Kur'an'ı Kerimde; "Daha önceden Medine'yi yurt edinmiş ve gönüllerine imanı yerleştirmiş olan kimseler, kendilerine göç edip gelenleri severler ve onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık hissetmezler. Kendileri zaruret içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir" (Haşr 9). Peygamberimiz de; "Bir müslüman kendi nefsi için istediği bir iyiliği diğer din kardeşleri içinde istemiyorsa veya kendi nefsine reva görmediği bir kötülüğü başkalarına reva görüyorsa o kimseler gerçek manada iman etmiş olamazlar. İman etmedikçe de cenneti bulamazlar." (Buhari)
Cenabı Mevla ilk insan Hz Âdem ve Havva annemizi yarattıktan sonra cennette, cennetin kurallarını da bildirmişti. Fakat şeytan onları kandırarak, yasakları çiğnetince üzerlerindeki manevi perde düşer ve ; "Dediler ki: Ey rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz, bize acımazsan mutlaka ziyan edenlerden oluruz!" (Araf 23) "Şeytan onların ayaklarını kaydırıp haddi tecavüz ettirdi ve içinde bulundukları (cennetten) onları çıkardı. Bunun üzerine: Bir kısmınız diğerine düşman olarak ininiz (İnsanoğlu ve Şeytan). Sizin için yeryüzünde barınak ve belli bir zamana dek yaşamak vardır dedik" (Bakara 36) "Hanginizin daha iyi amel işleyip işlemediğiniz konusunda sizi imtihan etmek üzere hayatı ve ölümü yarattık" (Mülk 2) Benzer ayeti kerimelere bütüncül olarak baktığımız zaman insanlara belli ömürler verilerek dünyaya imtihan için gönderildiklerini görüyoruz. Bir yönü ile de gün bu deprem felaketinden ibret alarak dersler çıkarma ve kendimize gelme günüdür. Allah (cc) bizleri dünyaya imtihan için gönderdim buyuruyor ama her dönemde de müjdeleyen, uyaran, cennetin yolunu gösteren peygamberler göndermiştir. Peygamberler cennetin yollarını göstermek için tebliğ görevlerini yaparken, kendilerinin ve inananlarının ağır baskılara ve zulümlere maruz kaldıklarına ve hatta bulundukları bölgeyi terk ederek hicret ettiklerini ve muhacir olduklarını da görüyoruz. Peygamberlerin birçoklarının ortak özellikleri hicret etmeleridir.
Müslümanların ilk hicretleri Habeşistan'a olmuştur. Mekkeli müşrikler, bir heyet göndererek, bunları geri bize teslim etmenizi istiyoruz" derler. Kral, ülkesine sığınan insanları dinlemeden kendilerine teslim etmeyeceğini ifada ederek, müslümanların huzuruna getirilmesini ister. Müslümanların temsilcisi Cafer bin Ebu Talip; "Ey hükümdar! Allah aramızdan birini seçip de onu kendisi için elçi olarak gönderene kadar biz cahillerdendik. Putlara tapar, kendi kız çocuklarımızı uğursuz kabul ederek diri diri toprağa gömerdik. İşte bu hâl üzereyken Allah bize soyunu, sopunu, doğruluğunu, eminlik ve iffetini çok iyi bildiğimiz bizden birini peygamber olarak gönderdi. O da bizi Allah'a imana ve o'na kulluk etmeye davet etti. O'na hiçbir şeyi ortak koşmamamızı, namaz kılıp sadaka vermemizi istedi. Biz de onu tasdik ettik ve gereklerini yerine getirdik. İşte bu yüzden kavmimiz bize düşman oldu. Eziyet etti. Bize işkence ederek sıkıntıya düşürdüler, inandığımız dinimizin gereklerini yerine getirmemize engel oldular. Biz de seni adil bilerek memleketine sığındık. Senin himayene güvenip zulme uğramayacağımızı ümit ettik." Diyerek hicretten kısa bir süre önce nazil olan Meryem sur. İlk otuz beş ayetini de okur. Necaşi: Vallahi bunları size teslim etmem" dedikten sonra Cafer'e de dönerek "Benim ülkemde, benim güvencem altında istediğiniz kadar kalabilirsiniz" der.
2010 yılında başlayan Arap baharı ile birlikte, Suriye halkıda ümitlenerek bir takım özgürlükleri elde edebilmek ve tek parti rejimi olan Baas partisinden kurtulabilmek için sokağa çıktılar. Suriye devlet başkanı zalim Beşşar Esat ve avânesi, gösteri olan illerin üzerine bomba yağdırmaya başladı. Harabe bir mezarlığa dönen sadece tarihi Halep şehrinde yirmi binden fazla insan öldü. (Çanakkale şehitliğini gezenler bilirler. En fazla şehit Halep'tendir) Esad'ın bombalarından canlarını kurtarabilmek için mazlum Suriye halkı kadın çoluk çocuk bizi bu zalimlerden ancak Türkiye kurtarır ve koruyabilir diye yollara düştüler. Türkiye'ye gelen her ailenin yanında onlara sahip çıkabilmesi için bir erkek Ülkemize gelirken diğer erkekleri ise Özgür Suriye Ordusu olarak zalim Esad'a ve PKK ya karşı mücadeleye devam etmektedirler. (ÖSO) Karabağ savaşında vardı, Libya da vardı. Halen de ordumuz ile birlikte PKK ya karşı verilen mücadelemizde yanımızdalar. Köklü bir tarihi geleneğe sahip olan ve hep mazlumların yanında yer alan Devletimiz üzerine düşeni yapmıştır. Fakat manevi değerlerden yoksun olan, kardeşliğin ve yardımlaşmanın ne demek olduğun bilmeyen, rızkı verenin Yüce Rabbimiz olduğundan haberi olmayan bir takım cahil, art niyetli, açgözlü ve siyasi hesaplar peşinde olan zavallı insanlar sürekli algı operasyonları yaparak ötekileştirmeye çalıştılar, hâlâ da devam ediyorlar. Bu konu da iyi bir sınav veremedikleri gibi Suriyeliler üzerinde öyle bir baskı kurdular ki, çoğunluğunun ekmeklerini çöp tanklarından çıkararak hayata tutunmaya çalışan insanlar ben Suriyeliyim demekten bile korkar hale geldiler. Bunun canlı örneğini depremde gördük. Yıkıntılar altında, termal kameralar ile tespit edildiği halde çağrılara cevap vermeyen bir kişiye neden sesimize cevap vermedin denildiğinde; "Suriyeli olduğum anlaşılırsa, beni buradan çıkarmazsınız diye korktum" dedi. Bir takım siyasi hesaplarla bu algı ve baskıyı oluşturanlar bu vebalden nasıl kurtulabilirler acaba. Kim bilir belki de, Cenabı Mevla Ülkemizi, şimdiye kadar birçok âfetlerden bu mazlum insanlara yapmış olduğumuz yardımlardan dolayı korudu.
Daha sonraki hicret ise davet üzerine Medine'ye olmuştur. Hicretten sonra peygamberimiz her bir Mekkeli muhaciri Medineli Ensar'la kardeş ilan etmiştir. Bu sözde olan bir kardeşlik değildi. Medineli müslümanlar kendilerine kardeş ilan edilen muhacirler ile her şeylerini paylaşmak istemişlerse de muhacirler bunu kabul etmemişler ama her türlü imkânı da sağlamışlardır. Muhacirlerin borç alarak bunu daha sonra ödemek istemelerine karşılık Ensar'ın yardım etme arzusu, kendi yoksulluklarını unutup muhacir kardeşlerinin ihtiyacını gidermeyi ön plana alacak kadar artmıştır. Peygamberimiz, Bahreyn arazisini parça parça ayırıp dağıtmak üzere önce Ensar'ı topladığında onlar hisselerinden feragat ederek şöyle demişlerdir: "Ey Allah'ın resulü! Muhacir kardeşlerimize bunun bir mislini vermedikçe bize bir şey verme" (Tecrid Tercemesi, X, 15). Yine Benî Nâdir ganimetleri paylaştırılırken de, Medineliler 'in buna benzer bir tutum ortaya koyduğu bilinmektedir.
Ülkemizde büyük bir deprem felaketi yaşandı. Binlerce kardeşlerimiz ahirete irtihal ederken binlerce depremzede kardeşlerimizde işsiz, evsiz ve barksız kaldılar. Allah (cc) devletimize zeval vermesin. Devletimiz olanca gücü ile depremzedelerimizin yanında. Bazı istisnalar hariç Milletimize de olanca gücü ile yaraların sarılması konusunda seferber oldu. Cenabı Mevla hayırda yarışan halkımıza daha çoğunu versin ve kazançlarının bereketini artırsın inşallah. Gün muhacir kardeşlerimizin yaralarını sarma, daha fazla yardım etme ve Peygamberimizin "Allah için verdikleriniz sizindir" hadisini kendimize düstur edinme günüdür.