Toplumun mihenk taşı olan âile, eş ve çocuklardan oluşan ve yaratılıştan gelen bir takım manevi bağlarla pekiştirilerek, neslin ve nesebin devamlılığını sağlayan, çocukların karakter yapılarının şekillendiği, insanlığın ilk temel yapısıdır.
İnsanların tek başına yaşamaları mümkün değildir. Birlikte yaşamanın hayatı kolaylaştırdığı gibi ruh ve beden sağlığı için de ne kadar önemli olduğunu hepimiz biliriz. Eğer ailenin temelleri sağlam inanç değerleri üzerine kurulabilirse, aile hayatı, dünya ve ahiret mutluluğu için en güvenli bir sığınak haline dönüşür. İslami kimliğimizi bularak kendimize gelemez ve huzuru yakalayamaz isek, kendimizi ve ehlimizi cehennem ateşinden korumamız ve kurtarmamız da mümkün olmaz. "Kıyamet günü terazi kurarız. O gün, hiç kimseye zulmedilmez. Herkesin, yaptığı zerre kadar iyilik ve kötülüğünü meydana çıkarıp, teraziye koyarız." (Enbiya 47) "Ölmeden evvel kendinizi hesaba çekin" buyrulurken diğer bir hadiste ise "Akıllı kimse, günü dörde ayırır, birincisinde, yaptıklarını ve yapacaklarını hesap eder. İkincisinde, Yüce Yaratanımıza münacat ederek dua ve ibadet eder. Üçüncüsünde, bir işte çalışıp, helal para kazanır. Dördüncüsünde, istirahat eder ve mubahlardan yararlanarak, kendisini haramlardan korur" (Buhari) Buyrulmuştur.
Akıl sahiplerinin, Ailenin kaynaşarak ruh sükûneti bulup, huzura kavuşması için Yüce Rabbimizin hikmetlerini görmesi ve fark etmesi gerekir. "Kendileri ile huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet var etmesi O'nun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır" (Rum Suresi 21) Yine bir kimsenin bir şeyin kıymetini bilebilmesi ve şükredebilmesi için sahip olduğu nimetleri fark etmesi gerekir. Yüce Rabbimize şükürler olsun ki bizleri insan olarak yaratmış ve kalplerimizi de iman nuru ile süslemiştir. Sahip çıkarak gereklerini yapabildiğimiz sürece çocuklarımız da, eşlerimiz de bizlere en büyük lütuf, nimet ve emanetlerdendir. Nimetlere şükürsüzlük nankörlük olduğu gibi emanete ihanet de nifak alametlerindendir. Erkeksiz bir kadın veya kadınsız bir erkek eksiktir. Aile bu eksikliği bütünleyen kutsal bir yapıdır. Aile bireyleri ise bu yapının mihenk taşlarıdır. Aile bireylerini birbirlerine bağlayan ise karşılıklı sevgi, saygı ve güvendir. İnsanlar çoğu kez bu derin sevgi ve şefkatin Allah'ın varlığına, birliğine, azamet ve kudretine delil olduğunu idrak edememektedirler. Çocuklarımız ise evlerimizin süsü ve geleceğimizin teminatıdırlar. Kimileri evlat sahibi olabilmek için çabalarken kimileri de onların, Allah (cc) ın bizlere bir lütfu olduğunu fark edemeyerek gereklerini de yerine getirememektedirler. Birçok canlının bile yavrularını koruyabilmek için canlarını feda ettiklerini göz önünde bulundurursak, çocuğunu cami avlusuna, apartman önlerine ve hatta çöp tanklarına bırakanları ise anne sınıfında görmek mümkün olabilir mi?
Maalesef üzülerek ifade edeyim ki yeni yetişen yirmi beş yaşının altındaki ekser çoğunluğu teşkil eden genç nesillerimiz, dini ve ahlaki değerlerimizden uzak Deist veyahut ta Ateist olarak yetişiyorlar. Verdiğimiz nefesi bile geri almaya bir garantimizin olmadığı her hal, hareket ve davranışlarımızdan hesaba çekileceğimiz naslarla bildirildiği halde bakıyoruz gençlerimiz camii cemaatinin belki yüzde birine tekabül etmiyor. Tek barışık oldukları yer internet ortamı ve oralarda yine hiçbir kutsalları olmayanların kontrolleri altında. Birçok aileden duyduğum şey çocuklarım ile iletişim kuramıyorum, beni dinlemiyorlar ve benim kontrolüm altında değiller sözleri. Ayeti kerimede "Kendinizi ve ehlinizi yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem ateşinden koruyun" (Tahrim 6) buyuruluyor. Yarın mahşer günü bizler sadece kendimizden değil elimizin altındakilerden, eşimizden ve çocuklarımızdan da sorumluyuz. Televizyonlarda kadın programları var. Bazen kahvaltı yaparken ister istemez kulak misafiri oluyoruz. Aman Allah'ım o onu aldatıyor o onu kandırıyor, ahlaksızlık almış başını gitmiş. Dînî değerler tamamen tahrip olmuş, ar, edep, utanma duyguları yitirilmiş. İnsan izlemeye utanıyor. Ailenin temelleri çatırdarken sorumluluk sahibi insanların rahatsız olmamaları ve vicdan azabı çekmemeleri mümkün olabilir mi?
Yüce Rabbimiz insanlığın atasının Hz. Âdem ve Havva olduğunu, onun çocuklarını da milletler ve kabileler halinde yarattığını bildirir. "Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan, ikisinden birçok erkek ve kadın üretip yayan Rabbinize itaatsizlikten sakının…" (Nisa 1) İnsanların aile ve toplum halinde yaşayacak bir şekilde tasarlandığını ve ona göre yaratıldığını da görmekteyiz. "Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir kadından yarattık. Birbirlerinizi tanıyabilmeniz için sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah yanında en değerli olanınız, O'ndan en çok sakınanınızdır" (Hucurat 13) Allah (cc), insanı bilimin laboratuvarlarına sığmayacak bir güzellikte ve mükemmeliyette yaratmıştır. Kur'an ve sünnette insanların Allah'a, peygamberine, ailesine, yaşadığı topluma, komşularına karşı sorumluluklarının neler olduğu da bildirilerek "Hepimiz birimiz, birimiz hepimiz" anlayışı hâkim kılınmıştır. Peygamberimiz "Bir Müslüman kendi nefsi için istediği bir iyiliği başkaları için de istemiyorsa ve yine kendi nefsine reva görmediği bir kötülüğü başkalarına reva görüyorsa gerçek manada iman etmiş olmaz. İman etmedikçe de cenneti bulamaz" Buyurmuştur.
Sorumluluk sahibi olan her müslüman sadece kendi ehlini değil, bulunduğu toplumdaki aile bireylerini ve aile yapılarını da korumak, kollamak zorundadır. Aile bütünlüğünün korunması ve sorumlulukların yerine getirilmesi konusunda da üzerine düşenleri yapmakla mükellef kılınmıştır. Zira hepimizde aynı gemideyiz. Bir toplumda bir kötülük yaygınlaştığı zaman o toplumdaki bireylerin büyük çoğunluğu ondan etkilenir ve yanlışlar zamanla meşru bir davranış gibi algılanmaya ve görülmeye başlanır.