İki yıldır salgın hastalıkla sarsıldık. Sadece sağlığımız değil, ekonomimiz de sarsıldı. Aylarca sokağa çıkılamadı, dükkanlar açılamadı. İşyerleri kapalı kaldı. Eski tabirle hep ambardan yedik. Geçim daralmaya başladı. Varlıklının birikimi erirken yoksulun perişan halini anlatmak imkansızlaştı.
Bu durumu fırsata çevirme çabasında olanlar vardı. Hükümet tökezlese de seçime mecbur kalsa diye dört gözle beklemeye koyuldular. Sermaye sahipleri birkaç kimliği karışıkları kışkırtarak bazı maddeleri stoklamaya başladılar. Karaborsacılık hortladı. Hiç sebep yokken yurt içinde üretilen mallara bile zam yapılır oldu. Gün geçmiyor ki etiketler yenileniyor. Zamlı fiyatlar ilan ediliyordu.
Bu gidiş, hayra alamet değildi. Enflasyon, bir ayda bir yıllık gibi arttı. Bunu fırsat bilen döviz spekülatörleri de dövizi yükseltmeye hız verdiler. Zam, enflasyon, döviz artışı hep bahane idi. Amaç Merkez Bankası'na baskı yaparak faizleri yükselttirmekti. Bir yılda faizleri neredeyse iki katına çıkarttılar.
Tezgah belliydi; faizi yükseltince kur bir miktar düşüyor ama bu yetmedi diyerek tekrar yükseltiliyordu. Bu oyun, uzun süre oynandı. Cumhurbaşkanımız, faizin yükseltilmesi çare değil, dese de faiz lobisi istediğini yaptırabiliyordu. Bu arada bir kaç defa MB Başkanı ve Maliye Bakanı değişti. Ama aynı lobi onları da kuşattılar. Yeni Merkez Bankası Başkanı faizi birkaç baz puan düşürünce yıkım ekibi çabalarını hızlandırdılar. Buna batıyla göbek bağı olan Türkiye Sanayiciler ve İşadamları Derneği de destek çekti. Adeta hükümete muhtıra verir gibi bildiri yayınladı. Faizin düşürülmesine şiddetle karşı çıktı.
Onlar, yıllardır üniversitelerde enflasyonu düşürmenin tek çaresi olarak faizleri yükseltmek gerektiğini öğrenerek yetiştiler. Adam Smith, David Ricardo, Jhon Keynes'in faiz teorilerini okudular ve uyguladılar. Bunun Türkiye'ye de yıllarca dayattılar. Bunun sonucu olarak dünyanın her yerinden Türkiye'ye sıcak para girmeye başladı. Adamlar, ülkelerinde %1 faizle para kazanmak yerine Türkiye'de %19-20 civarında para kazanıp karlı çıkmayı tercih ettiler. Bu rantiye kitlesi ve onların yerli işbirlikçileri, keyflerinin bozulmasını istemiyorlardı.
Faizi yükseltmek enflasyonu düşürmek için tek çare diyenler, tezlerini savunamaz hale geldiler ama faizin düşüşünün kuru artırdığını iddia etmeye başladılar. Suni olarak piyasadan döviz çekerek kurun artışını tahrik ettiler. Bu durum, halkta bezginlik yaratmaya başladı.
Hükümet, asgari ücreti iyi bir zam yaparak halkın alım gücünü yükseltmeyi, en azından dengelemeyi hedeflediğini gösterdi. Bu da faiz lobisini çıldırttı. Sıra, diğer bordro mahkumlarının ayağındaki prangaları çözmekte. O zaman orta direk, yeniden canlanacaktır. Bu da iktidardan beklenmektedir.
Doların fiyatını 8 TL'den 18 TL'ye kadar çıkartmayı başardılar. Tam keyif kahvelerini yudumlarken 20 Aralık 2021 Pazartesi günü hükümet, Türk parasına sahip çıktı. Bir takım koruma kararları aldı. Türk Lirasıyla yapılan tasarruflara kur garantisi getirdi. Bir günde karamsar hava dağıldı. Dövizin köpüğü indi, ateşi söndü. Güneşteki kar gibi erimeye başladı.
Şimdi sıra dövizi bahane ederek fiyatları artıran stokçularda. Millet, sabırla bekliyorlar ne yapacaklarını. Marketlerde alandan çok, daha bunlar düşmedi mi diyenler dolaşıyor. Düşüşü yeterli görmeyenler de başını çevirip gidiyor.
Faiz, yeni bir şey değil. Eski Mısır, Sümer, Babil, Asur, Eski Yunan ve Roma'dan beri vardı. Zararını o zaman bile fark eden eski Yunan ve Roma'da faiz sınırlandırılmıştı. Firavunlar bile faizi yasaklamıştı.
Bize faizi bir reçete gibi sunan ülkeler, yatırım maliyetini yükseltmemek için faizi oldukça düşük tutmaktadırlar. Mesela Almanya'da enflasyon %5 olduğu halde faiz %1'in altındadır. ABD'de enflasyon %6'ya yükseldiği halde faiz %0,25'de tutulmaktadır. Buralar, kapitalizmin beşiği olan ülkeler. Biz, onlardan daha hızlı kapitalist olmuşuz da farkında değiliz.
Bazı ülkeler, mevduata hiç faiz vermiyorlar. Mesela İsviçre'de özellikle yabancıların yatırmış oldukları mevduatlar "koruma ve saklama bedeli" olarak belli bir para alınıyor.
Bizde de pek çok insan, parasını bankaya faiz amacıyla değil, saklamak ve korumak amacıyla yatırıyor, hiç faiz istemiyor. Herkes böyle yapıyor demiyorum. Bankalarda işlem yaparken kılık kıyafetinden hiç tahmin edemediğim bazı insanların da daha fazla faiz veren banka aradıklarına ve hatta bankacılarla faiz pazarlığı yaptıklarına şahit oldum.
Dünyada bu işler böyle gidiyor. Kimi öyle diyecek, kimi de böyle yapacak. Bu devran öyle böyle dönüp duracak.
Ben ve benim gibi düşünen ve inanan insanlar, son uygulamadan memnun olmuşlardır. Faizin, enflasyonun ilacı olmadığı malumdur. Yatırım maliyetlerini artıran, fiyatların yükselmesine yol açan acı reçete olduğu unutulmamalıdır. Faiz, enflasyon, döviz sarmalından kurtulup üretim, istihdam ve ihracat planları yapmaya başladığımız ve başardığımız zaman ekonomik kurtuluş savaşını da kazanmış olacağız.