OSMANCIK KAYMAKAMI AYHAN AKPAY

Bazı insanlar vardır, bir merhaba dediğinizde, bir selam verdiğinizde tabiri halkla kanınız kaynar. Seversiniz, sayarsınız, muhabbetinden zevk alırsınız. Bu makalemde sizlere Çorum’un incisi olan güzel Osmancık ilçemizin değerli Kaymakamı Ayhan Akpay Bey’den bahsedeceğim. Çünkü güzellikler paylaşıldıkça ziyadeleşirken kötülükler paylaşıldıkça maalesef normalleşir. Diğer taraftan kim olursa olsun -menfaate dayanmadan, yağcılık yapmadan- sevdiğimiz insanlara, sevdiğimizi ölünce arkasından değil görünce yüzüne söylemek gerekir. (Üç bin civarında yayımlanan makalelerim arasında zeminden zirveye kadar değişik kişiler hakkında artı eksi yazılarım vardır. Eski il müdürlerinden biri zamanla herkes beni unutur ama Mahir Bey unutmaz deyince, ‘’Sayın Müdürüm, iyiliğinizi de kötülüğünüzü de bir şekilde kaleme alırım. Konferanslarda parantez açarım’’ dedim ve yapıyorum) Kimi insanlar vardır makama gelince biter (ya liyakati yoktur, egosu çoktur, pot kırar -eksi- biter ya da iyilik tohumu saçar -artı- biter) kimi insanlar vardır makamdan gidince biter. (Ya unutulur biter ya da ektiği güzellik tohumları durmadan yayılır, çim misali biter)
Sayın Kaymakamım Ayhan Beyle 2022 yılında tanıştık. Birinci kitabım ‘’Mahirane Söylemler’’ çıkınca, ilçe kaymakamımız olarak takdim etmek için randevu talep ettim. Sağ olsun hemen geri dönüldü ve ziyarete gittim. Makama girince hemen ayağa kalkan, samimi, güler yüzlü bir Mülki Amir görmek gerçekten mutlu etti. (Meslekte 39 yıl, çok müdür, kaymakam, valilerle muhatap olduk ve gözlem sepetini doldurduk. Mesela bir kaymakam beye, eski görev yerim diye ziyaretine gidip kitabımı takdim ettim.-hem de beni çok seven ilk kaymakamımın ilçesinden ve isimleri de aynı, tanışıyorlar- 10 dk. durdum bir bardak su ikram edemedi. Gittiğime pişman oldum) İki kelam ile muhabbete başladık. Tabii ilçe kaymakamını bulunca, doğduğum büyüdüğüm, ağladığım güldüğüm Seki köyümden bahsetmemek köye vefasızlık olurdu. (Vefa adına, konferanslarımda, TV, radyo programlarımda, kitaplarımda köyümden mutlaka bir cümle bahsederim) Tevafuk, Kaymakam Bey’de yenilerde bizim köyü ziyaret etmiş. Köyün doğal güzellikleri çok hoşuna gitmiş. Sohbette, köyden kaç kişinin ismini soy ismiyle sayınca, ilgi ve hafızasına hayret ettim. Hatta ‘’Kaymakam Bey, bizim köyü benden daha çok biliyorsunuz’’ dedim.
Bu arada, bir köylü vatandaşın görüşmek istediği bilgisi gelince müsaade istedi, içeri aldı. Köylünün en önemli işi ya muhtar şikâyeti ya sınır ya da yol davası olur.  Vatandaş, tarla komşusuyla olan yol davasını başladı heyecanla ve geri sarıp sarıp anlatmaya. Sonra da cep telefonuna çektiği fotoğraflar üzerinden izah etmeye. Kaymakam Bey, sabırla 10 -15 dk. dinleyip, ‘’dilekçe ver, inceleteyim’’ dedi.  Vatandaş büyük bir memnuniyet duyarak gitti. (Muhtemel köyüne gidince de Kaymakam Bey’in ilgisini çokça sağa sola anlatır) Bu izlenim sonrasında;
Kaymakam Bey, ben kaymakamlarla çalıştım. Çoğu Kaymakam -bize göre basit ama vatandaşa göre çok önemli- işlerle ilgilenip kendini yormaz. Direk falan müdüre git der, gönderir.
Mahir Hocam, ben mesleğimi çok seviyorum. Bundan da maaş alıyorum. Devletim de beni buraya derde derman ol, olamazsan da kafa yor diye gönderdi. Ben olmasam onlarca insan bu görevlere gelebilmek için can atıyor. Dolayısıyla yoruluyor muyum, yoruluyorum ama severek yapmaya çalışıyorum. Bu da yorgunluğumu dindiriyor.
Kaymakam Bey, sizi gerçekten tebrik ediyorum. Rabbim valilik makamı nasip etsin.
Görev yaptığım ilçelerin birinde haftanın pazarı, pazartesi günü idi. Köylü vatandaşlardan sabah erkenden en az 5-10 kişi gelir kaymakam beyin kapıda görüşmek için beklerdi. Kaymakam Bey’de bağırarak gelir -sesini duyunca biz bile odamıza çekilirdik- makama girerdi. Bunu gören köylüler – kaymakam bugün sinirli, bizi dinlemez diye- çekip giderdi. Bunun sırrını kaymakam bey ilçeden ayrılınca öğrendik. Kaymakamlık özel kalem personeline, geçici işçilere ‘’ben sabah gelirken ortaya fırça atarım ama üzerinize alınmayın’’ dermiş. Akabinde de kapıda bekleyen olmayınca gideceği yerlere daha rahat gidermiş. (Bu anımı anlattım)
Sayın Kaymakam Bey’e ikinci ‘’Susamak’’ kitabımı takdim ettim. Birkaç ay sonra üçüncü ‘’Depremle Yaşamak’’ kitabımı takdim etmeye gittiğimde, önceki kitaplarımın masasının üzerinde olduğunu gördüm. (Sayın Valimiz de kitaplarımın evde TV yanında olduğunu ve okuduğunu söylemişti) Bu beni çok mutlu etti.  Hatta Sayın Kaymakam, Susamak ’tan hoşuna gitmiş olacak ki, ‘’Karı-Koca Dırdırı’’ şiirimi okudu. Depremle Yaşamak kitabımı baştan sona inceledi ve ‘’Mahir Hocam, maşallah. Gerçekten çok güzel eserleriniz var. İnşallah sizlerden daha çok istifade ederiz. Osmancıklı olarak ilçe istifade eder… Sayın Valim de bu konularda son derece ilgili…’’ diye iltifat gösterdi. (Bazen bir cümle bir maaştan daha değerlidir) 
Yazmayı çizmeyi, konuşmayı çalışmayı seven biri olarak sosyal yönüm birazcık iyidir. Bu noktada mütevazi olmaya gerek yok. Bazen bir selam ile bir saat muhabbetin yolunu bulurum. Bu bağlamda, ilçede ziyaret ettiğim okullar da, verdiğim seminerlerde veya köylülerle -bizim köyden de ilçede epey vatandaş vardır- kahvene sohbetlerinde (buralar ilçe yöneticilerinin en çok iyiye kötüye tahlil edildiği, not verildiği mekanlardır) mutlaka kaymakam beyin ismi bir cümle ile de olsa geçer. Bu zamana kadar, hakkında bir tane olumsuz cümle kuran Osmancıklı görmedim, desem asla abartı olmaz. Özetle herkesin birleştiği ortak nokta ‘’Kaymakam Bey, şeker gibi adam... Düğünde, cenazede, etkinliklerde daima halkın içinde olan biri… Kaymakamlığa gittiğinde adamın sadece makam kapısı açık değil gönül kapısı açık… Ulucami’den çıkınca -görmedik gibi- hemen makam aracına koşmaz… Vatandaşla ayaküstü iki kelam eder…’’  Dolayısıyla sayın kaymakam, Osmancıklıların gönlünde taht kurmayı başarmıştır. (Burada Osmancıklı sade bir vatandaş olarak Kaymakam Bey hakkında yazdıklarımı, Sayın Valimiz Doç. Dr. Zülkif Dağlı Bey’e de arz ettim)

Özetin Özeti: ‘’Bu millet -şahsı ile ilgili- her şeyi affeder ama adam yerine konulmamayı asla affetmez (Merhum Kadir Topbaş) Tepeden bakan gerek amir olsun gerek memur olsun gerekse siyasetçi olsun, bu tür insanlar gittiği gün bittiği gündür. Örnekleri çoktur. Emekli olduklarında toplum içinde yalnız kalırlar. Hatta sosyal medyada bile beğeni, yorumlara -eski ile yeni farkı- bakınca bariz görülür. (Mesela üst bürokrat birine 723 tane gelen bayram mesajının görevden alındıktan sonraki bayramda 13 taneye düştüğünü duymuştum)
Çorum’da, eve giderken üç tane ekmek fırınının önünden geçiyorum. Birinde ‘’dünkü ekmek’’ diğerinde ‘’bayat ekmek’’ bir diğerinde ise ‘’dinlenmiş ekmek’’ bulunur yazıyor. Aslında üçü de aynı ekmek. Ama sizin gözünüze hangisi farklı gelir? Ekmek alacak olsanız hangisini almak istersiniz?
 Resmî veya özel kurumlarda ’vatandaşın istediği işinin görülmesi kadar -her iş görülemeyebilir- ilgilenilmesi, değer görmesi mutlu eder’’ sırrınca işçi, memur özel bir durumda gecenin ikinci yarısı patronunu, amirini arayabilecek cesareti taşıyorsa o patron, o amir kişilik olarak değerlidir. Otuz üç sene önce sicilime 60 veren amirimin kapısını gece yarısı çaldım. Önüme düştü, samimi olarak ilgilendi. Sicilimi düşük verdiğine takılmıyorum, belki bende de hata vardı. Şimdi o merhum amiri; özlemle, rahmetle yâd ediyorum. Samimi olanlar, gönle dokunabilenler asla unutulmazlar. İsimleri bilinmese de hatıraları dilden dile dolaşır.
‘’İnsanlarla öyle geçininiz ki, ölümünüzden sonra düşmanlarınız bile ağlasın’’ (Hz. Ali) Dostlar zaten ağlar. Marifet düşmanları ağlatabilmektir. Bunun da en kısa yolu, yangınlara kar, garip gurabaya, mazlumlara yâr olmaktan, değer vermekten geçer. 
 Önemli değildir makama gelirken gelecek türlü türlü çiçekler 
 Lakin çok önemlidir makamdan giderken güle güle diyecekler