Kur'an'ı Kerim'in Gönderiliş Amaçları -3-

Günden güne gelişen teknoloji, insanlara pek çok rahat ve kolaylıklar sağlarken, bir takım problemleri de beraberinde getirmiştir. Manevi değerlerden uzak olan insanlarımızın mutlu olduklarını söylemek mümkün olabilir mi? Sosyal ve ekonomik sebeplerin ortaya çıkardığı bir takım ruhi gerginlikler onu yıpratmakta ve huzursuz kılmaktadır. Bundan dolayıdır ki Yüce Rabbimiz Kur'an-ı, ruhi bunalımlardan kurtulabilmemiz için gönüllerimize bir şifa kaynağı olarak gönderdiğini bildirmektedir.
Kur'an-ı Kerim ilahi bir kelam olduğu içindir ki, söz dizesinde ki üstünlük hiçbir şair ve edibin erişemeyeceği bir seviyedir. Kur'an ın bir özelliği de 23 yıllık bir zaman diliminde, çeşitli problemleri çözmek, çeşitli sorunlara ve toplum içinde ortaya çıkan güçlüklere cevap olmak üzere peyder pey ayetler veya sureler halinde nazil olması ve Peygamberimiz tarafından, vahiy geldiğinde anında vahiy kâtiplerine yazdırıp ezberlemelerini istemesidir. Kur'an ın gönderiliş amacı her konuda sağlıklı ve doğru bilgiye ulaşarak sağlam bir iman sahibi olmamızı sağlamaktır. Kalplerimizi ve gönüllerimizi rikkatli, merhametli hale getirecek olan Allah sevgisi ve kuvvetli bir imandır. Bizleri her türlü kötülüklerden ve günahlardan koruyacak olan, ibadetlerle birleşen, güzel ahlaki davranışlar olarak yansıyan sağlam bir imandır. Kur'an da; "Allah'a iman edip O'na (Kur'an-a) sımsıkı sarılanlara gelince, Allah onları kendinden bir rahmet ve lütuf (deryası) içine daldıracak ve onları kendine doğru (giden) bir yola götürecektir." (Nisa 175) "… Allah size imanı sevdirmiş ve onu gönüllerinize sindirmiştir…" (Hucurat 7) "Müminler ancak, Allah anıldığı zaman kalpleri titreyen, kendilerine Allah'ın ayetleri okunduğunda imanlarını artıran ve yalnız Rablerine dayanıp güvenen kimselerdir." (Enfâl  2-3) 
Peygamberimiz ve ashabının hayatlarına baktığımız zaman, onların ne kadar sağlam bir imanla Allah'ın iradesine teslim olduklarını görürüz. Yüce Rabbimizin âlemlere rahmet olarak gönderdim buyurduğu Peygamberimize yapmadıkları kötülüğü bırakmadılar. Onların baskılarına hiçbir zaman boyun eğmedi. İnanç değerlerinden asla taviz vermedi. Hak bildiği yolda Allah'ın dinini tebliğ etme mücadelesine devam etti.
İnançları ve imanları uğruna şehit olanlar oldu Ammar Bin Yasir'i,  hanımı Sümeyye hatunu ve oğulları Ammar'ı çölde kızgın kumların üzerine yatırarak, ya Allah'ı inkâr edersiniz ya da sizi böyle işkence ederek öldüreceğiz dediler. Yasir tarihe geçen şu sözleri söyler; " Allah'a yemin ederim ki değil bana işkence yapmanız, beni kesseniz, zerre, zerre ayırsanız, her bir zerreme de ayrı, ayrı işkence yapsanız, yine de Allah bir peygamber hak demekten beni vazgeçiremezsiniz" şehit ettiler. Sıra hanımı Sümeyye hatuna geldi aynı soru aynı cevap ve onu da şehit ederler. Onlar öyle bir imana sahiptiler ki canları ile bedel ödeyeceklerini bildikleri halde inkâr etmediler. Şahadet mertebesine ulaşarak peygamberimiz tarafından cennetle müjdelendiler. Oğulları Ammar ise dayanılmaz işkencelerden kurtulmak için inkâr ederek müşriklerin ellerinden kurtulur kurtulmaz da, peygamberimize giderek gözyaşları arasında olanları anlatarak "Ben şimdi dinden çıktım mı?" diye sorar. Peygamberimiz "Kalbin nasıl Ammar?" o da "Kalbim imanla dopdolu ey Allah'ın Resulü." Peygamberimiz ise "O zaman imanına bir zararı yok, tekrar sana işkence yaparlarsa yine aynı yola başvurabilirsin" buyurduğu ve bu olay üzerine Nahl 106 "İnandıktan sonra Allah'ı inkâr eden, kalbi iman ile dolu olduğu halde inkâra zorlanan değil, fakat kim kalbini küfre açarsa, işte Allah'ın gazabı bunlaradır. Onlar için büyük bir azap vardır." Ayeti kelimesinin nazil olduğu rivayet edilir.
En fazla işkence görenlerden biriside Bilal-i Habeşi idi. Ona ya inkâr edersin ya da işkenceye devam edeceğiz dediklerinde "Sizi daha çok kızdıracak bir şey bilse idim onu da söylerdim". Onun çok ağır işkencelere maruz bırakıldığı, baygın vaziyette olduğu haberi Hz. Ebu Bekir'e ulaşınca oraya giderek köle asıllı olan Bilal-i satar mısınız der. Onlar da evet 20 dinar istiyoruz derler. O zamana kadar beş dinardan fazla hiç köle satılmamış kat kat fazlasını istemelerine rağmen varlıklı olan ve tüm servetini Allah yolunda harcayan Hz. Ebu Bekir hiç tereddüt etmeden istedikleri dinarları verir ve Bilal'e dönerek, hürsün der. Müşrikler şaşkın bir şekilde sen deli misin, zenci bir köle için bu kadar bedel ödenir mi deyince, Hz. Ebu Bekir "Allah'a yemin ederim ki değil 20 dinar, eğer deseydiniz ki servetinin tamamını verirsen onu serbest bırakırız, hiç tereddüt etmeden mal varlığımın tamamını da verecektim." Onlar öyle bir imana sahip oldukları içindir ki, Allah'ın rızasını Peygamberimizin sevgisini kazandılar ve birçokları daha hayatta iken cennetle müjdelendiler. 
Hz. Ömer "Gerçek mümin hakkı yaşayarak dirilten, batılı ise terk ederek öldürendir." 
Sezai Karakoç "Müslüman İslâmı öyle yaşa ki seni öldürmeye gelen sende dirilsin."
Seyit Kutup "İman yaratanla yaratılan arasındaki bir teslimiyet anlaşmasıdır." Der.
İman; yıldızlı sözlerden, laf edebiyatından ve temennilerden ibaret değildir. O kalpte kökleşip salih amellerde kendisini gösteren bir ruh ve bir yaşam biçimidir. İşte o zaman bir anlam ve mana kazanmış olur. Kur'an da birçok ayetin "İman edip salih amel işleyenler" şeklinde devam etmesi, sağlam bir iman ve riyadan uzak ibadetlerin ne kadar önemli olduğunu vurgulamaktadır.  Bir yaşam biçimi olan İslam, doğruluğuna inanılan her işin uygulamasını da ister. Ameli, ibadeti olmayan, ahlaki davranışlar olarak hayata yansımayan, lafta kalan bir imanın, dünyada da ahirette de hiç kimseye bir faydası olmaz. İlahi kitabımız bu mesajları en doğru ve en sağlıklı bir şekilde bize sunmaktadır. Önemli olan Müslüman'ım demek değil, Müslüman kimliğini koruyabilmektir. Eskiden iman tazelenirdi şimdi ise imaj tazeleniyor. 
Yüce Rabbimiz "Onlar derler ki; ey Rabbimiz! Bize dünyada da, ahirette de hayırlısını ver ve bizi ateşin azabından koru." (Bakara 201) "Rabbimiz! Bizi doğru yola erdirdikten sonra kalplerimizi eğriltme, katından bize rahmet bağışla; şüphesiz sen sonsuz bağışta bulunansın." (Âlî İmran 8) Diye dua etmemizi ister. Bakara 200.de ise "…insanlardan öyleleri de vardır ki ey rabbimiz bize dünyada ver derler. Böyle kimselerin ahirette hiçbir nasipleri yoktur…" Rabbimiz bizi dinin üzere kalplerini sabit kıldıklarından eyle. 
Milli şairimiz merhum M. Akif Ersoy: İmandır o cevher ki ilahi ne büyüktür,
İmansız olan paslı yürek sinede yüktür.