“KOŞMA, DÜŞERSİN!” DEĞİL “KOŞARAK BÜYÜLENİRSİN!”

Daha önce hiç parka ya da pikniğe gittiniz mi? Muhtemel cevabınız evet ise; şunu düşünmenizi rica ediyorum. Pikniğe giderken ne giymeyi tercih edersiniz? Evinizdeki en güzel ve özenli kıyafeti mi yoksa en özensiz ve kirlenmeye en müsait olanı mı? Bu soruyla nereye varmak istediğimi anlamamış olabilirsiniz ancak size şunu söylemeliyim ki parka ya da pikniğe gitmek demek eski, yıpranmış ve özensiz kıyafet giymek demekle eş değer anlam taşımaktadır. Özellikle kadınlar park, bahçe ve piknik kültürüne kirlenmek gözüyle baktıkları için buna uygun kıyafet seçimi yapmayı hedeflemektedirler. Bu hedefleri bireysellikten taşıp çocuklarına da sirayet ederek ağızlardan “ Toprakla oynama üstün kirlenir!”, “ Koşma düşersin, pantolonun yırtılır!”, “ Ağaca çıkma üstün vişne lekesi olur!”, “ Yere oturma arkan toz olur!” gibi cümleler dökülmektedir. Bu cümlelerin oldukça tanıdık geldiği su götürmez bir gerçektir. Çünkü kirlenmemek doğa ile geçireceğimiz o muhteşem birkaç saatten daha büyük önem taşımaktadır bizim kültürümüzde. Oysaki; yırtılan pantolon dikilerek kirlenen kazak temizlenebilmektedir ve vişne lekesi çıkmasa bile güzel bir anı olarak kalabilmektedir. Doğada geçireceğiniz birkaç saat tüm bu teferruatların üstünde bir gerçeklik ve fayda sağlamaktadır. Ancak özellikle son yıllarda insanoğlunun bu gerçeklikten ve faydadan uzaklaşmaya başladığı bilinmektedir. Burada dikkat edilmesi gereken nokta ise nesilden nesile aktarılan doğadan korkma halidir. Çocuk yetiştirme kültürümüz doğa ve çevre sevgisini bastırma ağırlıklı olduğu için doğanın bizi kirleteceğine olan inancımız katmerlenerek bir sonraki nesile miras bırakılmaktadır. Ama bu mirasın artık geçmişin tozlu raflarına kaldırılması gerekmektedir. Çünkü doğa insanın ruhunun en hakikatli şifasıdır. Şimdi bu şifayı yakın merceğe alarak size aktarmak ve bu aktarım sonucunda doğanın bize sunduğu artıları hatırlatmak istiyorum.
İlk insandan bu yana doğanın şifası yadsınamaz. Yapılan araştırmaların sonuçları da bu şifanın varlığını kanıtlar niteliktedir. Gökyüzünü izlemek, ağaçlar eşliğinde bir yürüyüş yapmak ve çiçek kokuları solumak stresi azaltmakla birlikte insanı neşelendirmektedir. Nefes darlığı çeken bireylerin özellikle açık havada derin solunumlar yapması büyük fayda sağlamaktadır. Fizyolojik faydaları bir yana olmakla birlikte psikolojik açıdan da bireylerin üzerinde muhteşem etkileri olan doğanın insanoğluna git gide uzaklaşması kirlenme korkusunun da ötesinde teknolojinin yıpratıcı darbelerine kurban gitmektedir. Nesilden nesile aktarılan kirlenme korkusu ve teknolojinin yıkıcı yüzü doğa ile insanı iki yabancı haline getirirken bu durumdan zararlı ayrılan yine yeniden insanlık olmaktadır. Çünkü bu yüzyılda artan ruhsal problemleri yeşille çözmek varken beton duvarlar arasında yeni problemler edinmek insanoğlunun çıkmaz sokağıdır. Oysa; depresyon, anksiyete, travma sonrası stres bozukluğu ve daha birçok psikolojik rahatsızlık için doğadan faydalanmak birincil bir etki oluşturmaktadır. Bu etkinin yüksek dereceli faydasından erken yaşlarda değil, geç yaşta faydalanıldığı da bir gerçektir. Yaşlı bireyler; bağ, bahçe, tarla gibi doğa ortamlarından bazılarında sıklıkla uğraş vermektedir. Toprakla iletişim kurmak huzuru artırırken yaşlanma korkusunu, ölüm kaygısını ve yalnızlık acısını hafifletmektedir. Manevi bir haz ve doyum sağlamasıyla birlikte mutluluğu da gülen yüzlere yerleştirmektedir. Özellikle doğayı üretim hanesi haline getiren bireylerdeki psikolojik iyi oluş birçok açıdan büyüleyici bir sağlamlık göstermektedir. Kendi ektiği ve diktiği ürünleri kendi elleriyle toplamak büyünün etkisini uzatmaktadır. Kişiye; sevgisi yüce bir dostun sıcaklığını sunan doğa büyüleyici özelliğinin yanısıra oldukça unutulmaz da olmaktadır. Bilişsel psikolojinin en çok incelediği kavramlardan birisi olan hafıza, doğada karşılaştığı eşsiz manzaraları uzun züreli hafızaya depolayarak kalıcılığını artırmaktadır. Tek kalıcılık hafızalarda olmamakla birlikte duygular da bundan payına düşeni almaktadır. Birey ağaçlarla, bitkilerle ve uçsuz bucaksız yeşil manzarayla olduğu süreç içerisinde sevinç, mutluluk, huzur ve daha birçok iyi hissiyatla dolarken bunları tekrar tekrar hatırlayabilmektedir. Kısacası; doğanın çok faydası bulunmaktadır.
Bu noktada; psikolojik açıdan zor dönemlerden geçen bireylere tavsiyem haftada bir kere yeşil manzara ile kendilerine randevu ayarlamaları olacaktır. Telefonları sessize alıp akan suyun sesine ve ayaklarının altında düz bir tabaka olan toprağın nefesine odaklanılması o gece güzel bir uykuyu destekleyecektir. Belki de bireyin içinde varlığını koruyan öfke sakinleşecek, odaklanma süresi artacaktır. Şehrin yorucu gürültüsünden uzaklaşan kalbi dinginliğini koruyacak ve iyi huylu hormonların salınımını hızlandıracaktır. Elbette bireyin yaşadığı problemler mucizevi bir şekilde yok olmayacaktır ancak büyüleyici bir şifa ruha enjekte edilecektir her ağaç gölgesinde. Bu yüzden artık çocuklara “Koşma, düşersin!” değil; “Koşarak büyülenirsin!” demekte kıdemli bir yarar görmekteyim.