İnsan Allah'ın yeryüzündeki yarattıkları içerisinde, en güzel olarak dizayn edilip, akıllı bir varlık olarak yarattığı, sayısız nimetler lütfettiği, sorumlulukları olan ve sorumluluklarının da neler olduğu Kur an'da bildirilen, kalbi ve ruhu imanla süslenen, üstün meziyetlere sahip olan bir varlıktır.
Kur'an da "Siz başıboş ve sorumsuz olarak yaratıldığınızı ve tekrar yeniden diriltilip hesaba çekilmeyeceğinizi mi zannediyorsunuz?" (Mü'minun 115) Bazen insanlar yaratılış amacını unutarak gaflete düşmek sureti ile nefsin heva ve heveslerinin peşinden koşabiliyor. Gaflet; Nefsî davranarak Kuran'ın mesajından uzak kalmaktır. İnsanı yoktan var ederek sağlık, sıhhat, sayısız rızık ve nimetler veren, Yüce Rabbimizden habersiz yaşaması, kalbin haktan ve ona şükürden mahrum bırakılmasıdır. Hak ile araya bir perde çekerek,nefsi davranmak sureti ile gerçekleri görmeme, duymama hali olup bu güzelim dünyamızdaki ömrümüzü yaratılış amacımıza uymayan yanlışlarla heba etmektir.
Kalp; bilgi ve düşüncenin kaynağıdır. Kuran'ın temel amaçlarından biride, insanın zihnini doğru bilgilerle donatarak onu her türlü yanlışlıklardan ve günahlardan korumaktır. Doğru bilgiyle donatılmış insan, Allah'a ve yaratılanlara karşı sorumluluklarının bilincinde olur. Kur'an insana önce yaratılış amacını ve sorumluluklarını öğretir. "Allah'a karşı kulları içerisinde bilgili olanlar ona daha derinden saygı duyarlar" (Fatır 28) ilahi emriyle insanları araştırarak doğruyu bulmaya teşvik etmektedir. Peygamberimizde "Ey kalpleri değiştiren, evirip çeviren Allah'ım, kalbimi dinin ve taatin üzerine sabit kıl" (Müsnet 2-168) diye dua etmiştir.
Bedendeki hastalıkların tedavisi mümkündür. İnsanlar hastalandığı zaman doktora giderler, verilen ilaçları kullanarak veya ameliyat olmaları gereken bir durum varsa, ameliyat olarak tedavi yollarını ararlar. Fakat kalplerde ki manevi hastalıkların tedavisi kolay değildir. Her şeyden önce insanların gönüllerini imana açarak, şeksiz, şüphesiz inanıp, Allah'ın iradesine teslim olarak, imanın gereklerini yerine getirmek suretiyle, kalp ve gönüllerdeki gurur, kibir, nefret, büyüklenme, böbürlenme, üstünlük taslama, kendini beğenme gibi hastalıklardan kurtulabilirler.
"(Ey Muhammed insanlar) Hiç yeryüzünde dolaşmadılar mı? Dolaşsalardı elbette düşünecek kalpleri ve işitecek kulakları olurdu. Ama gerçek şu ki, gözler kör olmaz; göğüsler içindeki kalpler kör olur" (Haç 46) Kalp imanın merkezi olan duyumuzdur "Onların işleyip kazandıkları şeyler (Günahlar) kalplerinin üzerine pas olmuştur." (Mutaffifîn 4) "Mü'minler o kimselerdir ki, yanlarında Allah anıldığı zaman kalpleri titrer" (Enfal 2)
Kalp ve gönüller, imana, ibadete, Allah sevgisine ve muhabbetine kapatılırsa, kin ve nefretin nazargâhı olur. "Bilesiniz ki kalpler ancak Allah'ı anmakla (ibadet etmekle) mutmain olur" (Râd 28) Peygamberimiz "İnsan vücudunda bir et parçası vardır o düzelirse bütün vücut düzelir. O bozuk olduğunda bütün vücut ifsat olur. İyi bilin ki, işte o et parçası kalptir" (Buhari İman 39) Bundan dolayıdır ki Peygamberimiz ümmetinden dua ve ibadetlerimizin Allah indinde kabul görmesi için, gönüllerimizi kötü duygu ve düşüncelerden uzak tutmamızı istemiştir.
Müslüman'a yakışan, kalplere ve gönüllere Allah sevgisini yerleştirerek orasını kötülüklerden, günahlardan, Allah ve peygamber sevgisinin önüne geçecek, dünya sevgi ve muhabbetinden berî kılmaktır. Her sevgi geçici olup, Baki olan Allah sevgisidir. Bunu başarabilenler dünyada da ahirette de mutluluğu yakalamış olurlar.
Kalbi fesada uğratan hastalıkların 1. Kibirdir. Kibir; Büyüklük taslayarak mağrurlanmaktır. Kendisini büyük görüp başkalarını küçük görmektir. Küçük görmek şeytani bir özellik olup onun helakine sebep olmuştur. "Hani biz meleklere (ve cinlere): Adem'e itaat'i emrettikte, iblis yüz çevirdi ve büyüklük tasladı, böylece kafirlerden oldu" (Bakara 34) İnsanları helake götüren küfür ve inkar hastalığının en önemli sebebi kibirdir. Peygamberimiz "Cennete kibirden hiçbir şey giremez, Allah güzeldir, güzel davranışları sever. Kibir ise hak'kı küçük görmek ve başı gözü ile insanlarla alay etmektir" (Müslim İman 47)
İkincisi ise kindir. Kin; Kalbe yerleşen intikam alma duygusunun düşmanlığa dönüşmesidir. Kin tutmak, kin gütmek, kin beslemek gibi deyimler kalbe yerleşen virüsün sürekliliğini gösteren ifadelerdir. Bunlar İslam'ın hoş görmediği ve onaylamadığı huylardır. Kur'an'a göre kin'in beslendiği ana damar cahillik olup Müslüman'a yakışmayan bir davranıştır. Kin'in ruhsal kaynağı öfke ve intikam hırsıdır. İnanan insanlar düşmanlık ve kin duygularını yenmedikçe, imanın hazzını alamadıkları gibi, ruhsal ve ahlaki hastalıklardan da kurtulamazlar. Kur'an'da "Sen af yolunu tut, iyiliği emret ve cahillerden yüz çevir" (Araf 199) İnsanların hayırlısı kimdir sorusuna, Peygamberimiz: "Muttaki olanlar,kalplerini kin ve hasetten temizleyenler" buyurmuştur.
Kalp Yüce Rabbimizin nazargâhıdır. İnsanı insan yapan ve değerli kılan tüm özellikler kalpte toplanmıştır. İçine Allah (c.c)ın nuru inmeyen kalp, özelliğini kaybederek, Rabbimize karşı görevini yapamaz hale gelerek, gururun, kibîrin, kînin, inkârın, isyânın, ve kötü ahlaki meziyetlerin merkezi haline gelir. Manevi değerlerle tedavi edilmezse, gözler hakkı göremez, kulaklar hakkı duyamaz, kalp ve gönüllerde gerçekleri idrak edemez hale gelir.
Ey Rabbimiz Kuran'da "(Resulüm) deki: Dua ve ibadetleriniz olmasa idi, Rabbim size ne diye değer versin? (de)" (Furkan 77) Buyuruyorsun. Peygamberimizin de dua ettiği gibi dua ediyor ve diyoruz ki: Ey Rabbimiz kalp katılığından, gafletten, başkalarına muhtaç olmaktan, insanlara sıkıntı vermekten, zulme uğramaktan, aşağılanmaktan, miskinlikten, cehaletten, faydasız bilgiden, ürpermeyen gönülden, doyma bilmeyen nefisten, kabul edilmeyen duadan, nimetlerinin zeval bulmasından, lütuflarının değişip başkalaşmasından, ansızın bastıran azabından, gelip çatan gazabından sana sığınıyoruz. Senden her zaman yalvaran diller, haşyetinle ürperen gönüller istiyoruz. Zalimleri de sana havale ediyoruz.
"(Müminler şöyle dua ederler) Rabbimiz! Bizi doğru yola ilettikten sonra kalplerimizi eğriltme. Bize tarafından rahmet bağışla. lütfu en bol olan sensin." (Al-i imran 8)