6 Şubat'tan sonra Sosyal Medya'da gördüm bu yazıyı. Yazan Nurullah Sağlamkaya. Aynı mahallenin çocuğuyuz. Kendisi elektrik proje teknikeri ve aynı zamanda İşletme lisans mezunu. Bir dönem Çorum Belediyesi encümen üyeliği de yaptı. İlimizin bekasına yönelik çalışmalarda rol aldı. Aynı mahallede büyüdük, aynı sudan içtik, aynı okula gittik, aynı havayı teneffüs ettik. Bu yüzden olsa gerek, aynı pencereden de bakabiliyoruz. Deprem konusu ile ilgili söylenebilecek en güzel şeyleri söylemiş. İşin sahasında olan bir insanı dinlemek lâzım…
"Şeytan Ayrıntıda Gizlidir."
Her afet sonrası suç devletin, belediyenin, müteahhidin, yapı denetiminin, mühendisin, vatandaşın vs. tartışmaları sürüp gidiyor. Bir suçlu bulmak işin kolay tarafı tabi!
Elbette soruşturmalar açılacak, birileri suçlu bulunacak ve zaman geçince unutulup gidecek; ama esas meselenin toplumsal olduğu gerçeği asla masaya yatırılmayacak. Alışığız geçmişten bu işlere.
Bir taraftan da böyle zor zamanlarda merhametli, duygusal, cevval, atılgan, maddi ve manevi bir araya gelip yardımsever olabilen bir milletiz.
Normale döndüğümüzde kuralsızlığı, hukuksuzluğu, liyakatsizliği, ayrımcılığı, kabalığı, kurnazlığı, torpili, rüşveti, riyakârlığı, şov yapmayı, kısaca ahlâksızlığı ve nemelazımcılığı yaşam alışkanlığı haline getiriyoruz. Bir de üstüne işini düzgün yapanı, "âlemin doğrusu sen misin" suçlamasıyla dışlayan bir toplum oluyoruz.
Siyahla beyaz gibi olan bu iki ruh halimizde bir sakatlık, büyük bir tutarsızlık olduğu aşikâr…
Peki, nedir esas mesele? Bunun için meseleye ışık tutacak doğru soruyu sormak gerek:
Biz bu hastalıklı ruh halini, esas mesele olarak görecek miyiz? Ya da bu zihniyetten kurtulmak için köklü bir çözüm bulacak mıyız?
Bana göre çok zor görünüyor ama bir şeyler düzelsin isteniyorsa işe buradan başlamak zorundayız. Bu bir zihniyet değişimidir. İhtiyacımız olan şey zihniyet değişimidir; Yani kültürel değişim.
Bu değişim bir süreçtir. Bu süreç, ülkedeki küçük görülen kural ihlâllerinin bile, taviz verilmeden cezasız bırakılmaması ve toplumda bu yönde bir bilinç oluşmasıyla kendiliğinden başlar.
Her afet sonrası dile gelen büyük kural ihlâllerini önlemenin yolu buradan geçer. Çünkü basit ve küçük kurallara uyan toplumlar, büyük kurallardan asla taviz vermez!
Nedir bu basit kural ve davranışlar?
Gönderimin başında kel alâka gibi duran, yeni çektiğim şu fotoğraf… Aslında bize ne çok şey anlatıyor! Bu insanlar yaya geçidini, yolu ve kaldırımı kimseye aldırış etmeksizin böyle hoyratça kullanma cesaretini nereden alıyor?
Neden bir kuyrukta sıra bekleyenlerin hakkını gasp edip kaynak yapmaya veya tanıdık birini bulup öne geçmeye çalışırız?
Mesela eşinizle, dostunuzla veya yalnız yürürken bir magandanın garip sesler çıkardıktan sonra balgamını lap diye yola veya kaldırıma yapıştırdığına denk geldiniz mi?
Yola, parka, kaldırıma çekirdek çitleyip atmak, elinde ki çöpü üşenip de çöp tenekesi yerine çevreye atmak… Bunu sıradan bir davranış haline getiren insanları gözlemliyoruz her gün…
Farklı ama hedef düşüncemize hizmet edecek başka bir soru daha: Torpil olmadan bir işe girmek veya makamda yükselmek inancı taşıyor musunuz?
Sokak düğünlerinde anormal açılan kulak tırmalayıcı sesler, atılan maganda kurşunları, arabasına çakar takıp emniyet şeridini kapatanlar, yol kapatıp asker uğurlama eğlencesi yapanlar, ambulansın yolunu kesenler, okullardaki akran zorbalıkları vs... Görüldüğü gibi örnekler say say bitmez.
İşte basit gibi görülen bu ve benzer şeylere toplum ne zaman duyarsız kalmaz, devlet cezasız bırakmaz ve kişi de yaptığı işin bir saygısızlık, kabalık ve diğerlerinin hakkına tecavüz olduğu bilincine ulaşırsa, biz "büyük meseleyi" konuşmaya başlayabiliriz.
Gerçek çözüm buralardan geçiyor. Ayrım yapmadan hepimiz şapkayı önümüze koyup önce bunu düşünmek ve kendisi küçük, anlamı büyük resme odaklanmak zorundayız.
Bunu beceremezsek, küçük meselelerle kendimizi yiyip bitirdiğimiz ve büyük meselelerin altında ezilmiş bir toplum olarak kalmaya mahkûm oluruz...
Not: İstisnalar kaideyi bozmaz.