Ailede huzurun teminatı karşılıklı anlayış ve sabırdır. Zor zamanlarda sıkıntıya, acıya ve meşakkatlere katlanma, soğukkanlılıkla mukavemet etme, aklın ve dinin gösterdiği yolda sebat etme anlamına gelen “Sabır” ruhun bir melekesi olup, insani güzel bir davranıştır.
Nefse ağır gelen, tahammül gücünü zorlayan şeylere ancak sabırla katlanılabilir. Allah'ın emirlerini yerine getirmek, dinin hoş görmediği nefsin istek ve arzularına karşı koyabilmek, bazen elde olmadan başa gelen ve insana elem, keder ve sıkıntı veren bela ve musibetlere, ailedeki istenmeyen huzursuzluklara karşı koyabilmek ve tahammül göstererek, üstesinden gelmek zordur, ilacı ise sabırdır. Kemale ermenin ve erdeme ulaşmanın yolu da bu güzel haslettedir. Ailenin huzuru ve devamlılığı da büyük oranda bu esasa dayalıdır. Birçok bela, musibet ve aile yuvalarının dağılmasına sebep tahammülsüzlük ve sabırsızlıktır. Sabır kıymetli bir değerdir, atalarımız “Sabrın sonu selamettir” “Sabreden muradına ermiş” veya “Sabır acıdır, fakat meyvesi tatlıdır” diye boşa söylememişlerdir. Peygamberimiz de “Sabır cennet hazinelerinden bir hazinedir” “Sana sıkıntı veren şeylere karşı sabretmende sayısız hayır vardır” buyurarak hoşa gitmeyen şeyler karşısında sabırlı olmamızı tavsiye etmiştir. Sabır, haksızlığa, kötülüklere, hakka saldırıya ve zillete razı olmak, insan haysiyetine gölge düşürecek saldırılara katlanmak, ses çıkarmamak, tepki ve tavır koymamak anlamına da gelmez. Kur'an ve sünnete göre, meşru olmayan şeylere karşı sabırla birlikte gereken tepki ve tavrında gösterilmesi gerekir. İnsanın kendi güç ve imkânları ile üstesinden gelebileceği kötülüklere katlanarak görmezden gelmesi, gevşeklik göstermesi sabır değil acizliktir. Bazen her türlü tedbirin alınmasına rağmen, kulun iradesini aşan, sıkıntı ve musibetlerle karşılaşıla bilinir. Bazen de başlangıçta gayet ılımlı, olumlu bir tavır sergilemesine rağmen evlilikten sonra eşlerden birisinin ikinci yüzünü göstermesi veya başlangıçta gözükmeyen bir takım huyların da ortaya çıkması ihtimaller dâhilin de olabilmektedir. Yapılacak şey pes etmeden sabır ve duadır. Boşanmak ise hiçbir zaman çözüm yolu değildir.
Yüce Rabbimiz, Peygamberlerde dâhil insanları imtihana tabi tuttuğunu bildirerek “Ant olsun ki sizi biraz korku, açlık, mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmek suretiyle imtihan ederiz, sabredenleri (cennetle) müjdele! O sabredenler kendilerine bir musibet geldiği zaman biz Allah'ın kullarıyız ve biz ona döneceğiz, derler" (Bakara 155-156) Kardeşleri Yusuf (as)ı kıskanarak kuyuya attıklarında, Yakup (as) “(Bana düşen) güzel bir sabırdır.” Demişti. (Yusuf sur. 18) Yüce Rabbimiz Hz. İbrahim'den de oğlu İsmail'i kurban etmesi olayını anlatılırken “Şüphesiz bu onun için apaçık bir imtihandı” (Saffat 106) Kur'an da her peygamberin değişik bir özelliği öne çıkarılmış ki onlardan dersler çıkaralım, ibretler alalım ve bizlerde yanlışlar yapmayalım diye. Sabır denildiği zaman Hz. Eyyüp akla gelir. Kur’an da sabır örneği olarak takdim edilmiştir. Sayısız malı mülkü ve birçok evladı olan, kendi toplumuna peygamber olarak gönderilen Eyyüp (as) Rabbinin bir imtihanı sonucu sağlığı da dâhil, her şeyini kaybetmiştir. Fakat o hiçbir zaman Allah'a bağlılığını kaybetmeyerek ibadete devam etmiş, uzun süren sıkıntılı döneminden sonra cenabı hakkın lütfu ile yeniden her şeyine kavuşmuştur. Rivayetlere göre şeytanın Yüce Rabbimize, Eyyüp ile ilgili ona mal, mülk, servet, evlat ve sağlık verdin tabîki inanıp ibadet edecek, birde elinden alda bak gör nasıl isyan edecek dediği, (şeytan insanlara sadece vesvese verir. Allah musade etmediği sürece zarar veremez) Rabbimizin de biz onları alsak da o yine isyan etmez dediği, şeytanın birde bana musade edin, onu ben sınayayım, bakın nasıl isyan edecek demesi üzerine de Allah (cc) şeytana, Hz. Eyüp’ü imtihan konusunda musade ettiği ve bunun üzerine şeytanın, Eyyüp (as) ın çok sayıdaki hayvanlarının ve çocuklarının ölümlerine sebep olduğu bildirilir. Onu isyan ettirmede, başarılı olamayınca da, namazda secdeye vardığı bir sırada burnuna üflediği, ondan dolayı Eyyüp (as) ın hastalanarak sağlığının da gidip uzun yıllar çile çektiği, fakat Allah'a hiç isyan etmediği, sabrettiği, şükründen ve ibadetinden bir şey eksiltmediği bildirilir. Vefalı olarak yanında kalan hanımı Hz Eyüp’ü sırtına alarak şehrin biraz uzağında bir mağaraya yerleştirerek gündüzleri gider şehirde (Urfa’da) çalışarak eşine bakar. Hanımı Ley ya hatun “Sen duası makbul bir zat'sın. Sana şifa vermesi için Allah'a dua etsen olmaz mı?” Deyince 'Biz uzun yıllar nimet içinde yaşadık, bırak da birazda sıkıntı içinde bulunalım' der (İbn-i Asâkir- Tarih c.3 s.196) Kur’an’ı Kerim de; “Katımızdan ona bir rahmet ve temiz akıl sahiplerine bir öğüt olmak üzere, kendisine ve eşine onlarla birlikte ek bir ömür bahşettik… Gerçekten, biz onu (eşini) sabredici bulduk. O, (eşin) ne güzel kuldu. Çünkü o, (daima Allah'a) yönelip-dönen biriydi.” (Sad 43-44) Eyyüp (as) a en ağır gelen ve onu derinden yaralayan şey ise yanına ziyarete gelen iki arkadaşından birinin diğerine “Eyyüp büyük bir günah işlemiş olmalı ki uzun yıllardır bu hastalığı çekiyor. Allah ona acıyarak ondan bu hastalığı kaldırmıyor. Bunda bir hayır olduğunu bilseydi, bu illeti ona eriştirmezdi" der. Eyyüp (as) bu sözleri işittiği zaman, bundan daha ağırına giden bir söz olmadı. (Ahmet b. Hanbel- Ezzühd s.54) Eyyüp (as) dua ederek “Allah'ım sen benim bir aç ‘ın yerini bildiğim halde, tok olarak sabahlamadığımı, bir çıplağın yerini bildiğim halde, üzerime gömlek giymediğimi bilensin. Ya Rab! Diyerek secdeye kapanır ve sana ibadet etme takatimi ve gücümü kaybettim. Allah'ım sana ibadet edebilecek kadar bir sağlık istiyorum” diye dua eder. Kur'an-ı Kerim'de “Eyyüb'ü de an hani Rabbim 'Başıma bu dert geldi. Sen merhametlilerin en merhametlisisin' diye niyaz etmişti. Bizde onun bu duasını kabul etmiş, kendisindeki o zararı gidermiş, tarafımızdan bir rahmet ve ibadet edenler için bir hatıra olmak üzere hem ailesini, hem onlarla birlikte (fazladan) bir mislini daha verdik” (Enbiya 83-84) "(Resulüm!) Kulumuz Eyyüb'ü de an O Rabbine doğrusu şeytan bana bir yorgunluk ve eziyet verdi, diye seslenmişti. Ayağını yere vur! İşte yıkanacak ve içilecek şifalı bir su (dedik)" (Sad 41-42) Eyyüp (as) bu sudan içer ve yıkanarak sağlığına kavuşur. Yüce Rabbimiz ona sağlığını, güzelliğini, gücünü, mallarını ve evlatlarını tekrar fazlasıyla verdiğini bildiriyor. Yeter ki biz ona kullukta kusur etmeyelim. Sabır müminin güç kaynağı ve imanın koruyucusudur. Allah'ın emirlerine uyup yasaklarından kaçınmak nefse ağır gelir ama zor geleni seçip sabır ve tahammül göstermenin sonucu daha da güzeldir. Sabır imanın, ibadetlerin, ilmin, hikmetin ve bütün faziletlerin başıdır. Şeyh Edebali, Osman Gazi'ye vasiyetinde “Ey oğul sabretmesini bil, vaktinden önce çiçek açmaz, öfkenle nefsin bir olup aklını yenmesin, inancını kaybedersen yeşilken çöllere dönersin” İnsanlar hayat boyu bolluk veya yokluk içinde olabilir, doğal âfetlerden zarar görüp yakınlarını, mallarını ve sağlıklarını kaybedebilirler. Bütün bu durumlarda insanın en büyük dayanağı ve sığınağı Allah'ın iradesine tam teslim olarak sabretmekten başka çare yoktur.
Bazı meseleler sabırla zamana bırakılırsa birçok şeyin düzeldiği görülecektir. Ailedeki huzurun ve devamlılığın en büyük reçetesi sabırdır. Aile bir bütündür, eşlerin yapmaları gereken şey birbirlerine karşı saygıda, sevgide kusur etmemeleri, sabırlı, tahammüllü olarak, Hz Eyyüp ‘ün hanımı gibi iyi günde de kötü günde de birbirlerinin yanında olmalarıdır.