Susmak mı? Belki sonra, şimdi konuşma vaktidir. Her şey ne kadar normal öyle değil mi? Cinsiyetsizliğin dayatıldığı araçlar piyasaya sunulurken. Filmler aldatmayı meşru sayacak davranışları gözümüze soka soka kabul ettirirken. Her şey o kadar normal ki, büyüklerimiz bize dayatılanları anında kabul ediyorlar. Hiç sorgulamadan. Sorgulamak o da neyin nesi?
Camide, bağ bahçede iş görmesi gereken amcalar, Facebook'ta reels videoları izliyor. Vefakâr kadınların nasırlı elleri kucaklıyordu umudu. Şimdilerde manikür pedikür bile yetmiyor dış görünüşü düzeltmeye. Çocuklar limon çekirdeği saçlarında giderken gezmelere, işlere. Şimdi asgarisini zor bulduğu bir hayat telaşında altlarında son model telefonlar, tabletler, arabalar ile dolaşıyorlar. Her şey ne kadar da değişti. Evet, kimse hep aynı kalmalıyız demiyor. Zaten aynı kalan bir şey bulsak dört elle sarılıyoruz. Ne kadar da mahrum kaldık insanca yaşayıp ölmeye.
Değişimlerin pazarı haline gelen canım ülkem ne kadar da sadıklar, yalan haberleri doğruymuş gibi yaymalara. Benim üzüldüğüm yer. Müslümanım deyip de asılsız bir haberi gözleriyle görmüşçesine sahiplenip etrafa yayan Müslüman halkımızın tutumu. Ne düşmanın ekmeğine yağ sürdüğünün farkında. Ne de inandığı değerlere küfür ettiğinin farkında. Böyle yaşamaya ne denir. Ölüden farksız bir yaşam diyeceğim. Hiç değilse ölüye Fatiha okunuyor…
Susmanın vadesi doldu. Gayri konuşmanın hakikati yaymanın vaktidir. Zulme sessiz kalanın, şeytanla yarenlik yapanın ortalığa yaydığı fitneden İslam'ı, onun kucaklayıcı ruhunu kurtarmamız gerek.
Son olarak bir cemaati töhmet altında bırakacak hadise yaşandı. Olay hakikat mı? Bilindik senaryolarla İslam'ı kötülemek mi? İki durumda da İslam ülkesi olan canım ülkemin kabahati var. Yalansa dur diyemediğimiz için hakikatse de İslam'ı yanlış anlayıp ve yanlış yaşadığımız için kabahatimiz büyük.