nimeti saygısızca ve şükürsüz bir şekilde israf etmeleridir.
İyilik ve güzelliklerin yaygınlaşması, kötülüklerin önlenmesi ve insanların ihtiyaç ve sıkıntılarının giderilmesi için, herkes üzerine düşeni yaparsa, inşallah hem sorumluluktan kurtulur hem de birçok şeyin yoluna girdiğini görürüz. Rabbimizin rızasını kazanır, hem de ramazanın rahmetinden yararlanmış oluruz. Ramazanımız mübarek, ibadetlerimiz makbul, amellerimiz kabul olsun. Yüce Rabbimiz şimdiden bu ayı hakkıyla idrak edip onun rahmet ve feyzinden yararlanmamızı nasip eylesin.