Artık oyun alanlarımız kayboldu şehirleşme ile birlikte. Taşlardan kale direği yaptığımız yerlerde ucube apartmanlar dikildi. İki taş arasına gol atmak en büyük sevincimiz iken şimdi o iki taşın arasına sıkıştık. Sokaklar güvenli değil çocuklarımız için. Onları korumak adına çocuklarımızın evde oyun oynamasını uygun görürken aslında biraz da hapsettiğimizin farkına varamadık.
Ana sınıfına giden çocuklarımızı iş yerinden cep telefonlarımızla izler olduk. Çocuklarımızın güvenliğini uzaktan takip ederken, evin içerisindeki televizyon ve internetten gelebilecek tehlikelere karşı tedbir almayı unuttuk.
Her çocuğumuz için bir oda tahsis ettik. Her odada bir bilgisayar ve nerede ise her odada bir televizyonumuz oldu.
Yemek saatlerimizi bile çocuklarımızın bilgisayar oyunlarının bitmesine göre ayarlamaya başladık. Yoksa yemek masasına gelmemekle tehdit etmeye başladılar. Anne yüreği dayanamayınca, oğlum/kızım aç kalmasın diyerek yemek servislerini çocuklarımızın odasına yapmaya başladık.
Çocuklarımızı güvenli diyerek evlerimize kapattık ama ne yaptıklarına, nelerle ilgilendiklerine bakmadık. Kiminle arkadaşlık ediyor, ne konuşuyorlar diye merak da etmedik. Bir önceki nesil teknolojiden anlamıyorum diyerek kendi çocuklarının internette neler yaptığını kontrol etme bilgisine de sahip değildi. Kontrolsüz bir güç oluştu evlerimizde.
Oysa çocuklarımız artık dünyanın en uzak köşesine bir tuşla ulaşabiliyorlar. Ninelerinin masalları yerine hiç tanımadıkları kişilerin hikâyelerini dinliyorlar, onların hayatlarının en gizli bilgilerine ulaşabiliyorlar. Hangi futbolcu ne kadar para almış, hangi sanatçı nerede konser vermiş ya da hangi sanatçı kiminle birlikte görülmüş hepsini bir tuşla öğrenebiliyorlar.
Dışarıda arkadaşlarıyla futbol oynamak yerine bilgisayarda oyun oynamayı tercih ediyorlar. Daha ilerisini söyleyelim. Televizyonda tuttuğu takımın canlı maçını izlemek yerine bilgisayardan aynı maçın sanal ortamda oyununu oynamayı tercih ediyorlar. Bilgisayar oyunlarında kendi kurguladıkları kahramanları arkadaş edindiler. İzledikleri süper güçleri olan film karakterlerini kendilerine kahraman olarak seçiyorlar.
Çocuklarımızın ilk rol modelleri olan ebeveynleri artık tanımıyorlar bile. Hele bir de anne baba çalışıyor ise çocuklar açısından durum daha da kötü olabiliyor. "Acaba hangisini rol modeli olarak seçsem?" diye düşünüp karar vereceği süreci iyi değerlendiremedik.
Rol model olarak artık sanal kahramanları tanıyorlar. Ya da televizyonda çoğunlukla sözde sanatçı diyeceğimiz kişiler bizden daha etkili olmaya başladılar çocuklarımızı kişilik gelişiminde. Ayrıca kötü alışkanlıkları ve davranışları ile kötü örnek olan şöhretli kişilerin, şiddet içeren çizgi filmlerin, yaşına uygun olmayan oyuncakların, çocuğun kötü rol model seçiminde aileden daha etkili olmaya başladı.
Daha vahim olanı hazırlıksız olan anne-babalar da artık çok kıymetli (!) bilgilere rahatlıkla ulaşabiliyorlar.
Artık çocuklarımız rol modelleri aile dışında arıyor. Bunlar da daha çok bizlere sanatçı, sporcu vs. olarak tanıtılan kişiler. Bu sanatçılar bizler için bir rol model midir yoksa taklitten öte gitmemekte midir?
Karadutut lekesini sadece kendi yaprağı çıkarırmış. Eskiler;
"İnsan da aynı bu ağaç gibidir. Yarasına ilacı başka yerde arayan yanılırmış. Her yaranın merhemi kendi dalındaymış", derler.
Çözüm yine bizde. Ama öncelikle, zihnimizin ve midemizin işgal altında olduğunu fark etmemiz gerekiyor.
Çocuk gibi çocuktuk biz!. Biz küçükken çok büyüktük.
Biz çocuk gibi çocuktuk.
Velhasıl; cahildik, fakirdik, her şeyimiz yoktu ama mutluyduk.
Sevgide kalın, sevgiyle kalın...