Akıldan, ilimden, hukuktan, vicdandan ve insani hasletlerden yoksun, herkesin gözü önünde insanlık suçu işleyen ve düpedüz bir kehanet terörüyle hareket eden İsrail’in, gelinen noktada Hamas’ı şeytanlaştırmaya çalıştığı, işgale karşı yaptığı mücadelesini illegalleştirilmek istediği görülmektedir. Bu yazıda Hamas’ın mücadelesi ile DEAŞ terör örgütünün faaliyetlerinin bir arada zikredilmesinin ne büyük yalan ve göz boyama olduğuna dair ana hatlarıyla dini, siyasi, askeri ve sosyolojik açıdan bir değerlendirme yapılacaktır.
SEÇİMLE BAŞA GELEN MEŞRU BİR SİYASİ YAPI
Öncelikle tanımlama açısından bakıldığında; Hamas, Filistin’de legal siyasi bir yapı ve bölgesinde meşru olarak taraftar bulmuş bir hareket olarak tanımlanabilirken; DEAŞ, kökten dinci, toplama, gayri meşru bir terör örgütü olarak tanımlanabilir.
Hedefleri açısından bakıldığında Hamas, bağımsız bir Filistin devleti kurmayı amaçlayan sistemli bir yapıdır. DEAŞ ise küresel bir hilafet kurma hedefiyle bünyesinde net olarak kimlerin olduğu belli olmayan koalisyonlu silahlı bir örgüttür.
Coğrafi odak bakışıyla Hamas, Filistin topraklarında, özellikle de Gazze’de faaliyet gösteren ve bağımsız bir Filistin Devleti kurmayı amaçlayan lokal bir yapıdır. DEAŞ ise başlangıçta Irak ve Suriye merkezli olmak üzere, küresel bir etki alanı oluşturmayı amaçlayan ve devamında hedef gözetmeksizin bütün meşru devletleri hedefe koyan silahlı bir örgüttür.
Yöntemleri açısından Hamas, hem siyasi faaliyetlerde bulunarak seçim kazanan, hem de askeri yöntemlerle işgal altındaki topraklarını muhafaza etmeye çalışan meşru siyasi-militar bir görünüme sahip iken; DEAŞ aşırı şiddet ve terör eylemleri gösteren, kafa kesme gibi insan beden bütünlüğüne saygı duymayan ve barbar yöntemler kullanarak hiçbir sınır, savaş ahlakı ve insan hakkını gözetmeksizin savaşan silahlı bir örgüttür.
Uluslararası destek açısından Hamas, İran ve bazı Arap devletlerinden askeri destek alıyorken, Türkiye gibi diğer pek çok ülkeden de insanî ve siyasi destek almaktadır. DEAŞ ise, evrensel olarak bütün Müslüman ülkelerce silahlı ve acımasız bir terörist yapılanma olarak kabul edilmektedir.
En önemlisi politik katılım açısından Hamas, Filistin seçimlerine katılan, Gazze’de hükümet kuran ve demokratik katılımı dini olarak meşru gören bir yapı iken; DEAŞ, politik süreçlere katılmayı reddeden, hatta bunu kâfirlik olarak görüp kendisi dışındaki tüm unsurları dışlayan/tekfir eden bir düşünce yapısına sahiptir.
HAMAS SAVAŞ AHLAKINI GÖZETİYOR
Hamas, bazı Filistinli gruplarla bağlantıları veya sorunları olsa da onlarla ilişkilerini devam ettirme çabasındadır. Bu, Hamas’ın Filistin meselesi konusundaki meşruiyetini ve temsil kabiliyetini koruma çabasıyla açıklanabilir. Öte yandan, DEAŞ, kendisi gibi olan diğer radikal gruplarla dahi çatışmaktadır. DEAŞ, kendisi dışındaki bütün fraksiyonları kafirlik ve yok edilmesi gereken gruplar olarak görmektedir.
Şiddet konusunda Hamas, rastgele ve savaş ahlakı dışında bir savaş yöntemi benimsemez ve uygulamazken nihai amacı sadece İsrail’in işgaline karşı topraklarını savunmak amacıyla silahlı direnişe geçmektir. Oysa DEAŞ, kitlesel tam bir şiddeti savunmakta, bu durumu “kendi yorumladığı” İslam’ı kabul etmeyen herkese dayatmaya çalışmaktadır.
Hamas ve DEAŞ yönetim, demokrasi, sivil devlet, vatandaşlık ve siyasi partiler konusunda da doktrin itibarıyla farklı duruşlara sahiptir. Hamas, bu kavramları tanıyor ve teşvik ediyorken; DEAŞ ise bunları küfür saymakta, destekleyenlerin de öldürülmesi gerektiğini beyan etmektedir.
DEAŞ KENDİSİ GİBİ OLMAYAN HERKESİ TEKFİR EDER
Hamas, dinsel ayırımlar dâhil olmak üzere farklı olanlara – İsrail hariç – barış temelinde yaklaşırken; DEAŞ kendisinden farklı düşünen herkesle savaşmayı tercih etmektedir. Hamas hukuki kurallarını oluştururken referans olarak sadece şer’i kanunları temel almadan bu kanunları pozitif hukukla harmanlamayı tercih ediyorken; DEAŞ Vehhabi yoruma dayalı şeriatı hemen hayata geçirmeyi istemektedir.
Hamas için cihad mefhumu, Filistin topraklarında İsrail işgaline direnmekten ibarettir. Hamas, Siyonist İsrail’le dinleri nedeniyle değil, Filistin topraklarını işgal etmeleri nedeniyle savaşmaktadır. Ayrıca İslam’da insan bedenini parçalamanın yasak olduğuna inanır. Savaşta esir alınan veya çatışılan İsrailli askerlerin veya yerleşimcilerin başını kesmez. Her dinden insana kontrol ettiği bölgede yaşam alanı sağlar. DEAŞ ise, Müslüman veya Hristiyan fark etmeksizin kendisine karşı çıkanları katletmekte ve örgütün safında yer almayan herkesi kâfir saymakta sakınca görmez. Oysa Hamas âlimleri, dini özgürlükleri desteklediklerini ifade ederek Kur’an’ın “Dinde zorlama yoktur.” öğretisine atfen din adına başkalarına saldırılmasını ya da zarar verilmesini onaylamaz. Örneğin Hamas, DEAŞ’ın aksine Şiileri kâfir olarak nitelendirmez. Hamaslı âlimler, Şiileri İslam öğretisinden sapan bir Müslüman topluluk olarak görse de doktrin anlamında onları kâfir addetmez. Bütün bu sebeplerle DEAŞ, Filistinli gruplardan bilhassa Hamas’tan açıkça nefret etmektedir.
SİYONİST SİYASET PRATİĞİ VE DEAŞ ZİHNİYETİ
Sonuç olarak, İsrail’in Hamas’ı terörle ilişkilendirme çabalarının gerçekçi olmadığı, Batı ve Doğu’da bu konudaki farklı bakış açılarının bulunduğu görülmektedir. Bu itibarla iki örgüt arasındaki temel dinsel, ideolojik, politik, askeri, coğrafi, yöntemsel ve desteklenme farkları açıkça ortadadır. Müslümanların işgal edilmiş toprakları, dinleri, akılları, malları, canları ve ekin gibi biçilerek yok edilmeye çalışılan nesilleri karşısında verdikleri doğal tepki, terör faaliyeti değil meşru bir savunma hakkıdır. Üstelik Siyonist siyaset pratiği ile DEAŞ’ın zihniyetinin arka planının karşılaştırılmaya ihtiyaç duyduğu açıktır.