Güneşle yarışan oruçlu, vekâleten hac ve iyilik yapan inançsızların durumu

“Biz geçmişte bir iznimizde ilk defa Türkiye’de oruç tutma imkânı bulduk. İki hafta sonra Hollanda’ya geldik. Yolculukta fazla zahmet çekmeyeceğimizi düşünerek çocuklarla beraber niyetlendik. Ordu’dan otobüsle iftara yakın yola çıktık. Gece Çorum’a yakın yerde imsak oldu ve niyetlendik. Uçağa bindiğimizde İstanbul’daki iftar vaktine 1 saat vardı. Ne var ki biz Hollanda yönüne gittikçe hava kararacak yerde aydınlandı. Size sorum şu: Böyle bir durumdaki insan geldiği yere göre mi yoksa gideceği yere göre mi iftar edecek? Mesela bizimle tamamen farklı saat uygulaması olan ülkelere gittiğimizde, Amerika diyelim, biz akşama yakın yola çıktık diyelim, gittikçe aydınlık olacak ve uzun bir yolculuktan sonra oraya vardığımızda orada gündüz olacak. Bu soruma bir cevap verirseniz çok sevineceğim.”
Cevap
Uçak ile yolculuk sırasında biz de buna benzer bir durum ile karşılaşmıştık. Batıya doğru uçuyorduk, hareket ettiğimiz yerde iftar vakti geldiği halde bulunduğumuz yerde güneş önümüzde idi ve biz batıya doğru ilerledikçe o da bizden önde ilerliyordu. Uçakta durumu müzakere ettik. Verdiğim ve vereceğim cevaptan önce bu konuda ortaya çıkan görüşleri özetlemekte fayda var.
Prof. M. Hamîdullah (nerhum) İslâm’a Giriş isimli değerli kitabında şöyle diyor:
“... bunun aksine bir memleket saat altıda terkedilir ve yalnız üç saat sonra ulaşılan yerde mahalli saat dokuz olacağına 12 olabilir. Aklıselim bu gibi hallerde güneşin hareketini değil, terk edilen memleketin saatine uyulmasını icap ettirir.” (s.212; kitabın sonunda).
Yusuf Karadâvî bir Ramazan günü Kahire’den Devha’ya uçakla giderken kaptan, o anda üzerinde bulundukları yeri esas alarak iftar vaktinin geldiğini duyurmuş. Kardâvî buna şöyle itiraz etmiş: “Güneşi görüyoruz, naslara göre güneş batı ufkunda kaybolmadıkça (batmadıkça) iftar vakti gelmiş olmaz. Biz hareket ettiğimiz yerde değiliz, gideceğimiz yere ulaşmadık, altımızda görülen yerde de değiliz. Mesela orada bile dağın başında olanlarla altında olanlar güneşe bakarak farklı vakitlerde iftar ederler. Biz uçakta iken güneşin battığını görünceye kadar orucumuzu açamayız.”
Mısır Müftüsü Dr. Ali Cum’a da aynı gerekçelerle aynı şekilde fetva vermiştir.
Kahire’de fıkıh profesörü ve Din İşleri Kurul üyesi Dr. Ali Desûki, “Uçak yolcuları bulundukları yerin takvimine uyarak (kendileri uçakta iken altlarında bulunan yerde güneş batınca) oruçlarını açmalıdırlar” diyor.
Ezher âlimlerinden Dr. Abdulhaken Saîdî, “Uçak yolcuları hareket ettikleri yerde oruca başladıkları takdirde 12 saati tamamlayınca güneşi görseler bile oruçlarını açarlar; normal mıntıkada en uzun oruç saati budur; süre bunu aşınca Peygamberimiz’in (s.a.) tavsiyesine uyularak takdire gidilir (bu formül uygulanır)” diyor.
Benim tercihim şöyledir:
Kişinin yola çıktığı yerdeki en uzun oruç süresini aşan süre içinde -uçaktan görülmek üzere- güneş batmazsa, hareket edilen yerin takvimi uygulanır. Bu süre içinde güneş batacaksa güneşin batması beklenir. En uzun süreyi gözetmek ihtiyattır, hareket yerindeki o günün takvimine uymak da caizdir.
Soru
Bu sorum vekil haccıyla alakalı. Milli Görüş aracılığıyla (gerçi başkalarının yaptığını da duydum) hacca gidemeyenlerin yerine 600 euro karşılığı hac yaptırılıyor. Vazifeler orada öğrenciler tutulup ya da buradan görevli gidenlere yaptırılıyormuş. Buradan normal gidenlerin karşılığı 2400 euro. Bu doğru mu? Kaynağı nedir?
Cevap
Meşru bir mazereti sebebiyle haccı veya umreyi bizzat yapamayacak olan hayattaki bir mümin ile vefat etmiş mümin namına (bunlara vekâleten, bunların yerine) hac ve umre yapmak caizdir. Vekil olarak hac yapacak şahıs daha önce hac vazifesini ifa etmiş olmalıdır. Vekilin masraflarının karşılanması gerekir. Bunun dışında vekile bir şey verilecekse bunun pazarlık yoluyla ve ücret olarak verilmesi caiz olmaz; hediye ve bağış şeklinde bir şeyler verilebilir. Vekâleten hac yapacak şahsın, müvekkilinin yaşadığı/oturduğu yerden yola çıkmasının şart olduğu tartışılabilir. Bu konu “ibadeti ticaret haline getirmeye yol açtığı için” Diyanet’in “Vekil, müvekkilin memleketinden gidecektir” şeklindeki fetvasını ibadetin maksadına daha uygun buluyorum.
Soru
İslâm geldikten sonraki Ehli Kitab’ın (dolayısıyla bugünkü yaşayanların) ahiret durumu nasıl olacak? Onların da iyileri ve kötüleri var. İnşallah açıklayıcı cevaplarınızı bekliyorum. Allah (cc) kolaylıklar versin (âmin).
Cevap
Allah’a şirk koşan, ahirete inanmayan bununla birlikte insanlara kötülük eden, kul hakkına tecavüz eden kimseler ahirette cennetten mahrum olurlar.
İslâm ve Son Peygamber Muhammed Mustafa (s.a.) hakkında doğru bilgi edindiği veya bunu edinebilecek durumda olduğu halde İslâm’a iman etmeyen kimseler de cennetten mahrum olacaklardır.
İslâm’a iman etmediği halde evrensel erdemlere uygun yaşayan, insanlara iyilik eden kimseler cennetten mahrum olsalar da bu iyiliklerinin bir şekilde karşılığını bulacaklardır.