Bir kini, bir kavgayı veya bir zıtlaşmayı düşünün. Görürsünüz ki hepsi masum bir tartışmayla başlamıştır. Böylece kin ateşi gittikçe körüklenir. Ayrılıklar önce fikirde, sonra sözlü tartışmayla gelişir, sonra da eyleme dönüşür. Çatışmalar hep böyle başlar ve sonunda iki toplum arasındaki kavgaya yol açar.
Bu durum ışıkların kavgasına benzer. Işıklardan biri, '' yolu ben aydınlatacağım'' der, öteki, ''hayır sen değil ben aydınlatacağım'' der. Kavga büyür gider. Onların bu kavgasını seyredenler ise başka ışıklar aramaya koyulurlar.
Sen ben kavgasının olduğu yerde ne huzur olur ne dirlik. Ailede eşler arasındaki anlaşmazlıkların, işyerinde çalışanlar arasındaki kavgaların, akrabalar arasındaki küslüklerin temelinde hep bu sen ben tartışmaları vardır. Toplumda bu anlaşmazlıkları, sen ben kavgalarını önleyecek akil ve adil insanlara ihtiyaç vardır. Lider ve önder insanlar toplumu ayrıştıran değil birleştiren olmalıdırlar. Bu durum bize Kabe tamiri sırasında yaşanan ihtilafı hatırlatıyor.
Kabe'nin tamiri bitmiş, Hacerü'l-Esved taşının yerleştirilmesine sıra gelmişti. İşte tam o anda anlaşmazlık çıktı. Her kabile taşı yerine kendilerinin koyması gerektiğini söylediler. Tam o sırada oraya gelen Muhammed'ül Emin sorunu çözmek üzere hakem tayin edildi. Çünkü O, herkesin güvenini kazanmış biridir. Henüz peygamber olmamıştı ama o muhterem zat çözümü buluverir hemen:
Bir örtü içine koyduğu kutsal taşı, örtüyü birer ucundan herkese tutturarak kaldırtır, sonra da kendi eliyle yerine yerleştirir. Herkes memnun kalmıştır bu çözümden. Çünkü herkes eşit biçimde eylemi paylaşmıştır.
İnsan, küçümsenmekten, dışlanmaktan ve yok sayılmakta hoşlanmaz. Herkes bir ucundan dokunup iyi işte pay almak ister. İnsan baskıyla değil, sevgiyle yapılan şeyi daha güzel karşılamaktadır. Yeter ki, biz gerçeği, doğruyu, iyiyi, adaleti sunalım, köleliği ve sahteliği değil. Samimiyet, dürüstlük ve adalet her sorunu çözer. Barışa, kardeşliğe ve birliğe giden yol '' Herkes bir ucundan tutsun'' ile çözüme kavuşur. Böylece birlikte hareket etmenin mutluluğunu yaşayabilir insan. Fikir alışverişi ve istişare güçlü çözümlerin sihirli anahtarıdır. İnsanın konumu ne olursa olsun sorunun kaynağı değil, çözümün odağı olmalıdır.
Özellikle kamu ya da özel kurumlara gittiğinizde bazen işleriniz bir türlü halledilemez. Gününüz mahvolur, canınız sıkılır, zamanınız heba olur. Bir türlü o işi çözecek birini bulamazsınınız, hatta yöneticiye de gidersiniz ama nafile. Bazen de çözüm ehli birine rastlarsanız işiniz hallolur ve mutlu olursunuz.
Seminerlerin ve toplantıların vazgeçilmez sözüdür ''Çözüm odaklı yaklaşım'' hatta siyasi konuşmalarda ve açıklamalarda çözüm odaklı çalışıyoruz sözünü çokça duyarsınız. Gönül ister ki bu kulağa hoş gelen sözler eyleme de geçirilsin.
İnsanlar ortak bir kaderi veya olayı paylaştıklarında kalabalıklar tek vücut haline gelir. Çünkü birlikten kuvvet doğar. Peygamberimizin buyurduğu gibi: '' Birlikte rahmet, ayrılıkta azap vardır.''
Gelin ayrıştırıcı değil birleştirici olalım,
Kavgayı değil, barışı ve kardeşliği destekleyelim,
Öfkeyi değil hoşgörüyü ve sabrı besleyelim,
Bencilliğin yalnızlığını değil, paylaşmanın mutluluğunu yaşayalım,
Problemin odağı değil, çözümün mimarı olalım,
Gelin hele'' HERKES BİR UCUNDAN TUTUVERSİN''