Ey Oğul - 46

Ey oğul;
Bir can de­ğil her can önem­li­dir. Ha­ya­tın her saf­ha­sın­da bir ca­nı de­ğil her ca­nı ko­ru­mak için emek ver. Emek ver ki se­nin de ca­nın da da­ima gü­ven­ce al­tın­da ola oğul.
*
Ey oğul;
Gün ge­lir söy­le­ne­cek çok şe­yin olur ama bu söy­le­ne­cek­le­ri din­le­ye­cek, ta­ham­mül ede­cek az ki­şi bu­lu­nur. Du­rum böy­le olun­ca ço­ğu söy­len­me­den yu­tu­lur. Sen din­le­me­ye ve ta­ham­mül et­me­ye gay­ret et oğul.
*
Ey oğul;
Ya­şa­tıl­ma­yan örf ve adet­ler kay­bol­ma­ya mahkûmdur. Gü­zel örf ve adet­le­ri ya­şat­ma­ya ça­lış ki, geç­miş­le ge­le­ce­ğin ir­ti­ba­tı ke­sil­me­ye oğul.
*
Ey oğul;
Özel iş­le­rin­de ka­mu­nun ma­lın­dan kıy­mık (ka­buk par­ça­sı) kul­lan­ma­ma­ya (çö­pe gi­de­cek­tir ama sen alın­ca de­ğer ka­za­nır!) dik­kat et. Gün olur tom­ru­ğun he­sa­bı ko­lay ve­ri­lir de kıy­mı­ğın he­sa­bı in­sa­nı üzer oğul.
*
Ey oğul;
Sen iyi ola­bi­lir­sin ama unut­ma iyi ol­mak iyi gö­rün­mek an­la­mı­na gel­mez. Çün­kü her şey ba­ka­na bağ­lı­dır. İyi gör­mek is­te­me­ye­ne ağ­zın­la kuş tut­san gö­rü­ne­mez­sin. Bu­nun için ''çok ta­kıl­ma, ra­hat ol ra­hat / Sen iyi isen gö­re­me­yen­ler­de­dir ka­ba­hat'' oğul.
*
Ey oğul;
Ar­tık dost bul­mak çok zor­laş­tı ama bu­na mu­ka­bil su­dan se­bep­ler­le dost­la­rı kay­bet­mek ko­lay­laş­tı. Sen öy­le dost­lar bul­ma­ya ça­lış ki kay­bet­mek çok zor ol­sun oğul.
*
Ey oğul;
An­lat­ma­nın hiç öne­mi yok. La­kin an­la­ma­nın çok öne­mi var. Gün olup par­ça­lar­ken ken­di­ni -par­ça­la­ma­ya ça­lı­şan­lar be­li­rir se­ni ama tak­ma ka­fa­na, işi­ni yap­ma­ya ça­lış emi oğul.
*
Ey oğul;
Sa­kın ola ek­me­ği­ni çö­pe at­ma, kıt­lı­ğa da­ve­ti­ye kat­ma. Es­ki­den be­lir­li şe­hir ve ma­hal­le­ler­de ek­mek çö­pe bı­ra­kı­lır­dı. Bu­nu ba­sın­da gö­ren yaş­lı­la­rı­mız '' ba­şı­mı­za taş ya­ğa­cak'' der­di. Ama şim­di ar­tık mu­ha­fa­zakâr mekânlar­da bi­le ek­mek­ler ra­hat­lık­la çö­pe bı­ra­kıl­ma­ya baş­lan­dı, Bu­nu es­ki­ler gör­se '' ey­vah ba­şı­mı­za taş de­ğil ka­ya ya­ğa­cak '' di­ye ha­yıf­la­nır­lar­dı oğul
*
Ey oğul;
Şu­nu hiç­bir za­man unut­ma. Bü­yük­le­rin du­ası kü­çük­le­rin be­la­sı­nı def eder. Bu­nun için her fır­sat­ta bü­yük­le­rin dua­sın­dan is­ti­fa­de ede­bil­me­nin yol­la­rı­nı ara. Bu ba­zen bir yer gös­ter­me ba­zen de bir yol gös­ter­mek ola­bi­lir oğul.
*
Ey oğul;
Okul­da öğ­ret­men­ler öğ­ren­ci­le­re; A,B,C'den ön­ce, ca­mi de ise imam­lar; elif, B'den ön­ce ka­mu ma­lı­na (çev­re­ye-umu­mi yer­le­re) za­rar ver­me­me­le­ri­ni öğ­ret­me­li. Na­sıl ol­sa oku­ma­yı da su­re­le­ri de za­man­la her­kes öğ­re­nir ama çev­re­ye du­yar­lı bir bi­rey ol­ma­yı za­ma­nın­da öğ­re­ne­mez­se ömür bo­yu böy­le de­vam eder oğul.
*
Ey oğul;
Kır­kı­na ka­dar sen-CİL  (an­ne-ba­ba-kar­deş-ar­ka­daş­la­ra ön­ce­lik) ya­şa­yan­lar, kır­kın­dan son­ra ek­se­ri­ya ben-CİL (sa­de­ce ben ve ço­cuk­la­rım) ol­ma­ya baş­lı­yor­lar. Çün­kü ken­di ön­ce­lik­le­ri baş­lı­yor. Sen ne ön­ce­sin­de ne de son­ra­sın­da öl­çü­yü ka­çır­ma oğul.
*
Ey oğul;
Ya­rın ih­ti­yar­lık­ta fa­tu­ra­sıy­la uğ­raş­ma­mak için genç­lik­te ca­nı­nın kıy­me­ti­ni bil­mek la­zım­dır. Yok­sa ya­rın o fa­tu­ra­yı sen­den baş­ka öde­ye­cek kim­se bu­la­maz­sın oğul.
*
Ey oğul;
Tak­di­ri bil­mem am­ma te­şek­kür öğ­ren­ci­le­rin ikin­ci kar­ne­si gi­bi ol­du ve de­ğe­ri ec­cük kay­bol­du gi­bi. Hat­ta te­şek­kür ge­ti­ren ço­cuk­la­rı­na kı­zan ve­li­ler çı­kı­yor. Sen ön­ce bir in­ci ol da, is­ter tak­dir ge­tir is­ter te­şek­kür ge­tir. İs­ter­sen eli boş gel oğul.
Biz­ler öğ­ren­ciy­ken; köy­den bir elin­de bak­raç bir elin­de yu­mur­ta se­pe­ti, ön­de mer­kep­te odun yük­lü ola­rak üç dört sa­at­lik yo­lu yü­rü­ye­rek ge­lip er­zak­la­rı bi­ze bı­ra­kıp ak­şam kö­ye ge­ri dö­ne­rek biz­le­ri bu ha­le ge­ti­ren ve bu­gün bu ya­zı­la­rı yaz­ma­mı­za il­ham olan ca­nım an­ne­min ve tüm fe­dakâr an­ne­le­rin el­le­rin­den öpü­yo­rum.