Önceki yazımızı eğitim ve kültürden "baskın olanın daha çok sesi çıkar, diğerinin önüne geçer" diye bitirmiştik. Devam ediyoruz.
Ancak şunu unutmamak gerek kültürün ihmali, değerleri bitirir, değerler biterse toplum biter, toplum biterse millet bilinci kaybolur, başka devletlerin empoze ettiği ne varsa yanımızı-yöremizi kaplar. Birilerinin uydusu haline geliriz.
Mesela şehitlik diye din kaynaklı bir değerimiz var, el'an öyle bir kültür emperyalizmi altındayız ki olası bir savaşta gönüllü aransa yüz milyona yaklaşan nüfusumuzun yüzde kaçı başvuru yapar, seferberliğe katılır. Varın bir düşünün. Oran az olup, savaşta ölenler olursa, gidenler de "âlemin enayisi biz miyiz" ya derlerse. Zira seküler ve ateist güruh aynı vatanda yatacak-kalkacak, keyf yapacak, savaşa gitmeyecek, diğerleri gidecek ve ölecek; "böyle bir dünya yok" denilir.
Eskiden çok görülürdü; ömürlerinde cami yüzü görmemişler, yakınlarını musallaya getirirler, müslümanlar cenaze namazını kılar, onlar da kenarda kadın-erkek siyah elbise ve gözlüklerle seyrederlerdi. Var mı böyle bir dünya!
Muhafazakâr kesim de değişime uğradı; maneviyatı zayıfladı epeydir. Dünyevileşme denen bir hastalık türedi ki, evlere şenlik; insanlar, mal buldukça, makam buldukça bunuyor ve önceki günlerini unutuyorlar.
Nankörlük diz boyu, aslını-neslini inkâr diz boyu. Ahde vefa, iyiliği hatırlama, büyük sözü dinleme hak getire…
Yazımızın bu son bölümünde, bir vefa örneğine, ailede yerleşmiş bir kültüre yer vermek isterim. Olay ABD vatandaşı bir doktorun gerçek hayat hikâyesi olarak anlatılır.
ABD, uzun zamandır dünyanın gözünde hiç iyi sınav vermiyor. Ne zaman iyi sınav verdi ki diyeceksiniz, kuruluşunda işgal ve sömürü var zaten.
Devlet politikası olarak, dünya halklarına özellikle de Müslümanlara hep zulm ediyor, hâmiliğini yaptığı İsrail'in eliyle Gazze'ye/Filistin halkına 7 Ekim 2023'ten beri ölüm kusuyor.
Ülkelerin devlet politikası ile halkın bakış açısı çoğu kere uyum sağlamaz. Halkta insani yön, resmi ideolojide konjonktürel menfaat ön plandadır. Devletler bu gün dost olduğuna, çıkarlar çatıştığında yarın düşman olabiliyorlar.
19.yy. İngiliz başbakanlarından Lord Palmerston'un meşhur diplomasi ilkesi şuymuş: "İngiltere'nin ebedi dostu veya düşmanı yoktur. Değişmez çıkarları vardır." Uluslararası ilişkilerde bu ilke yönetim şekli ne olursa olsun, her ülke için câri. Yaşadığımız günler bize, bunu ayan-beyan gösteriyor.
Güçlüyseniz abi rolünü oynadığınız ülkelere tolerans tanırsınız. Dün ecdadımız Osmanlının, bu gün ülkemizin gönül coğrafyamızdaki ülkelere elini uzatması gibi.
Ne yazık ki, gayr-ı müslim dünya böyle değil.
İslam dünyasına bakışları haçlı zihniyeti ön yargısıyla olan ABD ve Batı, Ukrayna ve İsrail'e bile ajandalarındaki açık ve gizli çok özel çıkarları için destek veriyorlar.
Niye girdik buralara ve bu kadar uzattık derseniz meramımız anlaşılsın, "hikmet, mü'minin yitik malıdır, onu nerede bulursa alır" Hadis-i Şerifi gereği ABD mahreçli de olsa yukarda ifade ettiğimiz vefa ve hatır bilme/iyiliğin karşılığı temalı hikâyeyi anlatmak için.
Özellikle burada okul çağında bir çocuğun okuma azmi/mücadelesi, bu esnada gördüğü iyiliği, hayata atıldığında unutmaması, sırası geldiğinde iyiliğe karşılık vermesi dikkat çekicidir.
Howard, yoksul bir ailenin çocuğuydu ve okul giderlerini karşılamak için kapı kapı dolaşarak eşyalar satıyordu. O gün, hiçbir şey satamamıştı ve karnı da çok açtı. Bundan sonra çalacağı ilk kapıdan yiyecek bir şeyler istemeye karar verdi. Kapıyı açan sevimli genç bayanı görünce utandı. Yiyecek bir şeyler yerine:
"Affedersiniz, bir bardak su rica edebilir miyim?" diyebildi yalnızca.
Genç bayan, çocuğun aç olabileceğini düşünerek kocaman bir bardak süt getirdi ona. Çocuk, sütü yavaş yavaş içine sindirerek içtikten sonra "Çok teşekkür ederim, borcum ne kadar?" diye sordu genç bayana. Genç bayan, "borcunuz yok" diyerek, yüzünde sıcak bir gülümsemeyle devam etti; "Annem, gösterdiğimiz şefkat ve nezaket karşılığı olarak asla bir bedel ödenmesini beklemememizi öğretti bize" dedi.
Çocuk "o halde çok teşekkürler, yürekten teşekkür ederim size" dedi.
Howard Kelly, evin önünden ayrıldığı zaman kendisini yalnızca bedensel olarak değil, ruhsal olarak da güçlü hissediyordu.
Yıllar sonra genç bayan çok ender rastlanan bir hastalığa yakalanmıştı. Yöredeki doktorlar çaresiz kalınca, hastalığı ile ilgili araştırmalar yapılması için onu büyük kente gönderdiler. Dr. Howard Kelly, konsültasyon yapması için çağrıldığı hastanın hangi kasabadan geldiğini duyunca heyecanlandı. Artık genç olmasa da yıllar önce kendisine sevgiyle yaklaşan bayanı ilk gördüğü anda tanımıştı ve onun yaşamını kurtarmak için elinden geleni yaptı.
Uzun süren tedaviden sonra bayan sağlığına kavuştu.
Dr. Kelly, denetlemesi için önüne getirilen faturaya şöyle bir baktı ve üstüne bir şeyler yazarak zarfın içine koydu ve hasta bayanın odasına gönderdi.
Kadın elleri titreyerek aldı zarfı eline. Açmaya korkuyordu.
Hastane faturasını asla ödeyemeyeceğini ve geri kalan yaşamı boyunca bu faturayı ödemek için çalışacağını biliyordu. Sonunda zarfı açtı ve faturaya iliştirilmiş bir not dikkatini çekti. Kâğıtta şunlar yazılıydı:
"Hastane giderlerinin tamamı bir bardak süt karşılığı ödenmiştir."
Dr Howard Kelly (1858-1943), ABD'deki ilk tıbbi araştırma üniversitesi olan Johns Hopkins'in dört kurucu doktorundan birisidir. Dr Kelly'nin bu üniversitenin seçkin doktorlardan biri olduğu bilinmektedir. Çocukken fakir olup-olmadığı tartışma konusudur.
Emekli öğretmen Mustafa TAŞCI ağabeyin Nesillerden Nesillere Sözler Hazinesi'nden Rıfkı Kaymaz'a ait ilgilisine öğüt:
Kötülüğün ateşini / Söndürecek yel ol yavrum
Mutluluğun denizine / Akacak bir sel ol yavrum
İyiliğe, güzelliğe / Doğruluğa dil ol yavrum
Şu fakire bir sadaka / Verecek bir el ol yavrum
Her yan diken olsa da sen / Mis kokulu gül ol yavrum
Ve Allah'ın rızasını / Kazanacak kul ol yavrum.
Vesselam…