Sevgili okuyucularım,
Her mümin kişinin içinde büyüttüğü en önemli özlem Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa’yı görmek arzusudur. Onu dünya gözü ile görenler sahabeler idi. Tabiin döneminden itibaren bu özlem duyulmaya başlanmış, Asr-ı Saadet döneminin çocukları veya bu dönemde yeni müslüman olmuş büyükler birinci nesilden olan sahabelere “Bize peygamberimizin şeklini şemailini anlatır mısınız” diye özlemlerini dile getirmeye başladılar.
Hz. Peygamberi görenlerin görmeyenlere anlatımları zaman içinde zengin bir bilgi birikimi meydana getirdi. İşte Peygamberimizin şeklini dış görünüşünü şemailini ve günlük yaşamını anlatan bu eserlere Hilye adı verilmiştir.
Özellikle Peygamberimizi görmeden müslüman olan Türkler, bu özlemi Türk İslam Edebiyatı’nda önemli bir tür olarak değerlendirmişler, Hilye ve Şemail türü ile taçlandırmışlardır.
2001 yılında “Osmancık’ta Erenler Durağı Koyun Baba” isimli bir kitap çalışmasıyla tanıttığımız ve Şair Kadri diye bilinen Osmancıklı Abdülkadir Uslu’nun yazdığı bir hilyeden yola çıkarak Peygamberimizi yazı ile tanıtan bir eseri sizlerle paylaşıyoruz. Şiir dilindeki bazı terimler ile şiirde geçen mazmunları (Nükteli Sözleri) açıklayarak bu konuda yazılanları dile getirmeye çalıştık. 2019 yılının Ramazan ayında Peygamberimizi görmek özlemini içinde taşıyan sizlere sevgili okuyucularımın duygularına ortak olmak istiyorum.

SEBEB-İ TE'LÎF-İ HİLYE-İ ŞERÎF  (SAV)
7. Resûlün âline ve evladına hem
Selam olsun dahî ahfâdına hem.
8. Nedir manzûmeye bâis bil, Ey Can!
Beni gark eyleyübdür bahr-i isyân
9- Boşa gitti beda'-ı ömrüm, Eyvah!
Hitabından yine eksik değil ah!
10-    Deyüb şâm ü seher giryan olurdum
Yanardım aşk ile biryan olurdum,
11-    Birgün gönlüme oldu tulûâ't
Resulün himmetidir bu sünûhat
12-    Habîbin hilye-i pâkin gel Ey dil!
Ânı nazma getür, yaz eyle tebcil
13-    Bu yüzden nâil-i me'cûr olursun 
Ki elbet bâ'is-i mağfûr olursun
14-    Kısa bir bahr ile gerçi o ma'lûm
Ânı yazmıştı Hâkânî merhûm
15-    Güzel idi velâkin o güzel Han
Nice müphem lugâtler yazmış Ey Cân!
16-    Her âdem anlamaz, bilmez meâlin
Begâyet hoş serâba gerçi rengin
17-    Okunsa bir makama girmez Ey Cân!
Mütala'aya mahsustur kıl iz'an
18-    Ânı tanzîr edüb hoş nazma çektim
Halâvetten âna büber tuz ektim.
19-    Aruzun vezni ile oldu mevzun
Mefâ'îlün mefâ'îlün feûlün
20-    Mecâliste okunsun ârifâne
Terennümâz olunsun âşıkâne
21-    Beda'ım gerçi az ey Şâh-ı levlâk
Ne lâyık ağzıma ol hilye-i pâk
22-    Bir küstahlık ki hâşâ eyledim ben
Beni lütfun ile afveyle gel sen

Başlama Na’tı: 2
7. Peygamber'imiz (sav)'in ev halkına evlatlarına ve de torunlarına selam olsun.
Âl: Aile evlat, çoluk çocuk demektir. Âl-i Resul, Âl-i Âbâ, Peygamber'imiz (sav)'in ailelerini anlatmak için kullanılan tabirlerdir. Hz. Peygamber (sav)'in aileleri ile birlikte Hz. Ali (ra), Hz. Fâtıma (ra), Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin, Âl-i Resul ve Âl-i Âbâ'dan sayılmıştır.
8.    Bu manzumeyi (bu şiir kitabını) yazmama sebep olan şey nedir, biliyor musunuz? Ben büyük bir günah ve isyan denizinde yüzüyordum. 
Manzume: Ölçülü ve ahenkli olan, sözdür ki en güzel olanlarına manzum şiir denir(2).
Bahr: Deniz, derya. Bilgi ve sanatta elde edilen üstünlük, ilim irfan hazinesi. Aruz ahenginin ana makamlarından her biri(3).
9. Ömrümün sermayesi boşa gitti eyvah, sözlerimden, yakarışlarımdan, "ah" eksik değil, diye.. 
10. Ah edip akşam sabah aşk ile ağlar kebap gibi yanardım. 
11.    Bir gün Resulullah (sav)'ın yardımıyla gönlüme bir his bir duygu güneş gibi doğdu… O ses bana:
12.    "Ey Gönül ! Peygamber'imizin özelliklerini ve tertemiz görünüşünü anlatan manzum bir eser yazarak onun yüceliğini tanıtmaya çalış" dedi.
13.    Bu yüzden bir sevaba ulaşırsan elbette ki Cenâb-ı Hakk'ın afvına mazhar olursun.
14.    Merhûm Hâkânî kısa bir bölüm halinde bunu yazmıştı.
Hâkânî(4): Hâkânî Mehmed Bey Türk Edebiyatı'nda Dîvan tarzı şiirler yazan bir şairimizdir. Fakat o edebiyatımızda türünün ilk ve önemli örneği olan "hilye" adlı eseri ile ün kazanmıştır. Asıl adı Mehmet'tir. İstanbullu olup saray çevresinde yetişmiştir. Eserlerine ve getirildiği görevlere bakılırsa iyi bir eğitim gördüğü anlaşılır. Çeşitli devlet görevlerinde bulunarak sancak beyliğine kadar yükselmiştir.
Ayas Paşa ve Güzelce Rüstem Paşa'nın akrabası olduğu kaynaklarda yazılıdır. Ömrünün son yıllarında Dîvân-ı Humayûn Muhasebeciliğinde bulunmuştur. 1606'da vefat etmiştir. "Hilye-i Hâkânî"si Türk Edebiyatı'nın şaheserleri arasında sayılır. İlk defa hilye türünü Hâkânî Mehmed Bey yazmıştır. Eser,1598 tarihinde bugünkü Cağaloğlu semtine adını veren Sadrazam Çağalzâde Sinan Paşa'ya sunulmuştur. Hakânî Mehmet Bey'in "Hilye"sinden başka Divan'ı ve "Miftâhü'l Fütûhat" adlı manzum kırk hadis tercümesi vardır.
15.    Güzel idi lakin bu güzel şair  anlamları her tarafa çekilebilen  sözlerle yazmıştı. 
16. Son derece hoş, baştan sona sanatlı söyleyişler ile süslü olduğu için her insan onun manasını anlayamaz.
17. Şu husus iyi anlaşılmalıdır ki, (Hakanî'nin eseri) anlamak için etraflıca araştırma ister ve makamla okunmaya müsait değildir. 
18.    İşte o manzumeye nazire olmak üzere bir manzume yazıp ben de biraz tuz biber ektim.
Tanzir: Bir şairin manzum bir esere başka bir şair tarafından aynı vezin ve kafiye ile nazire yazılmasıdır(5).
19.    Ve ben aruz vezninin mefâ'îlün mefâ'îlün feûlün ölçüsü ile yazdım.
Vezin: Ölçü, tartı anlamına gelir. Aruza göre ahenk ölçüsüdür. Türkçe'de iki çeşit ahenk ölçüsü vardır. Birine "hece" diğerine "aruz" vezni denilir(19).
20.    Meclislerde ariflere ve âşıklara yakışır tarzda ahenk ve musiki ile okunsun istedim.
21.    Ey Allah (cc)'ın Resulü, sermayem az senin temiz hilyeni ağzıma almak bana layık değil. 
"Sen olmasan, felekleri yaratmazdın" mealindeki hadîsü'l-kudsî(7) olarak riayet edilen habere telmih yapılmıştır. Buradaki hitap Hz. Muhammed (sav)'edir. Onun mukaddes zâtı bu hadis ile tanzim edilirken kâinatın yaratılışındaki yegâne maksadın Onun yüce varlığı olduğu ifade ediliyor(8).
22. Ben bir küstahlık edip senin Hilye-i Şerîfi'ni yazmaya yeltendim, sen gel beni lütfunla afveyle.
....................................................................................
(2) Tâhir-ül Mevlevî, Edebiyat Lügatı, sh. 95.
(3) Tâhir-ül Mevlevî, a.g.e., sh. 22.
(4) Muallim Naci, Osmanlı Şairleri, sh. 51; İskender Pala, Hakani Mehmet Bey-Hilye-i Saadet, sh. 7.
(5) Tâhir-ül Mevlevî, a.g.e, sh. 114-145.
(6) Tâhir-ül Mevlevî, a.g.e, sh. 179.
(7) Kudsî Hadîs olup olmadığına dair farklı görüşler bulunmaktadır. Bkz. 'Aliyyül-Kâri, el-Mevzuât, sh. 67-68.
(8) Emine Yeniterzi, Divan Şiiri'nde Na'ât, sh. 155.