"Sizden, hayra çağıran, iyiliği emredip kötülükten sakındıran bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir" "İnsanlar için ortaya çıkarılan iyiliği buyuran, fenalıktan alıkoyan, Allah'a inanan hayırlı bir topluluktur." Onlar Allah'a ve ahiret gününe inanırlar; iyiliği emreder, kötülükten men ederler; hayırlı işlerde yarışırlar" (Âli İmran 104, 110,114)
Ülke olarak büyük bir deprem felaketi atlattık, binlerce canımızı kaybettik, binlerce insanımız tedavi altında. Birçok insanımız evlatları olan ciğerparelerini kaybederken çok sayıda evlatlarımızda öksüz ve yetim kaldılar. Allah'a (cc) ve ahiret gününe inanan ve kalbinde zerre kadar merhamet duygusu olan herkes neler yapabilirimin cabası içerisine girdiler. Açılarımız ve ülkemiz üzerindeki oyunlar çok büyük. Yaralarımız derin ama en büyük teselli kaynağımız ise devlet ve millet olarak dünyada eşi benzeri olmayan bir şekilde organize olarak, bütün gücümüz ile enkaz altındakilerin sağ salim çıkarılması, ihtiyaçların giderilmesi ve yaraların sarılması konusunda hızlı bir şekilde organize olarak yardım ellerimizi uzatmamız olmuştur. Devlet bunun altından kalkamaz diye sevinenlere, bu felaketten siyasi nasıl bir getirim elde edebiliriz hesapları yapanlara, vatandaşlarımızı devlete karşı ayaklandırmak için tahrikçilere, yalan haberler ile algı operasyonları yapanlara rağmen Devlet ve Millet olarak hep beraber bunu da atlatacağız inşallah. Şov peşinde olanlar zaten şovlarını yaparak gittiler. Deprem bölgesinde ise, ilk gün olduğu gibi, milletin öz evlatları, Devlet-i Âliyye ve birde bizleri cânı gönülden seven soydaşlarımız ve dindaşlarımız kaldı. Vefa ağır bir yüktür, her insan gereğini yerine getiremez. Kötü günler ise insanlara kimin dost kimin düşman olduğunu gösterir. Asrın felaketi yaşanırken şov ve siyasi hesaplar peşinde olanlar gibi... Düşene köstek değil, destek olmak gerekir, eğer olamıyorsanız, hiç olmazsa susarak yerinizde oturunuz. En azından ayakaltında dolaşarak fitne ateşini körüklemeye çalışmayınız. Övünmek gibi olacaksa olsun, dünyanın en iyi, en merhametli, en yardım sever, en cefâkar, en vefakâr ve en çok mazlumların yanında duran Devlet ve Milletiyiz. Bu bizim asırlar öncesine dayanan köklü bir devlet yapımızın, geleneğimizin ve kültürel birikimimizin bir tecellisidir. Bu felaket günlerinde bir tas su verenden, bir taş kaldırandan, canını hiçe sayandan, bir cana dokunandan, milletinin emrinde, devletinin yanında olan herkesten Yüce Mevla'mız razı olsun. İyi ki varsınız. İyi ki kilometrelerce uzaktaki kardeşlerinin derdini dert edinerek onun açılarını yüreğinin en derin ücralarında hissederek gözyaşları dökebilen, böyle güzel hasletlere sahip olan, bir toplumda yaşıyoruz.
Müslüman her fiili ve davranışları ile insanlara örnek olan, elinden geldiği kadarda Allaha kul peygamberimizde ümmet olmaya çalışan, müslümanların dertlerini de kendisine dert edinen kimse demektir. Bu depremden dersler çıkararak kendimize gelmek, kendimizi sorgulamak ve kendimize çeki düzen vermek zorundayız. Üzülerek ifade edeyim ki birçoklarımızın ahiret, hesap gibi bir derdimiz yok. Ölüm falan da hiç aklımıza gelmiyor. Binlerce insanımız bu felaket ile birlikte bir anda göçüp gittiler. Hayat dediğimiz şeyin, altında biraz dinlendiğimiz bir ağaç gölgesi olduğunu da unuttuk. Bu dünyada garip bir yolcu olduğumuzu hatırlamıyoruz bile. Giderken geride bırakacağımız her şeyi yanımızda götüreceğimizi zannediyoruz. Uykuya kurban ettiğimiz sabah namazlarımızdan, düzenli olarak veremediğimiz zekâtlarımızdan, gıybete, dedikoduya feda ettiğimiz ibadetlerimizden, Uyanıklık suretli dalaverelerimizden, kulluğu sadece ibadetlerden ibaret zannedişimizden ve onun bile hakkını tam olarak veremeyişimizden bahsetmeyeceğim. Zira bu gün yeri ve zamanı da değil. Adımız müslüman ama bir başka veçheden baktığımız zaman, çoğumuz namazın farz olmasından, şartlarından, huşuundan, namazsız müslümanlığın olamayacağından, haramlardan, islâmî ölçülerden habersiziz.
Kur'an'ı Kerimde: "O Allah ki size 'Müslümanlar' adını verdi. Öyle ise namaz kılın; zekâtı verin ve Allah'ın dinine sımsıkı sarılın." (Hac.78) O takva sahipleri ki, bollukta da darlıkta da Allah için harcarlar; öfkelerini yutarlar ve insanları affederler. Allah da güzel davranışlarda bulunanları sever. (Al-i İmran 134) "Gerçekten müminler kurtuluşa ermiştir. Onlar ki namazlarında huşu içindedirler, boş ve faydasız şeylerden yüz çevirirler, zekâtlarını verirler, iffetini korurlar, haddi aşmazlar, emanetlerine ve ahitlerine riayet ederler. Namaza devam ederler. Böylece cennete varis olan bu kimseler orada ebedi kalıcıdırlar." (Mü'minun:1-11) "Rahmanın has kulları onlardır ki, yeryüzünde tevazu ile yürürler ve kendini bilmez kimseler onlara laf attığında selam derler geçerler. Onlar harcadıklarında ne israf ederler ne de cimrilik ederler; ikisi arasında orta yol tutarlar. Onlar Allah'tan başkasına yalvarmazlar. Allah'ın haram kıldığı cana kıymazlar. Zina etmezler. Onlar yalan yere şahitlik etmezler. Boş sözlerle karşılaştıklarında vakar ile geçip giderler. Kendilerine Allah'ın ayetleri hatırlatıldığında kör ve sağır gibi davranmazlar. Onlara ebedi kalacakları cennet vardır." (Furkan: 63, 76) Peygamberimiz: "Müslüman elinden ve dilinden insanların emin olduğu kimsedir." (Tirmizi, iman: 12) "Müslüman'ın her şeyi hayırdır. Sevinir, şükreder, üzülür sabreder. İki halde de sevap kazanır." (Ramuz el - E-hadis: 314/12)
Müslüman; güvenilen, hakkına riayet eden, sünnet üzerine yaşayan, her şeyin hayırlısını isteyen, her zaman hesap vermeye hazır olan, hayırda yarışan, sözüne sadık, örnek kimse demektir. İyi müslüman olmak için dinin yaşanması gerekir. Öyle namazsız, niyazsın, oruçsuz, Kur 'ansız iyi bir müslüman olunmaz. İyi müslüman olmak için: Helalden kazanmak, helâlinden yiyip içmek, şüpheli şeylerden bile kaçınmak, sözün en güzelini söylemek, yaptığı her işi hakkıyla ve en güzel bir şekilde yaparak örnek kişi olmak gerekir. Cenabı Mevla bizleri rızasını kazanma yolunda gayret gösteren kullarından eylesin.