GÜNCEL

'Hiçbir doktrin insanın bütününü İslamiyet kadar kavrayamamıştır'

Türk Ocakları Çorum Şubesince "Prof. Dr. Erol Güngör’ün Kültür Değişmesi Teorisinin Günümüz Türkiye’sine Yansımaları" konulu konferans düzenlendi. Konferansta konuşan Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Özcan Güngör, "Hiçbir doktrin insanın bütününü İslamiyet kadar kavrayamamış, hiçbir nizam onun kadar hayat gücü göstermemiştir" dedi.

Türk Ocakları Çorum Şubesi tarafından "Prof. Dr. Erol Güngör’ün Kültür Değişmesi Teorisinin Günümüz Türkiye’sine Yansımaları" konulu konferans düzenlendi. Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Özcan Güngör’ün konuşmacı olarak katıldığı konferansta, Prof. Dr. Erol Güngör’ün eserleri ile sosyal ve kültürel değerlere bakış açısı ele alındı.

Prof. Dr. Erol Güngör’ün sosyolog olarak birçok konuyu irdeleyen, sorunları ortaya koyan, çözüm önerileri sunan, fikri temellendirmeler yapan karizmatik bir bilim adamı olduğunu belirten Prof. Dr. Özcan Güngör, "Din, kültür, medeniyet, milliyet gibi pek çok düşünür ve yazarın parça parça değindiği konulara o sistematik, kategorik hatta didaktik bir şekil vermiştir. Her yaştan ve her görüşten insanın anlayabileceği şekilde temellendirme ve ifade biçimleri geliştirmiştir. Konularını sağlam temellere oturtmaya, geçmişten gelen, aynı kulvarda olan ama farklı yorumlarda bulunan düşünürlerin fikirleri arasında aklî ve mantıkî deliller kullanarak o görüşleri uzlaştırmaya yani güncellemeye özen göstermiştir. Hiç kimseyi veya görüşü toptan kabul veya toptan reddetme gibi bir yola başvurmamıştır. Taklitçi değil nevi şahsına münhasır görüşlere sahip bir mütefekkir olduğunu ortaya koymuştur" ifadelerini kullandı.

"Kültürün asıl özelliği nesilden nesile tecrübe olarak aktarılmasıdır"

"Güngör’ün tanımlamasına göre sosyal bilimlerde kültürün 'bir topluluğun kendi hayati problemlerini çözmek üzere denediği ve uzun yıllar içinde standart haline getirdiği usuller ve vasıtalar'dır" diyen Prof. Dr. Güngör, "Yani o, bir toplumun kendi ihtiyaçlarını karşılayabilmek adına özümsediği ve alıştığı maddi-manevi tüm unsurların dahil olduğu hayat stiline kültür demiştir. Kültürün asıl özelliği nesilden nesile tecrübe olarak aktarılmasıdır. Tarih yaşanmış olaylar, kültür ise bu manada bu yaşanmışlıklardan çıkarılan tecrübe olarak değerlendirilir. Aynı durum karşısında cemiyetlerin farklı tepkiler vermesinin nedeni; her kültürün, var olduğu ortamın ihtiyaçları, imkanları ve hayat tecrübelerine göre şekillenmesinden ileri gelir. Zira her kültür, var olduğu toplumun eseridir ve kültürün sosyal organizasyonlar ile kuvvetli bir bağı vardır. Kısaca kültür; milli yaşantının oluşturduğu bir değerler sistemidir. Ülkeler arasında kültürel etkileşim ve değişim sosyolojik anlamda kaçınılmazdır. Burada sorun, geçişin veya değişimin nasıl olacağı ve kabul edilebilirlik ölçüsüdür. Güngör, bu konuda kültür değişimi için düşünürler arasında farklı görüşler olduğunu, bunların 'sadece lazım olanların alınması', 'bir bütün halinde alınması' veya 'milli kültür olduğu gibi kalmalı' görüşlerinin öne çıktığını ifade etmiştir" şeklinde konuştu.

"Batı’dan gelsin ne gelirse gelsin yaklaşımı son derece yanlıştır"

"Güngör tenkite tabi tuttuğu bu üç görüşte de birtakım hataların olduğunu ifade etmiştir" diyen Prof. Dr. Özcan Güngör, "Birinci görüşteki hatanın kültür değişmelerinin birer ihtiyaç listesi gibi hazırlanmaya kalkışmanın yanlış olduğunu, ikinci görüşte bu görüşün tamamıyla Avrupalılaşma anlayışından doğmuş olduğunu, üçüncü görüşün ise, ilmi kaynağa sahip bir hata olarak nitelemiştir. Buna göre milliyetçi bir anlayışla ele alınan bu görüş, hiçbir kültürün saf ya da katıksız olamayacağını ve saf kültür isteğinde diretmenin bir milleti yerinde saydıracağı ihtimalini göz ardı etmiştir. Zira bir kültür, ancak çoğunluğa göre şekillenerek saf ve milli bir karakter kazanabilmektedir. Bir kültürün mensupları kendilerini karşıdakilerden daha aşağı gördükleri nispette yabancı kültürün daha ziyade prestij oluşturan dış görünüşlerine önem vermektedir. Karşı kültüre hakim bir tavırla baktığında ise kendisine yarayacak olanları seçerek almaktır. Batı kültürünün alınması konusundaki Güngör’ün şu benzetmesi çarpıcıdır. Batı’dan gelsin ne gelirse gelsin yaklaşımı son derece yanlıştır. Bir taksiye Batı ürünü diye kamyon lastiği takmak veya bir kamyona Batı ürünü diye taksi lastiği takmak yanlıştır. Motora da kaportaya da uymaz. Bünye ile uyuşmadığı için amaca da hizmet etmez. Doğrusu taksiye taksi lastiği, kamyona kamyon lastiği takmaktır. Kültürel anlamda alınanların bünyeye uyum sağlaması ve geçmişten gelen değerlerle sağlıklı bir bağlantıda kalması önemlidir. Bu nedenle kültür geçişlerinde ihtiyaç ve seçiciliğe önem verilmesi gerekmektedir. Güngör; kültür politikaları hususunda serbestlikten yana olmuştur. Kültür hususunda belli bir istikametin bulunamayışı ve o dönem ki hükümetin kültür konusundaki ilgisizliğine vurgu yapmıştır. Oysa kültür politikalarında; devlet -menfi anlamda- kısıtlayıcı politikalarından ziyade kültürün direkleri sayılan fikir, sanat, edebiyat gibi sahalarda rahat bir akış sağlamalı ve bu doğrultudaki imkanlar genişletilmelidir. Devlet, hem bu alanlarda bize ait eserleri milletimize kolaylıkla takdim etmeli hem de kültüre dayanak sağlayacak olan yabancı eserleri bize aktarmalıdır. Aynı şey günümüz dünyası için yani bilgisayar, televizyon, gösteri sanatları gibi alanlar için de gerçekleştirilebilir; yeter ki milli kültür davası için ciddi çözümler üretilebilsin demiştir" diye konuştu.



"Hiçbir doktrin insanın bütününü İslamiyet kadar kavrayamamış, hiçbir nizam onun kadar hayat gücü göstermemiştir"

Türklerin kendilerini birçok Müslüman milletten daha fazla İslamla bir ve özdeş saydıklarını, İslamiyetle kendi kültürlerini kaynaştırdıklarını anlatan Prof. Dr. Güngör, "Bu kaynaştırmanın son ve en büyük nişanesi ise Osmanlı İmparatorluğu’dur. Güngör’ün ifadesi ile hiçbir doktrin insanın bütününü İslamiyet kadar kavrayamamış, hiçbir nizam onun kadar hayat gücü göstermemiştir. Bütün sıkıntılı günlerimizde, bütün felaketlerimizde ancak İslam’ın bize en büyük örnekleriyle öğrettiği iman sayesinde teselli ve kuvvet buluyoruz. Kaynağını dünya nimetlerine dayandıran her heves bu nimetlerle kolayca söndürülebilir, ama Allah’a imanın verdiği gücü söndürecek hiçbir şey yoktur. Güngör; Türkiye’de 'Batı'yı tümüyle almak' veya 'İlim ve tekniğini alıp kültür değerlerini ve adetlerini almamak' ifadelerini kullananların aslında mevcut olmayan bir problemi tartıştıklarını ifade etmiştir. Çünkü bu kişiler teknolojik modernleşmeyi kafeste keklik zannetmektedir. Bunu tartışan her iki tarafın da fikren ittifak ettiği şey şudur teknoloji. Bu teknolojinin transferi ve yerleşmesi konusunda ise tartışan kesim oldukça azdır. Bu durumda Batı medeniyetinin sıkıntılarından ve çıkmazlarından bahsetmek sadece yapılan tembelliğin mazeretidir. Batılı devletler kendi millî kültürlerini inşa etmiştir. Ancak burada önemli olan nokta, millî kültürü oluşturan değerlerin işlenmesi ve geliştirilmesinin iyi eğitim görmüş seçkin kimselerce yerine getirilmesi zaruretidir. Dolayısıyla 'millî kültüre yabancı kültürler karşısında bağımsız ve itibarlı bir şahsiyet kazandırmanın en önemli şartı, bu kültürü çağdaş standartlar karşısında değerlendirebilecek insanlar yetiştirmek'tir. Avrupa ortak pazarının kuyruğu mu, yoksa Ortadoğu’nun başı mı olacağız? Bize düşman olan ve düşman kalacak olan bir medeniyetin çöpçülük hizmetini mi, yoksa kendi medeniyetimizin öncülüğünü mü yapacağız? Türk münevveri bu konuda derhal bir karar vermelidir. İktisadî kalkınma ve teknolojik gelişme ile Avrupalılaşmayı aynı şey sayanlar herhalde birinci yolu tercih edeceklerdir, ama biz onları denedik ve hiçbir şey kazanamadık" ifadelerini kullandı.

"Bize düşen, 14 asırlık kültürel mirasımızı sürekli göz önünde tutarak geçmişte yaşamak değil geçmişle birlikte geleceği inşa etmektir"

Öte yandan, yaşadığı tüm tahribata rağmen hâlâ bir Türk kültüründen bahsedilebiliyorsa, bu durumun Osmanlı'dan tevarüs eden kültürün dayanma ve direnme gücü sayesinde olduğuna dikkat çeken Güngör, konuşmasında şunları kaydetti:
"Ancak bu kültüre tekrar bir hamle gücü kazandırılmazsa da daha fazla ayakta kalması imkân dahilinde değildir. Türk kültürünün yaşadığı erozyondaki en önemli faktör ise, dıştan ziyade içten gelen dinamiklerin bizzat bu kültürü yozlaştırması ve onu besleyen tarihî kaynaklarından koparmasıdır. Bu şekilde kültürü dıştan ziyade içten tahribata uğratanlar Batıcı ya da Erol Güngör’ün ifadesiyle inkılapçı münevverlerdir. Kültürün öncelikle bu tahribatının giderilmesi ve yeniden inşa edilmesi gerekmektedir. Bize düşen geleneğimizi ve 14 asırlık kültürel mirasımızı sürekli göz önünde tutarak geçmişte yaşamak değil geçmişle birlikte geleceği inşa etmektir. Diğer taraftan modern durumu ve zamanları da ıskalamamalıyız. Türk tipi teknikle bu sorunu aşmalıyız, yendiğimiz bir medeniyetin üstünlüklerini alıp dönüştürmeliyiz. Bunun için de Erol Güngör gibi zamanı okumalı, değerlerimizi sahiplenmeli, sağlam zeminde durmalı, Batının çalışma azmi ve metodolojisini alarak gözlerimizi hep ufukta tutmalıyız."

Konferansa; Türk Ocakları Çorum Şube Başkanı Prof. Dr. İrfan Çağlar, Kamu Sen İl Başkanı Selim Aydın ve davetliler katıldı.