Kur'an'ı Kerim'in Gönderiliş Amaçları -5-

İnsanı diğer canlılardan farklı kılan özeliklerden birisi de ilahi vahye muhatap olmasıdır. Kur'an-ı Kerim'in gönderiliş amaçları arasında insanın nasıl yaratıldığı konusunda doğru ve sağlıklı bir bilgiye sahip olmamız da vardır.
Kur'an-ı Kerim'deki insanın yaratılışı ile ilgili ayetlere baktığımız zaman; iki grupta toplayabiliriz
1. Hz. Âdem'in yaradılışı ile ilgili ayetler. Hz. Âdem'in yaradılışı ile ilgili ilahi ifadelerin geneline baktığımız zaman, insan varlığının biyolojik yanın su ve toprak karışımından şekillendirildikten sonra, yüce Rabbimiz tarafından ona ilahi bir ruhun verildiğini görmekteyiz. Toprakta bulunan elementlerin nerede ise tamamının insan vücudunda da mevcut olduğu tespit edilmiştir. Secde sur. 7-9'da "Yarattığı her şeyi en güzel yaratan, insanı başlangıçta çamurdan halk edip sonra onun soyunu bayağı bir suyun özünden var kılan, sonra da şekillendirip kendi ruhundan ona üfleyen Allah'tır."
İnsanın yaradılışı ile ilgili ayetler bir yandan insana bazı bilgiler verirken bir yandan da onu inceleme ve araştırma yapmaya sevk etmektedir. "O halde insan neden yaratıldığına bir baksın." (Tarık 5) diye buyururken bizi hem bilgi edinmeye, hem de yaratanımıza inanmaya ve imanın gereklerini yerine getirmeye çağırır. İnsanı bir hücreden başlayıp mükemmel bir varlığa dönüştüren yaratma faaliyeti, Yüce Rabbimizin sonsuz ilim, irade ve kudretinin bir eseri olduğunu ortaya koymaktadır. Bu konuyla ilgili ayetlerde insanın değişik yönlerine dikkatlerimizin çekildiğini görürüz. Mesela "Biz emaneti, göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler, (sorumluluğundan) korktular. Onu insan yüklendi. Doğrusu o çok zalim, çok cahildir" (Ahzap 72) "İnsan şüphesiz pek huysuz yaratılmıştır" (Meâriç 19) "İnsan aceleci olarak yaratılmıştır" (Enbiya 37) "İnsanın en çok yaptığı iş, tartışmadır." (Kehf 54) "Doğrusu biz insanı meşakkat içinde yarattık" (Beled 4) "Gerçekten insan Rabbine karşı çok nankördür. Doğrusu kendisi de buna hakkıyla şahittir." (Âdiyat 6-7) "Siz, hiçbir şeyi bilmezken Allah, sizi analarınızın karnından çıkardı; şükredesiniz diye size kulaklar, gözler ve kalpler verdi." (Nahl 78) "İnsanlar arasında öyleleri vardır ki, Allah'a bir yar (uçurum) kenarındaymış gibi kulluk eder. Ona bir iyilik (lütuf) gelirse yatışır, başına bir bela gelirse yüz üstü döner. Dünyayı da, ahireti de kaybeder. İşte apaçık kayıp budur." (Hacc 11) "Ey insan! Seni yaratıp düzgün ve dengeli kılan, seni istediği şekilde birleştiren ihsanı bol Rabbine karşı seni aldatan nedir?" (İnfitâr 6-8) "Biz insanı katışık bir nutfeden yarattık; onu imtihan edelim diye, kendisini işitir ve görür yaptık. Şüphesiz biz ona (doğru) yolu gösterdik. İster şükreder, isterse nankörlük eder." (insan 2-3)
2. İnsan yavrusunun oluşumu ve gelişimi ile ilgili ayetler. "And olsun biz insanı çamurdan (süzülüp çıkarılmış) bir özden yarattık. Sonra onu sağlam bir yerde nutfe haline getirdik. Sonra nutfe yi alaka (aşılanmış yumurta) yaptık. Peşinden alakayı, bir parçacık et haline soktuk; bu bir parçacık eti kemiklere (iskelete) çevirdik; bu kemikleri etle kapladık sonra onu başka bir yaratılışla insan haline getirdik. Yapıp yaratanların en güzeli olan Allah pek yücedir." (Mü'minûn 12-14)
Kur'an-ı Kerim'in geneline baktığımız zaman iki tip insandan bahsettiğini görürüz.
Birincisi Allah'a ve ahiret gününe inanan, Allah'ın iradesine teslim olan, Kur'an'ın mesajını tam olarak algılayıp hayatını güzel davranışlarla süsleyerek, hal ve hareketlerinde hakkı gözeten, doğruluktan ve adaletten ayrılmayan, Allah'ın emirlerini yerine getirip yasaklarından sakınan, yapıcı, ıslah edici, gerçeğin peşinde olan, Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak için her türlü fedakarlığı yapan, Kur'an'ın deyimi ile meleklerden bile üstün olma vasfına haiz olan insan.
İkincisi ise yaradılış öncesi meleklerin tanımladığı insan tipi; bozgunculuk yapan, kan döken, kin güden, Allah'a asi gelen, isyan eden, haram ve yasakları çiğneyen, tabiatı ve nesli helak etmeye çalışan, ibadet yapsa bile, yaptığı ibadetleri hayatına yansımayan, ahlakını güzelleştirmeyen, kötülüklerden alıkoymayan insan tipi. O, doğrunun ve gerçeğin düşmanıdır. Fırsat bulunca her şeyi alt üst eder, Allah'tan sakınmaz, fitne çıkararak insanları bir birine düşürür. Kur'an-ı Kerim bu tip insanların kalplerinde hastalık olduğunu bildirir. (Bakara 10) Diğer bir ayette ise onların gözleri vardır gerçekleri görmez, kulakları vardır duymaz, kalpleri vardır gerçekleri hissetmez; işte onlar esfelisafilîndirler. (Aşağıların aşağısı) Yüce Rabbimiz insanları hem iyilikleri, hem de kötülükleri yapabilecek bir fıtratta yaratmıştır. İnsanda bulunan ruh ve nefis, iyilik ve kötülüğün temsilcileridirler. Allah (cc) aklımızı ve irademizi iyi yönde kullanmamızı, yer ve göklerdeki her şeyi bizim istifademize sunduğunu, sorumlu bir varlık olduğumuzu, şükran duygusu içerisinde yaratanımıza iman edip, kötülükler ve günahlardan kaçınarak, salih ameller işlememizi bizden isteyerek, şeytanın vesveselerine uyup, nefsimizin heva ve heveslerinin peşinden koşmamamızı ister. Yüce Mevla'mız insanları, en güzel bir şekilde sorumlu varlıklar olarak yarattığını bildirir. "Siz başıboş ve sorumsuz olarak yaratıldığınızı ve tekrar diriltilip hesaba çekilmeyeceğinizi mi zannediyorsunuz?" (Mü'minûn 115) buyurarak her davranışımızın kayıt altına alındığını, ceza ve mükâfatın söz konusu olduğunu bildirir.
Müşrikler de Allah'a inandıklarını söylüyorlardı, fakat yeniden dirilmeye ve ahirete inanmıyorlardı. "Çürümüş kemikleri kim diriltecek? Diyor. (Ey Muhammed) De ki onları ilk defa yaratmış olan diriltecek. Çünkü O, her türlü yaratmayı gayet iyi bilir" (Yasin sur. 78-79) "İnsan kendisinin kemiklerini bir araya
toplayamayacağımızı mı sanır? Bizim onun parmak uçlarını bile aynen eski haline getirmeye gücümüz yeter" (Kıyame 3-4) Müslümanım diyen bir kimsenin Allah'ın iradesine tam teslim olması gerekir.
Dekart "Bir sanatkârın, eserini yaptıktan sonra, bu benim eserimdir dercesine altına imzasını attığı gibi yaratanda benim kalbime ve gönlüme varlığının imzasını atmış" Yüce yaratanımız ruhumuza varlığının imzasını attığı gibi, parmaklarımızın ucuna da sadece bize ait olan, değişmeyen imzalar attığına on dört asır önce vurgu yapmıştır.