KÖY YANGINLARI NASIL ÖNLENEBİLİR? -2-

ÖNERİM:
1. Köylerde görev yapan imam - öğretmen - varsa sağlık personeline kâğıt üzerinde kalmayacak şekilde ciddi manada eğitim verilmeli. Bu eğitimler periyodik aralıklarla devam etmeli.
2. Köylerde ki camilere (bakkallara - kahvelere - sağlık ocaklarına - okullara - muhtarlıklara) durumuna göre en az 10 adet yangın söndürme cihazı konulmalı. Genelde camiler, kahveler köy meydanında olduğu için ihtiyaç anında herkesin ulaşımı kolay olur. Bu cihazların ihtiyaç halinde doğru kullanımını sağlamak amacıyla uygulamalı yangın tatbikatı yapılmalı.
3. Her evin girişinde en az bir adet yangın söndürme cihazı bulundurulması sağlanmalı.
4. Köylerde Cuma günü namazdan önce camilerde konunun uzmanları tarafından ''Yangınlar ve korunma'' konularında sinevizyon eşliğinde hayatın içinden yaşanmış örneklerle, halkın anlayacağı dille bilgilendirme akabinde gönüllülük esasına dayalı ilgilendirme sunumu yapılmalı.
5. Evlerin elektrik tesisatlarının yetkili personeller tarafından 5 yılda bir kontrolü sağlanmalı.
6. Köylerin, mahallelerin yol tanıtım levhaları eksiksiz bulunmalı. Bu levhalara zarar verenlerin olası bir afette nelere sebep olabileceği ve nasıl bir maddi - manevi sorumluluk altına gireceği köylerde çocuklara - gençlere anlatılmalı.
7. Bilhassa çok riskli köylerde su depoları ve buradan evlere ulaşabilecek şekilde faal yangın hortumları bulunmalı ve periyodik tatbikatlı kontrolleri yapılmalı.
8. Televizyonlarda ana haberler öncesinde en az 1 dakikalık yangınlara karşı topyekün bilinçlenme uyarı spot filmleri konulmalı.
9. Olası bir faciayı önleyen imam - öğretmen veya diğer vatandaşlar örnek olması için ödüllendirilmeli. (Bir haftalık tatil vb.)
10.    Göçle beraber köylerde yalnız başına yaşamak zorunda kalan yaşlıların evleri en az yılda bir defa yangın güvenliği açısından kontrolü sağlanmalı. Devrildiğinde yangına sebebiyet verecek soba boruları sabitlenmeli. LPG tüpleri - ocakları hortumları kontrol edilmeli.
11.    Yangın riski altındaki köylerden sorumlu bir teknik elaman görevlendirilmeli. Bu elaman maharetiyle köylerin genel periyodik kontrolü - eğitimi sağlanmalı. Hem istihdam alanı açılır hem de olası yangınlar en aza iner.
12.    Yangın söndürme cihazı, hortumlar veya güvenlik kontrolleri gibi hizmetler devlet eliyle ücretsiz olarak verilmeli. Çünkü ücret olduğu zaman vatandaş pek yanaşmaz.
Yukarıda bir kısmını kaleme almaya çalıştığım uyarılarıma bazı dostların, saçmalamış dediğini duyar gibiyim. Ama olsun ben yine de belki gün gelir ciddiye alan çıkar zannıyla yazıyorum. Ajandamı karıştırdığımda 30-40 sene önce ben şu makamda olsam ''şöyle şöyle yapardım'' diye aldığım hayali notlarımdan bazılarının belediyeler veya farklı kurumlar tarafından son dönemlerde uygulanmaya başlandığını görünce kendi adıma mutluluk duyuyorum. İsterseniz bir iki tanesini sizinle paylaşayım. Lisede öğrenciyken 'ben yetkili olsam kimsesiz yaşlıların evlerinin temizliğini, bir ekip oluşturup ücretsiz olarak yaptırırım' diye yazmışım. Görme özürlüler için kaldırımlara bir demir boru döşerim. Onu takip edip kolayca yürürler diye yazmışım. Yine İbadethanelerin ve müştemilatının genel temizliğinin belediyeler tarafından yapılmasının gerektiğini yazmışım. Bugün birçok belediye bunu veya bunun farklısını uygulamaya başladı. Bunun için bizler kafa yormaya devam edelim. Ortaya fikirler atalım. Mevla'm kerimdir deyip gerisini bırakalım…
Son 30 yıl içerisinde Çorum'da meydana gelen yangınlarda yaklaşık 200- 250 ev yandı. Birkaç sene önce Bayat - Çukuröz köyünde meydana gelen yangında 30 hane yandı. Çok basit bir hesap yapalım.  Vatandaşın bağışı hariç, hane başı en asgari olarak 150.000 TL devlete maliyeti olsa,
150.000 x 30 = 4.500.000 TL (eski para ile dört buçuk trilyon) tutar.
Ülkemizin en büyük özelliği afetler öncesi gerekli tedbirleri tam olarak alamasak da, afetler sonrasında hem devlet, hem de topyekün millet olarak seferber oluyoruz. Bir ekmeğimiz varsa gerektiğinde yarısını değil tamamını veriyoruz. Afetzede köylülerin gözyaşlarını yüreğimizde hissediyoruz. Bu özellik dünya da her millete nasip olmaz. 
''Sussam içim rahat etmez / Konuşsam sözüm kar etmez''  biliyorum. Ancak yine de yıllar önceden dediğim gibi şimdi de diyorum ki, yangınlardan (depremlerden, sellerden vb.) sonraki harcamalarımızın % 20 - 30'nu akıllıca kullanabilirsek olası yangınları ve diğer felaketleri önleyebiliriz.  Bir can kurtulmasına vesile olmanın karşılığı yoktur. İnanmazsanız buyurun deneyin…
2005 yılında Kargı - Saraycık köyünde meydana gelen yangın akabinde bir hafta da ben görev yapmıştım. Bu bağlamda madem buraya kadar geldim hiç olmazsa gelecek adına işe yarayım niyetiyle çadır mescitte laptop eşliğinde köylü vatandaşlara yangınlar ve korunma konularında konuşma yaptım. Akabinde de kadın erkek herkesi meydana topladım. Battaniye ile LPG - piknik tüpü söndürme tatbikatını köylü teyzelere uygulamalı olarak yaptırırken, yan tarafta bizi seyreden yaşlı bir amca mırıldanıyor. Halk tabiri ''GELMİŞTE KÖY YANDIKTAN SONRA SÖNDÜRMEYİ ÖĞRETİYOR'' diye homurdanıyor. Ben de ''Amca çekinme yüksek sesle söyle. Sen yerden göğe kadar haklısın. Keşke köy yanmadan önce sizlere bu bilgileri verebilseydik'' dedim.
İskilip eski kaymakamlarından biriyle sohbet ederken sivil savunmaya dikkatini çekmek niyetiyle, köyümüzde yangınla ilgili yaşanmış olayı paylaşınca, Mahir Bey ''Görev yaptığım bir ilçede bir muhtar, köyün mezarlık ihata duvarı için yardım istedi. Bende köyünüz yangın riski altında. Bunun için öncelikle yangına yönelik tedbire bakalım sonra mezarlığa bakarız dedim. Ve o köye yangın hortumları verdim.'' deyince, Sayın Kaymakamım iyi yapmışsınız. Malumunuz, Namık Kemal'den mezarlık ihata duvarı için para talep edilince ''Kesinlikle vermem. Çünkü içerdeki çıkamaz, dışardaki de girmek istemez. Masrafa ne gerek var?'' demiş dedim. Kaymakam Bey devamla, ''O köyde yangın çıktı ama hortumlar muhtarın ambarda kilitli olduğu için bir işe yaramadı…'' dedi. Bende ''Efendim, malzemeyi verip takibe gerek kalmaması Japonya gibi ülkelerde geçerli ama bizim ülkemizde iki de bir soracaksınız'' dedim. 
Yine Kargı - Saraycık köyünde yangın sonrası ırmak kenarına çadırlar kurulmuş ama bir hafta geçmesine rağmen seyyar banyo kurulamamıştı. Köye gelen bir basın mensubu, ''Bir isteğiniz var mı?'' diye sorunca vatandaş: ''Burası köy yeri mecburen çalışıyoruz ama hala banyo yok. Kokuyoruz'' demişti. 
Bir başka zaman Osmancık eski belediye başkanı arkadaşımıza bunu anlatıp, ''Sayın başkanım, ilçende seyyar banyo, WC var mı? Yedek mezarlığın var mı? Yedek çöp alanın var mı? Temel alt yapısı yapılmış çadır kurulacak alan var mı?  Afetlerde köye bile 10-15 gün sonra banyo verebiliyoruz. Ya büyük ilçelerde, şehirlerde olursa ne yaparız?'' diyerek bazı önerilerde bulununca  ''Gerçekten çok haklısın, hiç düşünmemiştim'' demişti. Akıbet mi? Allah vermesin ama ''Burası benim ilçem, yarın bir şey olursa ben şu zaman başkanı uyarmıştım derim'' diyerek sohbete devam etmiştik. O zamanki şartlarla şimdiki şartlar çok değişti. Ülke olarak bu noktada epey mesafe alındı. Dilerim daha güzele ulaşılır da maddi manevi kimsenin burnu kanamaz. 
''Dağ başına kış gelir, insan başına iş gelir / Umarım ihtiyaç halinde bu bilgiler hoş gelir''