Bugün dünyada hâkim iki temel iktisat doktrini vardır ve her ikisi de materyalist görüşler üzerine kuruludur. Bunlar, Marksizm ve Kapitalizmdir. Diğer iktisat sistemleri, bu iki sistemin değişik ölçülerle meydana getirilmiş birer sentezi durumundadır, İslâm'ın ise prensiplerde vahye dayanan, bağımsız ve kendine has ekonomik görüşü ve sistemi vardır.
Biz, burada, Marksist ve Kapitalist iktisat ile İslâm iktisadını birkaç yönden karşılaştırmakla yetineceğiz.
1-Fert ve Toplum açısından:
Kapitalizm, ferdiyetçiliği esas aldığı için, fer de mutlak hürriyet tanır; sınıflaşmaya sebep olur ve sınıflar arasında uçurumlar meydana getirir. Bu arada toplumu ve toplumun menfaatini hiç güz ö nüne almaz.
Marksizm, toplumu esas aldığı için ferde hürriyet vermez; ferdi topluma hizmet eden bir köle olarak görür. Toplum adına ferdi ve ferdî bütün hürriyetleri yok eder. Tatbikatta hiç gerçekleşmemiş olan bir sınıf iktidarı kurmayı hedef tutar.
İslâm ise ferde hürriyet verir; fakat kapitalizmdeki gibi sınırsız değil. Toplum menfaatleriyle sınırlı olarak bunu ayarlar. Topluma en büyük değeri verdiği için onun refah ve saadetini esas alır. Ama Marksizm gibi de toplum adına ferdi hiçe saymak durumuna düşmez, İslâm, sınıflaşmaya yol açan unsurları kaldırdığı gibi sınıf diktatöryasına da karşıdır.
2-Mülkiyet açısından:
Kapitalizm, bütün mülkiyet hakkını ferde verir. Fert, sorumsuz ve sınırsız mülk sahibi olabilir. Devletin bunda kontrol hakkı dahi yoktur. Bu mülkü istediği şekilde, bütün kontrollerden uzak olarak tasarruf hakkına da sahiptir.
Marksizm, özel mülkiyeti tamamen kaldırır. Bütün mülk devletin ve toplumundur. Fert bu mülk de sadece bir işçi olarak çalışır. Tasarruf hakkı yoktur. Ücretler, ihtiyaca göredir.
İslâm ise ferde mülkiyet ve bu mülkiyette tasarruf hakkı tanır. Fakat bu, Kapitalizmde olduğu gibi sınırsız değildir. Ferdî mülkiyetin sınırı, toplumun menfaatidir. Toplum menfaatine tecavüz ettiği zaman ferdî mülkiyet tahdid edilir. Madenler, petrol... gibi bir çok unsurlar, toplumun ve devletin mülkiyetindedir. Ama, hiç bir zaman bu, Marksizmde olduğu gibi devletçilik anlamına gelmez.
3-Toprak ve Arazi açısından:
Kapitalizme göre arazi ve araziden sayılması mümkün olan her şey fertlerindir. Fert bunda sınırsız hükümrandır ve tasarruf hakkı da sınırsızdır. Self sistemi, bunun sonucudur.
Marksiznıe göre toprak toplumun malıdır, belli yerlere tevzii, şahıslara tevdii ve elden ele geçmesi söz konusu değildir.
İslâm'a göre toprak fertlerin elindedir. Fertler, İslâm prensiplerine göre bunda tasarruf hakkına sahiptirler. Ama bu da toplum menfaati ile sınırlıdır (Üç yıl ekilmeyen arazinin, o şahıstan bedeli mukabili alınıp işletecek bir şahsa verilmesi gibi). Ama arazi kapsamına giren, toprak terimi ile alâkası olan bazı şeyler İslâm'a göre devletindir: Otlaklar, ormanlar, yol ve meydanlar... gibi.
4-Miras açısından:
Kapitalizme göre fert mirasını tasarrufta serbesttir, istediği evlâdına verir, istemediğine vermez veya istediğine fazla verir ve istemediğine de az ve rebilir.
Marksizme göre miras söz konusu olamaz. Miras ve mirasda belirli hisselere sahip olmak gayrimeşru imtiyaz ve haksız olarak mülk edinme yollarındandır.
İslâm'a göre miras ferdin hakkıdır. Hem bu, istihsâlin artışı ve ferdin çalışma arzusunu teşvik için esasdır. Ama fert, terekesinde mutlak tasarruf hakkına sahip değildir. Bu, vasiyet ahkâmı ile sınırlıdır.
5-Eşitlik açısından:
Kapitalizme göre fertler arasında adalet ölçülerine uygun bir eşitlik gözetmek lüzumsuzdur, isteyen istediği kadar zengin olur ve bunun vergi vermekten başka sorumluluğu yoktur.' Fakir tabaka ile alâkalanmak, onların hayat seviyesini yükseltmek gibi duygulara yer vermek de söz konusu değildir. Böylece işçi-patron, zengin-fakir, komprador-burjuva gibi sınıfların meydana gelmesi tabiîdir.
Marksizme göre ferdler arasında tam bir eşit lik olması gerekir. Kişinin çalışma derecesi, iş yapabilme kabiliyeti, ilmî üstünlüğü söz konusu ola maz, işçi ile patron, mühendis ile çırak, profesör ile öğrenci aynı hakka sahip olmalıdır. Tatbikatta görülmeyen, sadece teoride yer alan bu görüşe göre "Fiilî eşitlik" esasdır.
İslâm'a göre ferdler arasında "Adalet prensi bine dayalı eşitlik" söz konusudur. Fiilî eşitlik diye mülkiyet prensibini çiğneyip zenginleri de köle yapmak, ilim haysiyetini çiğneyip profesörü de öğrenci ile bir tutmak, askerî ahengi bozup mareşali de er yapmak hem doğru değildir; hem de kişinin psikolojik yapısına ve yaratılışına uygun değildir. Ama herkese kendi seviyesinde değer vermek ve herkesin kendi seviyesindeki haklarını korumak, istismarı önlemek, fertlere bulundukları durumdan
daha yükseğine çıkabilme imkânını vermek en uygun yoldur, işte bu, "Adalet prensibine dayalı bir eşitlik"dir.
6-Ticaret ve Faiz açısından:
Kapitalizme göre ticaret ve piyasa durumu tamamen serbesttir. Devlet müdâhale ederse ticarî hayat durgunlaşır. Devlet, ancak çok dar durumlarda, ticaret mekanizmasını kontrol edebilir. Faiz, hangi oranda olursa olsun, serbesttir. Zira faiz, kapitalist iktisadın temelini teşkil eder. Kredi faizsiz verilemeyeceği gibi, faiz, çeşitli usullerle ticarete bile uygulanır.
Marksizm, mülkiyet hakkını ferdden aldığı gibi, ticaret hakkını da alır. Dış ve iç ticaret, devlet tekelindedir. Mülkiyeti ve ferdî haklan ilga eden Marksizm, faizi de reddeder; zira bu sistemde faiz zaten imkânsızdır.
İslâm'a göre ticaret serbest, faiz ise kesinlikle yasaktır. Ama ticaret hakkı ferde verilirken bununla ilgili sorumluluk sınırları da çizilmiştir. O, ticareti toplumun zararına kullandığı, fahiş kâra kalkıştığı zaman devlet narh kor; karaborsacılığa kalkıştığı zaman yine devlet bunu önleyecek bütün tedbirleri alabilir, İslâm, faizi yasaklamakla kalmaz, ferdin kredi ihtiyaçlarına cevap verebilmek için "Faizsiz Kredi Müessesesi" kurar.
7- Ahlâk ve Din açısından:
Kapitalizm ile Marksizmin temelde müşterek noktaları, materyalizme dayalı oluşlarıdır. Onun içindir ki aslında insanın ruh yönü ile hiç alâkalanmazlar. "Yaşamak için çalışmak" felsefesine dayalı olan ekonomik sistemlerini kurarlar. Marksizmde ahlâk mefhumu yok, yalnız devlet disiplini vardır. Kapitalizmde de, temel ahlâk görüşü, ilâhî kaynağa dayalı olmadığından; ferdî ölçülere, zaman ve mekâna göre değişen kararsız bir ahlâk anlayışı görülür.
İslâm ise her şeyden önce bir dindir. Onun içindir ki materyalizmle taban tabana zıddır. Hayatın her kademesinde ilâhî kaynağa dayalı olan İslâm ahlâkının tatbikini zorunlu görür.
Karşılaştırmayı başka açılardan da yapmak mümkündür. Fakat şu kısa karşılaştırma ile de İslâm İktisadının değeri yeteri kadar ortaya çıkmıştır, kanaatindeyim.