Diyanet İşleri Başkanlığı her yıl, Mevlit kandilini içine alan haftayı Mevlid-i Nebi Haftası olarak kutluyor. Her yıl bir tema çerçevesinde kutlanan haftanın bu yıl ki teması ise " Peygamberimiz ve Vefa Toplumu" olarak belirlenmiştir. Âlemlere Rahmet olarak gönderildiği bildirilen Peygamberimiz (as.) ın dünyaya teşrif etikleri gün olan Mevlit Kandilini, en güzel bir şekilde idrak ettik. Peygamberimizin doğumunun seneyi devriyesinde, ona olan sevgimizi ifade etmek için bir takım etkinlikler düzenlenmeye devam ediliyor.
İnsan olmanın ve dinin gereklerinden birisi de ahde vefada bulunmak, iyilikleri unutmamaktır. Her müslüman da bulunması gereken hasletlerden birisidir. Vefa insanları bir arada tutan en temel insani değerlerimizdendir. Vefa her şeyden önce Yüce Rabbimize gönülden bağlanarak, Peygamberimize ümmet olabilmektir. Vefa aynı zamanda iman ve güzel ahlak ile bütünleşmek, nimetlerin kadrini bilerek nimetlerin sahibine şükredebilmek ve imanın bir gereği olarak sıratı müstakim üzere yaşayabilmektir. Peygamberimiz herkese olduğu gibi yakınlarına ve aile fertlerine karşıda iyilik ve iltifatta bulunurdu. Bir gün evine gelen yaşlı bir kadına, fazlasıyla iltifat ettiğini gören Hz. Ayşe; kadın gittikten sonra fazla bulduğu iltifatın sebebini sorar. Bunun üzerine peygamberimiz de "Ya Ayşe bu kadın vefat eden eşim Hatice'nin arkadaşı idi. Onun sağlığında da bize gelirdi. Ahde vefa imandandır."
İyiliğe iyilikle karşılık verilirse başkalarına da güzel örnek olunmuş olur. Vefakârlığın en büyüğü ise bizi yoktan var eden, sağlık ve sıhhat veren, sayısız rızk ve nimetler bahşeden yüce yaratanımızı tanımak, ona inanarak imanın gereklerini yerine getirmektir. İnsan, Allah'a ibadet etmek suretiyle Elest bezminde yaptığı ahde vefasını gösterdiği gibi kendisine iyilik yapanlara da vefakâr olmalıdır. Vefanın olmadığı yerde insanların birbirlerine olan güven duyguları zayıflayarak sosyal çözülmeler olur ki o zamanda birlikten, beraberlikten, kardeşlikten söz etmek mümkün olmaz. Vefakârlık toplumlarda dostluk, saygı ve sosyal dayanışmayı da güçlendirir. İnsanların birbirlerini hatırlayarak anmaları, güzel hizmet ve meziyetlerini ön plana çıkararak yâd etmeleri, iltifat ederek vefakârlık göstermeleri imanın bir gereği olduğu gibi örnek güzel davranışlardandır. Peygamberimiz kendisine bir hafta süt emziren Ümmü Eymen'i, ücret karşılığı da olsa yıllarca kendisine bakan sütannesi Halime'yi, sütkardeşi Şeyma'yı, çocukluğunu yanında geçirdiği Ebu talibin hanımı Fatma'yı, ömrü boyunca unutmamış, saygıda kusur etmemiş, her fırsatta onlarla ilgilenmiş ve yardım etmiştir. Vefakârlık imanın bir gereğidir. Kuranı Kerimde, vefalı kullara ahirette cömertçe muamele edileceği bildirilmiştir.
Kur'an'ı Kerimde " Ey iman edenler! Allah'a itaat edin, Peygamber'e itaat edin ve amellerinizi boşa çıkarmayın. (Muhammed sur. 33) (Resulüm!) De ki: Eğer Allah´ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahları-nızı bağışlasın. Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir. (Al i İmran 31) İlahi emirleri gereğince Peygamberimizi çok severiz. Bundan dolayı da, Peygamberimize yaraşır bir şekilde etkinlikler yaparak, peygamberimizin güzel ahla-ki davranışları ve getirdiği ilkeleri en güzel bir şekilde yâd ederiz. İnsanların iyiye yönelerek, hakkı ve hakikati bula-bilmesi için öncelikle Yüce Yaratanımızı, Kuran'ı ve Peygamberimizi iyi tanımamız gerekir. Hz. peygamberi örnek almak onun öğütlerine uygun davranmaktır. Bu ise öncelikle onu iyi tanımak ve doğru anlamakla mümkündür. Ay-nı zamanda Allah'ın Kuran'da ki mesajını da doğru anlamış ve hayata geçirmiş oluruz. Peygamberimizin hayatı, Kuran'da bildirildiği üzere güzel örneklerle doludur ve bizzat Yüce Allah tarafından koruma altına alınarak yetişti-rilmiştir. Saf sur. 6. "Ey İsa biz seni senden önce gönderdiğimiz Tevrat'ı tasdik etmek ve senden sonra gönderece-ğimiz ismi Ahmet olan peygamberi müjdelemek üzere gönderdik …" buyrulur.
Mekke de müşriklerin baskılarından bunalan Müslümanlar önce Habeşistan'a sonra da Medine'ye hicret etmek zo-runda kaldılar. Müslümanları Medine'de de rahat bırakmayarak üzerlerine seferler düzenlediler. Onlar bilmiyorlardı ki Allah nurunu tamamlayacaktır. Peygamberimiz ve ashabı büyük sıkıntılar çektiler ama yılmadan usanmadan mü-cadele ettiler. Nefsanî davranıp kin ve nefretle hareket etmediklerini, peygamberimizin rahmet yönünün öne çıkarak ağır bastığını görmekteyiz. Tebliğ için gittiği Taif şehrinde gördüğü muameleden sonra, "Rabbim kuvvetimin zaafa uğradığını, çaresiz kaldığımı yalnız sana arz ederim. Allah'ım onlara hidayet nasip eyle, onlar bilemediler, anlayama-dılar eğer bilse ve anlasalardı bunu yapmaları mümkün değildi. Bunlar bilemediler belki çocukları hidayete erer" di-ye dua etmiştir. Yine Uhud savaşında daralan ve bunalan Müslümanların ey Allah'ın Resulü bir beddua etseniz de şu müşrikler helak olup gitseler sözleri üzerine "Ben lanetçi bir peygamber olarak değil rahmet peygamberi olarak gönderildim." buyurmuştur. Mekke'nin fethinde de peygamberimizin intikam duyguları ile değil onlara rahmet na-zarı ile muamele ettiği bilinmektedir. Peygamberimiz her şeyi ile bizim için bir rahmet ve güzel bir örnektir. O dü-rüst, adaletli, hoşgörülü, mütevazı, açık sözlü, ahde vefalı idi. Haktan başkasını söylemez, konuşurken kişileri de hedef almazdı. Karşısındaki konuştuğu zaman ise onu sonuna kadar dinlerdi. İnsanları kırıcı değil gönüller yapan, insanları arkasından çekiştirmeyen, dedikodu ve gıybet yapmayan, suizanda bulunmayan, yüzünde tebessüm, gö-rüşlerinde isabet ve feraset olan, bütün yaratılanlara karşı şefkat ve merhametle muamele eden bir kişiliğe sahipti. Hz. Muhammed'de bizim gibi bir insandı. Yer, içer, uyur, sevinir, üzülür ve ağlardı. Kısacası bir insan olarak sahip olduğumuz tüm özelliklere sahipti.
Bizzat Allah'ın Kuran'da övdüğü bir peygamber: "Ey peygamber! Biz seni hakikaten bir şahit bir müjdeleyici olarak, Allah'ın izniyle bir davetçi ve nur saçan bir kandil olarak gönderdik." (Ahzab 45-46) Allah ve Resulünü inci-tenlere Allah, dünyada ve ahirette lanet etmiş ve onlar için horlayıcı bir azap hazırlamıştır." (Ahzab 57)