Daha hayatta iken cennetle müjdelenen (Aşerei Mübeşşere) on sahabeden birisi olan Hz. Ebubekir, Fil Vakasından üç yıl kadar sonra Mekke'de doğmuştur. Annesi Ümmü'l-Hayr Selmâ bint Sahr de, Allah (cc) Resulüne iman edenlerdendi. Babası Ebû Kuhâfe ise Mekke'nin fethinden sonra müslüman olmuştur.
Peygamberimizden iki veya üç yaş küçük olan Ebû Bekir, kaynaklarda daha çok Atîk lakabı ile anılırdı. "Güzel, soylu, eski, âzat edilmiş" gibi mânalara gelen bu lakab ona annesi tarafından verildiği veya çok eskiden beri hayır yaptığı, yüzü ve ahlâkı güzel olduğu yahut da soyunda ayıplanacak bir husus bulunmadığı için Atîk diye anıldığı rivayet edilir. Peygamberimizin; "Sen Allah'ın cehennemden âzat ettiği kimsesin" (Tirmizî) şeklindeki iltifatına mazhar olduktan sonra bu lakapla anılmaya başlandığına dairde rivayetler vardır. Servetini Allah yolunda harcayıp eski elbiseler giydiği için "Zü'l-hilâl" çok şefkatli ve merhametli olduğu için "Evvâh" lakaplarıyla da anılmıştır.
Ancak onun en meşhur lakabı Sıddîk'dir. Çok samimi, çok sadık, tasdik eden anlamına gelen bu lakap kendisine, miraç olayından sonra bizzat Peygamberimiz tarafından verilmiştir. Miraç olayının gerçekleştiği gecenin sabahında Peygamberimiz Müşriklere bu gece Burak adındaki bir melek beni Mescidi aksaya oradan da Allah (cc) katına götürdü. Orada şu olaylar gerçekleşti. Şu mesajları aldım, beş vakit namaz ümmetime hediye edildi diye anlatınca müşriklerin o gün ki şartlara göre havsalaları almamıştı. Hemen Hz. Ebubekir'e koşarak "Bak senin arkadaşın şimdide şunları söylüyor bunlara da inanacak mısınız" derler. Hz. Ebubekir gayet sakin olarak "O mu söylüyor" der. Onlarda "Evet o söylüyor" Hz. Ebubekir "O söylüyorsa doğrudur çünkü o yalan söylemez" Bu konuşmayı duyan Peygamberimiz doğrulayan, tasdik eden anlamına gelen "Sıddîk" ismini ona vermiştir.
Hz. Ebubekir ticaret için gittiği Şam da bir rüya görür ve rüyasın da hilalin kendisine doğru yaklaşarak vücudunu kapladığını görür. İyi rüya tabiri yapabilen birisini araştırmaya başlar. Papaz Yemliha'nın iyi rüya tabiri yaptığını öğrenerek ona gider ve rüyasını anlatır. "O da İncil de geleceği haber verilen son peygamberin gelmesi yakındır. Senin gördüğün rüyaya göre de yakınında zuhur edecek ve sen onu bağrına basacaksın. Eğer benim ömrüm kifayet ederse bende onun ümmeti olurum. Şayet ömrüm kifayet etmez ise şu yazacağım mektup ile birlikte selam ve muhabbetlerimi ilet diyerek, yanımda yazdığı mektubun ağzını kapatarak bana verdi. Bunu bir sır olarak sakladım ve ahir zaman peygamberinin gelmesini beklemeye başladım. Birkaç yıl sonra Yemliha öldü. Aradan da 11 yıl geçmişti. Bir gün Hz. Muhammet ile yolda karşılaştık. Bana "islâm'a gireceğin gün gelmedi mi" dedi. Bende delilin nedir? Dedim. Hz. Muhammed de, 11 yıl önce Şam da gördüğün şu rüya, Papaz Yemliha'nın söyledikleri şu sözler ve yazdığı o mektup ve o mektuptaki şu sözler delil olarak yetmez mi dedi ve sanki mektup önündeymiş ve okuyormuşçasına o sözleri olduğu gibi söyledi. Bunu bir Yemliha birde ben biliyordum ve hiç kimseye de söylememiştim. Bende bir sır olarak duruyordu. Bunun üzerine bundan daha büyük delil olamaz dedim ve Kelimei şehadeti getirerek müslüman oldum" Hz Ebubekir Müslüman olma sürecini böyle anlatır.
Müslüman olduğu günden itibaren Allah Resulünün yanında can yoldaşı olmuştur. Ona en büyük desteği veren, öldüğü güne kadar da ömrünü islâm'a ve müslümanlara hizmet ile geçiren, servetini Allah (cc) yolunda harcayan o sadık dost, İslâmiyet'in yayılmasında da en büyük katkısı olanlardan da birisi idi. Peygamberimizin insanları İslâmiyet'e gizlice davet ettiği bir zamanda birçok kimse onun vasıtasıyla müslüman olmuştur. Bunlar arasında, Hz. Osman, Talha b. Ubeydullah, Sa'd b. Ebû Vakk?s, Zübeyr b. Avvâm, Abdurrahman b. Avf ve Ebû Ubeyde b. Cerrâh olmak üzere Abdullah b. Mes'ûd, Erkam b. Ebü'l-Erkam, Bilâl-i Habeşî, Suheyb-i Rûmî vb.
Mekke Müşriklerinin en fazla eza verip zulüm yaptıkları kimseler yeni müslüman olan ve hürriyetleri olmayan köle asıllı kimselerdi. Hz. Ebû Bekir, Mekke döneminde Kureyşli müşriklerin ağır işkencelerine maruz kalan müslüman kölelerle yabancılardan erkek, kadın, zayıf ve güçsüz pek çok kimseyi efendilerine büyük paralar ödeyerek satın alıp âzat ederek hürriyetlerine kavuşturmuştur. Kurtardığı bu Sahabîler arasında Bilâl-i Habeşî, annesi Hamâme, Âmir b. Füheyre, Ubeys, Ümmü Ubeys, Ebû Fükeyhe, Zinnîre, Nehdiye ve Lübeyne ve daha birçokları. Onun servetini bu şekilde harcamasından rahatsız olan babası Ebû Kuhâfe, güçsüz ve zayıf köleler yerine güçlü kuvvetli kimseleri satın almasını tavsiye ettiği zaman babasına satın aldığı kölelerden faydalanmayı düşünmediğini, bu hareketiyle Allah'ın rızâsını kazanmayı umduğunu söylemiştir. En fazla zulüm ve işkence görenlerden biriside Bilal'i Habeşî idi. Bir gün yine sıcak çölde Bilal'i Habeşî'ye iman ettiğinden dolayı işkence yapıldığının haberini duyan Hz. Ebubekir oraya koşarak, satar mısınız bunu der. Onlarda evet satarız 20 dinar derler. O zamana kadarda 5 dinardan fazla hiç köle satılmamış. Köleleri alanlar çalıştırmak için güçlü kuvvetlilerini alırlar, Bilal ise cüsse olarak zayıf birisi. Hz Ebu Bekir zengin ve varlıklı bir kimse idi. Hiç tereddüt etmeden hemen 20 dinarı ellerine sayarak Bilal bundan sonra hür bir insansın der. Bu duruma şaşıran müşrikler sen delimisin, zenci ve zayıf bir köle için bu kadar para verilir mi? Deyince, Hz. Ebu Bekir tarihe geçen şu sözleri söyler: "Allaha yemin ederim ki değil 20 dinar, servetinin tamamını verirsen Bilal'i serbest bırakırız deseydiniz hiç tereddüt etmeden servetimin tamamını da verecektim"
Ashap içerisinde en cömert olan, miraç olayında o söylüyorsa dorudur diyen, hicret olayında her türlü riski göze alarak Allah (cc) Resulüne yoldaşlık eden, ölünceye kadar da yanında yer alan, ölümüne kadarda islama hizmet eden birisi olan sadık ve vefalı dost Hz. Ebubekir'i rahmetle anıyoruz.